SEVGİ İÇİN YAŞAMAK - 8 MART 2012 - KADINLAR GÜNÜ - KOCAELİ - TÜRKİYE
Her Kadın İçinde Bir Erkek,
Her Erkek İçinde Bir Kadın Yaşatır…
Kitabın sonunu okumadan bilen, kadın bilgeliği: Ortasında ne ile karşılaşacağını tahmin edip, yanına bütün savaş ve barış araçlarını ve antlaşmalarını alıp yola çıkar:
Avcı toplumlardan yerleşik hayata geçen insan neslinin; iki ayrı cinsi: Toplayıcı ve avcı erkek cinsinin getirdiği yiyecekleri hazırlayan sunan ve neslin devamı için yerleşik hayata geçen kadın erilliği. Yüzyıllardır senaryo doğa, coğrafya, yiyecek, su, çoğalma kaynaklar üzerine kurulmuş ve yazılmıştır.
Bazı yazarlar her iki cinsin ayrı gezegenlerden ( Kadınlar Venüs-Erkekler Mars’tan) geldiğini söylese de Açıkçası Dünya adlı gezegende döngüsel bir süreçten her iki cinsin birbirlerini tamamlamadan geçmesi mümkün değildir.
Olsa olsa birbirleri içine geçmiş galaksilerin dans ettiği bir spiral sarmaldır.
Yaradılışın ve var oluşun gizemli ellerinde her ikisinindi bildiği zihinlerinin ötesindeki sırlarla binlerce yıllık bilinçdışı zihnin etkileriyle birbirlerini tamamladıklarıdır.
Biri Olmadan Diğeri Olamaz.
Varlık ve bütünlük bilinci ikisi iç içe, yan yana karşı karşıya ise vardır.
Birini anlamadan diğerini anlayamayız. Kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmazlar. Her iki cinste, ötekinin dokusunu rengini ritmini benliğinde belirler ve taşır.
Birisine özgü ne varsa diğerini de içine alır. Kadınlar günü diye bir günün olması, her iki cinsin birbirine oynadığı oyundan başka bir şey değildir.
Gerçek şu ki: Erkek ve kadın ben öteki cinsim diye bu işin içinden kolayca sıyrılamaz.
Medeniyetin geldiği nokta her ikisinin etkileşiminden, birbirlerini anlamasından yahut ayrışmasından kaynaklanan yakaladıkları süreç ve sonuçtan başka bir şey değildir.
Medeniyetler kurulmuş, topraklar paylaşılmış sınırlar çizilmiş.
Kaynaklar sahiplenilmişti. İnsanlık tarım ve hayvancılık toplumundan sanayi toplumuna geçerek üretim ve tüketim dengelerini değiştirmişti.
Doğadan aldıklarıyla yetinmeyip, daha fazla üretmek ve tüketmek adına Dünya coğrafyasına kaynaklara sahip olmak için; Savaşı ve katliamı haklı göstermiş kendini saklamak için erdemli kılıflara sarmış sarmalamıştır.
Sanatı ve kültürü, üreten birlikte yaşama bilinci geliştiren insanoğlu varlığının hem en üst ve şerefli noktasına ulaşmış, hem de doğadaki en acımasız ve vahşi bir canlıdan daha alt seviyelere inmiştir.
Her dönemde hırs ve egemen olma milletlerin kendi kültür ve değerlerini sorgulatmıştır. Bu sorgulamayı evrensel değerler adına yapabilen milletler her zaman tarih önünde aklanmış ve insanlığın vebalini sırtlarında taşımamışlardır.
Orta Asya’nın kurak bozkırlarında bir otağ’da Hakan ve Hatun kurultaya başkanlık yapıyorlardı. Birbirlerine eşlik ederek adaletli bir idarenin nasıl olacağını halklarına gösteriyorlardı. Kendi boylarının ve nesillerinin devamı, huzuru ve barışı için kararların birlikte alınması gerekliliğinin farkındaydılar.
Asya’nın steplerinde ata binen, kılıç kuşanan ok atan savaşta ve barışta erkeğinin gücünde ve maharetinde kudretinde olması gerektiğini gören Türk kadını cesaret ve maharetini başka alanlarda da göstermesini bilmiştir.
