BİR GAVURDAĞLI'NIN AMERİKAN MACERALARI - 5
(Devam...)
Benden bagajın anahtarını isteyen ağzı sakızlı zenci,benim bir an dalgınlığımı farkedince;
-Hey serseri senden bagajın anahtarını istedim duymadın mı, dedi.Ben birden daldığım o anki halimden sıyrılarak;
-Hangi bagaj anahtarı,bende bagaj anahtarı yok ki dedim.
-Benimle dalga mı geçiyorsun aptal herif diyerek bana okkalı bir tokat attı.Monika’nın hemen gözleri önünde yediğim bu tokat bana çok ağır geldi.Onurlu bir adamın kız arkadaşının önünde küçük düşmesi veya düşürülmesi çok korkunç bir şey olsa gerekti.İşte ben şu an korkunçluğu acı bir tecrübe halinde yaşıyordum.Monika’ya bakacak yüzüm yoktu o an.İçimden köpürüyordum şu adamları imkanım olsa da bir kaşık suda boğsam diye,ama maalesef durum benim değil,onların lehineydi.Ben bu iç hesaplaşmaları yaparken diğer zenci de yanıma yaklaşıp;
-Sen geri zekalı mısın be oğlum,sana bagaj anahtarını ver dedik,altına mı ettin yoksa,sesin soluğun kesildi birden,dedi.O arada kontakta olan anahtarı çevik bir hareketle çıkarıp şöylece bir baktı ve;
-Burada sadece kontak anahtarı var,bagaj anahatarını rice edeyim, deyip sol elini bana doğru uzattı.
-Evet anahtar lütfen,sabrımızı taşırmayın lan,sizinle uğraşacak zamanımız yok sefifl fareler dedi.Bu arada mermiyi silahın ağzına sürdü.O metalik mekanizma sesi bizi bir soğuk metal gibi dondurdu san ki .Konuşmaya mecali kalmamış iki pandomim ustası gibi sessizce bir birimize bakıştık bir an,çok kısa süre içerisinde toparlanıp;
-Bizim kontak ve bagaj anahtarları farklıdır.İkisinden de birer tane var.derken bu arada Monika’ya yöneldim.
-Monika bagajın anahtarını verir misin dedim.İçimden de inşallah uyanır da anahtar yok,yada kayıp oldu.Der diye düşündüm.İşte şimdi Alfred’in kaderi kendi ellerinde idi.Bu aynı zamanda sadece Alfred’in değil üçümüzün de kaderi idi tam da şu anda.Kader birliğinin sanırım garip bir tecellsine şahit oluyorduk.Monika bana dönerek;
-Anahtarı bir önceki benzincide kaybetmiştik Talip,ne çabuk unuttun dedi.
-Pardon Monika bir an hatırlayamadım,dedim.Ağzı sakızlı zenci ;
-Anlaşıldı oyun buraya kadarmış, dedi.
-Şimdi görürsünüz bakalım dalga geçmek nasıl olurmuş,siz bizim kimler olduğumuzu biliyor musunuz aptallar,dedi.Bu arada Monika’nın sinirleri iyice gerilmişti.Bir ağlama krizine yakalandı.Hıçkıra hıçkıra Boston limanında çay gemileri ateşe verilmiş gibi ağlıyordu.Diğer zenci Monika’ya yaklaşarak;
-Kes zırlamayı,burada film çevirmiyoruz ve seneryoda ağlama sahnesi de yok,şapşal kadın,dedi.
Mevcut durumun sinirlerimizi germesi yetmiyormuş gibi,bir de hakarettlere maruz kalmak bizi daha da zorluyordu.Gururlarımız sersefil olmuş yerlerde sürünüyordu.
Bu arada helikoperde bulunan zenci patronları bunlara bir işaret çekti.Koşar adım helikoptere doğru yöneldiler.Bizlerde arkalarından kurşun sıkacak silah olmadığını biliyorlardı.Her ikisi de hızla helikoptere atladılar.Helikopterde hararetli bir şekilde bir şeyler konuşuyorlardı.Monika’ya;
-Sanırım kendi aralarında bir sorun var.Şimdi çeker giderler ,demiştim ki,o iki zenci helikopterden atlayıp hızla biz doğru yaklaşmaya başladılar.Silahların kırma kollarını da kurup mermiyi ağzına verdiler.
-Eyvah ,dedim "Asıl şimdi bittik işte.İçimden şehadet kelimesini söyleniyordum "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh"diyor, Kaderimizde Gavurdağlarında doğup elin Teksasında ölmek varmış ,diye geçiriyordum.Monika’da"Help My God,help My God(Yardım et Allah’ım,yardım et Allah’ım)"diye dua ediyordu.Kısaca herkes kendi lisanı ile "Allah" diyor,Allah’tan medet diliyordu.
(Devamı gelecek...)