NEREYE GİDİYORSUNUZ
NEREYE GİDİYORSUNUZ?
Dünyaya baktığım zaman şunu görüyorum: koşuşturmalar, çabalamalar, uğraşların pek çoğu dünyalık için. İşte böyle bir emek mahsulünü ahrete götürme şansımız maalesef yok. Biz bundan elde ettiğimiz manevi kazancı götürebileceğiz veya elde ettiğimiz cezayı.
Rabbim Kur’an’da et-tekfir suresinde şöyle buyurmaktadır; “Fe eyne tezhebûn (Nereye gidiyorsunuz?) der.
Evet. Bir an tefekkür gerektiren bu ayette çok şey var. Dünya hızla dönüyor. Gidenler, insan ömründen gidiyor. İnsan, düşünüp akletmeli, nereye gidiyorum, nereden gelmiştim? Bugün ne yaptım veya ne yapmam bana kazanç sağlar diye düşünmek gerek. Kendimizi bir yoklamalıyız; yanlış-doğru, gösteriş-riya, enaniyet-kibir, içki-kumar, arsızlık-hayâsızlık, tembellik-miskinlik, gıybet-dedikodu bu tür ve buna benzer olaylar içinde günümüz geçmişse vay halimize. İşte böyle bir yaşamın sonunu idrak etmekte gecikmemeli ve hemen Hakk yola dönmeliyiz.
Allah’ın veli kullarından biri, ders vermek için uzak bir köye gidip gelirmiş. Bir gün ağacın altında yatan ayağı kırık bir tilki görmüş. Bu tilki üç gün boyunca orada kalmış. Veli, bu hali epeyce düşünmüş. Ve kendi kendine demiş ki; “Be hey Allah’ın kulu, şu ayağı kırık uyuz tilki, nasıl yaşar?” bu sorunun cevabını bulmak için tilkiyi gözetlemeye karar vermiş. Derken uzaklardan ağzında bir ceylan ile Aslan belirmiş. Ağacın altına gelip avını yemeye başlamış. Karnı doyduktan sonra da çekip gitmiş. Tilki hemen aslanın artığı ile karnını doyurmuş. Veli, mırıldanmaya başlamış. “Allah’ım sen ne büyüksün. Şu ayağı kırık, uyuz tilkinin, yiyeceğini ayağına kadar getirdin. Kaldı ki benim gibi senin yolunda olan bir kulunu aç koymazsın” demiş ve ders vermeye gitmekten vazgeçip eve gelip sırt üstü yatmış. Bu yatış esnasında sadece ibadete kalkmış. Üç gün sonra namaz kılmaya kalkacak dermanı kalmamış. Bir nida duyulmuş; “Be hey Allah’ın veli kulu, neyine güvenip de sırt üstü yatarsın. Sen ayağı kırık tilki misin ki, rızkın ayağına gelecek. Kalk rızkını ara...” bizim veli anlamış ki, tam tevekkül etmek ayrı, çalışıp iaşe temini ayrı. İaşesini Hakk yoldan aramalı ki, rızkı ayağına gelsin. O rızık ki, bu dünyada elde edilmeyen, âhiret azığından ibarettir.
Hz. Ali (RA) ne güzel demiş; “Şaşıyorum ki her şeyin isteklisi, istediği şeyin yolunda bunca emek verip çalıştığı halde, Cennet’i isteyenler Cennet’i elde etmek yolunda hiç çalışmıyor ve hep uyuyorlar. Cehennem’den kaçanlar da, kaçmaları gereken yerde hiç istifini bozmadan sırt üstü yatıyorlar...”
Evet, üstadın dediği gibi; “Cennet ucuz değil, Cehennem lüzumsuz değil... Zalimler için yaşasın Cehennem...”
İnandığımız değerler ölçüsü, bizim Cennet veya Cehennem’e gidiş biletini hazırlamaktadır. Eğer ki, batıl bir yolda sapık kural ve kaidelere inanmışsak Cehennem bize müstahak olup, ateşimizi yanımıza alıp gideceğiz ve götürmüş olduğumuz bu ateşle yanacağız. İnsan ki, elini yanan bir kibrite dahi tutup bekleyemezken, o Cehennem ateşine nasıl dayanacak? Biz inananlardan olup, Rabbim’in vaad ettiği Cennet’e layık bir hayat tarzını benimsemek zorundayız. En hassas ölçülerde kötülerin, zalimlerin cezalarını görecekleri; iyilerin, mazlumların, Hakk yolda olanların da ödüllerini ve haklarını alacakları âhirette sonsuza kadar mutlu yaşamak, Cennet’i hak etmeye bağlıdır. Ölçümüz hak olmalı, yaşamımız pak ve güzel olmalı. Olmalı ki, nereye gideceğimizi kestirebilelim.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Şeyh Sadi Ş İ R A Z İ der ki:
* Ben doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim.
* Şimdi elinden gelirken iyilik yap. Yoksa yarın kefeni yırtıp elini çıkaramazsın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.