Kadın tüm bunları yaparken Türk erkeği de onu, cinsiyet farkı gözetmeden hem Kurultayında hem savaş meydanlarında hem de çocuğunun yanında baş tacı ediyordu. Birlikte kazanılıp birlikte kaybediliyordu.
Doğayla barışık tabiatın sesine kulak veren Göğün Dağın Denizin ne demek istediğini anlayan bir uygarlığın devamı ile
Anadolu denen topraklara taşınan kavmin eril ve dişil çocuklarıyız.
Göç yollarında geçirilmiş zamanların diri tohumlarıyız.
İnanç, kültür, adet ve gelenekler, dil, coğrafya, üretim milletlerin yaşam biçimlerini ve kadın erkek rol modellerini belirler.
Onlar her birimizin benliğine yapışır ve nesilden nesile aktarılır.
Ama adaletin ve insani değerlerin dili, dini, rengi, ırkı yoktur.
Barışın hoşgörünün sevginin milliyeti yoktur.
Değişimin ve gelişimin mazereti yoktur, kaçınılmazdır.
Yaşamı paylaşmanın cinsiyeti yoktur.
Ulusların yarattığı filozoflar ve düşünürlerin kafa yordukları ortak nokta: İnsanın kendi benliği, özü, ruhu ve zihnidir, cinsiyeti değil.
Her şey bir insanın seçimiyle başlar; iradesi duygusu ahlakı ve erdemi ona yön verir. Bir ferdin çizdiği yol bazen bütün bir ulusun kısmen dünyanın kaderini değiştirir. Tarihe yön vermiş ve yön verecek kişilerin erdemli olması evrensel değerlere sahip olması tercih edilen bir durumdur. Tersi olduğunda zaaf hırs ve insanlığa düşmanlığıyla hatta karşı cinse olan öfkesiyle tarihi kana bulamış liderler tanıyoruz. Onların insanlığın başına ne felaketler belalar açtığını hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Dikta, baskı, sömürü, düzeni içerisinde hüküm sürmüş liderlerin yaşamlarında eksik olan şeyin, sevgisizlik olduğunu bunun sebebinin çoğunlukla sevgisiz ve hoşgörüsüz anne ya da baba karşı cinsle kurulamamış sağlıklı iletişim, hoşgörüsüzlük olduğunu söylemek çokta abes olmasa gerek.
Yanlış yetiştirilmiş bir insan atom bombasından daha tehlikeli
Vahşi bir yırtıcıdan daha acımasız doğal bir afetten daha tehlikeli olabiliyor.
İnsan içindeki müthiş gücü, ancak erkek ve dişi farkındalıklarla ve duyarlılıklarla kontrol edip faydalı hale getirebilir.
Hepimiz her iki cinside içimizde taşırız.
Gerektiğinde hangisini kullanacağımıza akıllıca karar vermek bizim maharetimize kalmıştır..
Evrensel bir Türk filozofu olan Mevlana;
“Denizin dibinde incilerle taşlar karışık bulunurlar.
Övülecek şeylerde kusur ve yanlışların arasında bulunur.”
Sözleri ile
Tüm insanlığa ışık tutacak düşünceleriyle bizlere rehber olmuştur.
Ben de ondan aldığım ilhamla ruhumdan şu dizeler dökülüverdi:
Geçici bu âleme,
Fazla itibar etme.
İşi yokuşa sürüp,
Mezhep ırk farkı gütme.
Tekrar bize dönüyor,
Ne varsa güzel çirkin.
Gönlünüze kin değil,
Sevgi tohumu ekin.
Sevgisiz güz bahçesi,
Değil midir yürekler.
Bu hayatın yükünü,
Gelin sevgiyle çekin.
Merhamet ile sevgi,
İnsanlığın simgesi.
Öfke tamah alçaltır,
Sevgi bilgi meyvesi.
Gelin kucaklayalım,
Dünya insanlarını.
Barış kuşları sarsın,
Evren ufuklarını.
HEPİNİZ BARIŞ VE DOSTLUK İÇİNDE KALINIZ.
Şair: Can Akın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.