- 649 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TAMAH
Titrek ellerine rastgele tutturulmuş gibi sallanan parmaklarından birini uzattı; “Şunun…” dedi kısık sesiyle, “…kaça kilosu?”. Pazarcı naylon leğençelerin birini ona, birini bana uzatarak cevap verdi “İki lira”
Yan bölmeden elma seçiyor, yan gözle de üstü başı dökülen ihtiyar komşumu takip ediyordum. Sökük ceplerinden bulabildiği bozuklukları saydı, sakladı. Dişsiz ağzıyla yiyebileceği yegâne meyveden bir salkım uzattı pazarcıya “Tart bakalım şunu” diyerek.
İşim bitmişti, ben de paramı uzattım, bir kaş-göz ettim adama. Gizli anlaşmamızı fark eden kadın başını kaldırıp gülümsedi, “Allah senden razı olsun!” dedi, alıp hediyesini, titreye sallana ilerledi.
Hemen yerde duran torbalarıma davrandım. Her parmağıma birini geçirip bu külfetsiz sevabı üçe, beşe katlamak iştahıyla ihtiyarın peşine düştüm. Soluk kırmızı yazma pazar kalabalığına karıştı. Üç adım gerisindeydim. Aramızdaki yabancı kafaların önüne geçmeye, kâh sürtünüp kâh dolandığım, beni yavaşlatan izdihamdan kurtulmaya, bir an önce hedefime ulaşmaya çabalıyor, bir yandan nasıl bu kadar hızlı yürüyebildiğine şaşıyordum.
Benim güçlükle adım atabildiğim bu kalabalıkta, o haliyle nasıl kat edebiliyordu bu mesafeyi? Gittikçe arayı açıyor, uçar gibi, kayar gibi ilerliyordu. Ben de gözden kaybetmemeye çalışıyor, canhıraş çabamı inatla sürdürüyordum. Aramıza girenleri neredeyse iterek yürüyordum artık.
Tentelerin iplerini bağladıkları bir direğin dibinde gördüm en son. Arkası dönük duruyordu ortada, “Yoruldu tabii…” diye düşündüm “…Neyse az kaldı, yetiştim”. Derken yavaşça geriye döndü, bana baktı. Dişsiz ağzıyla sırıttı. Ürperdim. “Bana değildir, belki tanıdık birini gördü”. Arkama baktım. Hayır. Gülen başka biri yok. Bir an. Sadece bir an sürdü başımı öne-arkaya çevirmem. Karşımda durması gereken ihtiyar yoktu. Direğin önünde, elimde bir dolu ağırlık, nefes nefese kalakaldım.
Etrafı tarayan gözlerim hayretle açılmış, kırmızı bir yazma aradığımı bilmeyen çıplak başlar bana çevrilmişti. Yok, yoktu işte… Bulunduğum yerden yirmi adım çapındaki her yeri görebiliyordum. Yaşlı kadın buhar olup uçmuştu.
Yorulan kollarımı dinlendirmek, biraz da soluklanmak için yükümü bıraktım yere. İşte o zaman gördüm. Pazaryerinin pis zemininde, direğin dibinde öylece duran, bir salkım üzümü.
Şule TEK
YORUMLAR
Eski insanların bazı hikayelerinde ki hızır 'ı hatırlattı yazınız.Tebrik ederim saygılarımla.