direkten dönmek
Tiz bir sesti. Pazar günü komşunuzdan gelen matkabın sesi gibi. Birden açtı gözlerini. Soluk soluğa kalmıştı. Yüz metre koşmuş gibi. Klima önünde uyumuş gibi bir serinlik hissediyordu. Etrafına baktı, beyazdı. Yerler, duvarlar. “Lanet olsun neredeyim ben?” diye sordu kendine. Ayağa kalktığında gözleri daha net görmeye başladı. Sis dağılmıştı. Ve fark ettiği ikinci şey çıplak olduğuydu. Anadan doğma çıplaktı. Sonra insanlık namına bir ses duydu.
“Bu tarafa tatlım.” dedi melodik ve şehvetli dolu bir ses.
Başını sese çevirdiğinde hemen karşısında bir danışma masası gibi bir şeyin arkasında orta yaşlı sarışın bir kadın gördü. Elleriyle bacak arasını örtüp kadının yanına yürüdü.
“Utanmana gerek yok tatlım. Rahat olabilirsin. Burada saklıycak bir şey yok. Hakkında neredeyse her şeyi biliyorum.” dedi kadın.
“Burada giyecek bir şey bulunur mu?” diye sordu adam.
“İhtiyacın yok canım.”
“Ama sen giyiniksin.”
“Bence daha önemli konular hakkında düşünmelisin.”
Etrafına baktı adam. Beyazdı, lanet olası beyaz vardı. Başka bir şey yoktu. “Neredeyim ben?”
“Kimsenin olmak istemediği yerdesin.”
“Cehennem mi?” diye sordu.
“Bravo.” dedi kadın ellerini çırparak. Ve ekledi “Harun Yıldız. 46 yaşında. Başarılı bir avukat. Maalesef her ölüm gibi erken ölüm seni de buldu.” Kadın bunu söylerken acıyor mu yoksa seviniyor muydu emin olamadı adam.
“Yo yoo. Şaka mı bu? Olamaz… Ölemem ben. Sorumluluklarım var benim. Davalarım var. Faturalarım var. Daha yeni araba siparişi verdim... Evliyim ben, karım var benim.”
“Tatlım hepsi geçti artık...”
Adam başını öne düşürdü. Neredeyse ağlamak üzereydi. O anda bir zil sesi duyuldu. Zebella gibi iki adamının arasında 3 çıplak adam belirdi.
Danışma masasındaki kadın: “Canım biraz bekleticem seni.” dedi. Ve zebella adamlara dönerek : “166. Kat.” dedi.
“Kim bunlar?”
“Sorma tatlım. Bunlar müzisyenler. Rock grupları. En çok onlar gelir.”
“Sonra kim geliyor?”
“Avukatlar.”
Adamın canı iyice sıkılmıştı. “Bak bir hata olmalı. Benim burada olmamam lazım. Ben iyi bir insanım. Cehennemde ne işim olur benim?”
“Canım buraya gelen herkes aynı şeyi söyler.”
Sonra bir zil sesi daha duyuldu. Bir gürültü koptu. Ve beyaz sis içinde yükselen kahkaha sesleri, çığlıklar, gülüşmeler sardı her yeri.
“Ne oluyor?”
“Sakin ol canım bunlar kevaşeler. Küçük bir nakil işlemi sadece.”
Ve yüzlerce çıplak kadın bir anda beyaz koridoru doldurdu. Aralarında şakalaşıyor ve oynaşıyorlardı. Adam yol vermek için danışma masasının arkasına geçti. Her türlü kadın vardı. Uzun, kısa, kilolu, zayıf… Çinli, kuzey ülkelerinden, Afrikalı, her ırktan vardı. Hayatında görmediği kadar güzel kadın geçiyordu önünden. Sayısız meme sallanıyordu. Sayısız bacak yürüyordu. Ve kıçlar, ah o canım güzel kıçlara baktı. Kim bilir dünyada ne canlar yakmışlardı? Hepsi çalkalanarak geçiyordu yarım metre önünden.
“Suçları ne bunların?”
“Tatlım bunlar en tehlikeli olanlar. Güzelliğini kullanarak insanları kandıran ve aldatanlar. Tam olarak 766 kişi olmalı evet, bu da sonuncusu. İnanabiliyor musun, fahişeler bunlardan az acı çekiyor.”
“Bir şeyi merak ediyorum. Katil, tecavüzcü ve sapıklar nerede?”
“Tatlım onlarla benim gibi naif birinin ilgilenmesini beklemiyorsun sanırım. Onlar için hazırlanan karşılama komitesini görsen gözlerin erir. İsimlerini sana söylersem kulakların düşer. O yüzden o konuyu hiç açmayalım.”
“Bir dakika. Nasıl öldüm ben? Hiç hatırlamıyorum?”
“Kalp krizi. Babanda bu şekilde ölmüştü. Onun babası da. Onun babası da. Genetik. Ayrıca tatlım gemi yüküyle içmişsin. Bunun üzerine sigara ve stresli davalar gelince. Sanırım doktor olmaya gerek yok.
“Bu şaka dimi? Şaka bu? Hem nasıl cehennem burası? Üşüyorum ben.”
“Ne kadar safsın. Alemin cini siz misiniz yoksa biz mi? Böyle ilahi bir güç tarafından mükemmel bir cehennem yaratılıyor, sen de burada bir hata arıyorsun. Cehennemi yaratan detayını düşünür. Ne bekliyordun? Bu muntazam gücün havalandırma sistemini unutacağını mı?”
“Neden beyaz peki? Her yer beyaz başka bir şey yok. Öldükten sonra tekrar geri dönenler tünelin sonundaki beyaz bir ışıktan söz eder hep. Yoksa o beyaz ışık, cehennem mi?”
“Tatlım olman gerekenden daha zekisin. Bunu söylemişler miydi?”
“Bu iltifat değildi sanırım.”
“Aslına bakarsan o tünelin sonunu gören ilk kişisin. Normalde buradan geriye dönüş yoktur.”
“Bak bunda bir hata var.”
“Evet, aslına bakarsan var.”
“Sana söylemedim mi?”
“Tatlım senin durumun biraz karışık. Aslında burada olman çok garip.”
“Nasıl yahu? Cennete mi gidiyorum yani? Hayırlı dua aldığım içindir.”
“Hayır. Almamışsın. Hem de hiç. Şimdilik seni geri göndermeliyim. Ama yakında geleceğini umuyorum.”
“Komik değildi. Espri anlayışın kırıcı. Bunu sana söylemişler miydi?”
“Kusura bakma. Siz dünyada ölülerle ilgili şaka yapmayabilirsiniz ama burada ölüden bol bir şey yok, alışkanlık işte. Ama iyi tarafından bak, geri dönüyorsun canım. Dünyadaki vaktini iyi kullan. Çünkü çok uzun yıllar kalacağını sanmıyorum. Bu hesap işi en kısa sürede çözülür ve olman gereken yere alırlar seni.”
“Büyük Allah’ım yardım et!” dedi adam.
Ve gözlerini açtığında bu kez karanlıktaydı. Fakat aynı soğuk hava vardı ortamda. Kalkmaya çalıştı ancak başını çarptı. Sıkışmıştı. Hareket edemiyordu. Ne kalkabiliyor ne de dönebiliyordu. Ayaklarında topladığı bütün gücüyle tepinmeye ve bağırmaya başladı. Fakat sesini sadece kendisi duyuyor gibiydi. Sonra aklına bir şey geldi. “Hayır! Olamaz. Tanrım!” dedi. Nerede olduğunu tahmin ediyordu. “Çıkarın beni buradan!” diye bağırdı ve çıplak ayakları buz gibi zemini tekmeledi. Ve o anda beyaz ince bir ışık karanlığı dilimledi. Biraz daha sert vurdu. Işık biraz büyüdü. Bir daha çaktı, ayaklarıyla. Bir daha. Ve bir kez daha… Sonunda kırılan bir şeyin sesi ile kapak açıldı. Morg dolabının raylı sistemi çalıştı ve dışarı açıldı. Adam yeşil çarşafa sarınıp çıktı odadan.
Sağlık memurlarının odasından uydurduğu kıyafetlerle hastaneden caddeye çıktı.
Ne olmuştu böyle? Cehennemi gördüm dedi. Bu gerçek miydi? Sonra morg. Evet, gazete haberlerinde okumuştu böyle şeyleri. Yanlışlıkla morga konulan hastalar, cenazede dirilenler. Bunun gibi olayları hatırlıyordu. Fakat kendi başına gelene kadar hiç inandırıcı gelmemişti bu haberler. Ne yapıcam şimdi? diye düşündü. Bir an önce eve gitmeliydi. İnsanın gidecek bir yerinin olması iyiydi. Eski, virane ya da saray gibi bir yer hiç fark etmez. Yeter ki gidecek bir yeri olsun. Bir taksi çevirdi. Fakat taksi doluydu, durmadı. Bunu üzerine elini yabancı pantolonun cebine soktu ve yürümeye başladı. Ilık bir hava vardı dışarıda ve yürümek için gayet uygundu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.