BİR GAVURDAĞLI'NIN AMERİKAN MACERALARI - 3
(devam...)
Helikopter sesi bize "pat,pat,pat,pat"ederek hızla bize yaklaşıyordu.Seyrettiğimiz yol oldukça geniş bir yoldu.Nitekim helikopter üzerimizde bir kaç tur attı.Helikopterin meydana getirdiği havanın ve rüzgarın etkisiyle zaten üstü açık olan arabamız biraz dengesizleşti.Ben ve Monika’nın saçları sanki güçlü bir elektro statik etkiye maruz kalmış gibi dikleşmişti.Bizdeki heyecan iyice artmaya başlamıştı.Helkopterin ayaklarına konuşlanmış siyah gözlüklü,elleri makinalı tüfekli iki iri siyah adamı görünce korkumuz daha da arttı.Eğer bize bu yakın mesafeden ateş edecek olurlarsa hiç korumasız bir durumdaydık ve delik deşik olmamız işten bile değildi.
Helikopterde bulunan birisi bizi dürbünle gözlüyordu.Sanırım yakın mesafeden ne kadar korktuğumuzu da görüp kimbilir kahkahalarla nasılda gülüyordur diye geçirdim içimden."Hay bin kunduz"diye lanet ettim içimizdeki çıkmaz duruma.Sanki Monika ilk başta Alfred’i almayalım derken şu anları mı görmüştü acama içindeki önseziyle.Kendi kendime ilk defa kızmaya başlamış ve Monika sanırım haklıydı demiştim.Dünya Kadınlar Günü’nün kutlandığı bu sıralarda sanırım bu kadında haklıydı diye içimdeki korkuyu dağıtacak düşüncelere yönelmeye çalıştım.
Üzerimizde bir kaç geniş daire çizerek dolaşan helikopter az sonra sanırım araçta iki kişiden başka kimse olmadığını görünce önümüz süre yol boyunca hızla uzaklaşarak kayboldu.Helikopter giderken arkasından bende Monika’da "ucuz atlattık sanırım"der gibi tekrar göz göze geldik.Hafiften birbirimize tebessüm ettik.Bu tebessümler önce hafiften gülüşmelere ve kısa sonra da bir zaferi kutlayan insanların şen kahkalarına dönüştü.Dakikalarca yüksek sesle kahkahalarla güldük.Bizi görenler "bunlar kafayı yemiş sanırım" derdi.Üstümüz başımız dağınık saçlarımız darmadağın bir haldeydi.Gülüşümüz sona erdikten sonra birden aklıma bagajdaki Alfred geldi.Acaba o ne halde idi?Hemen arabayı sağa çekip alelacele bagajı açtım .Alfred uyuyordu.Bulunduğu yer sanırım ona çok rahat gelmiş olmalı ki bagajı açtığımı dahi duymadı.O kadar gürültüye rağmen"tık demeden" uyumuştu demek ki.Yüzü hala soluktu.Nabzını tutup dinledim.Nabzı yavaş atıyordu ama istikrarlıydı.Bu nabızdan kontrol işini Düziçi Sağlık Meslek Lisesine giden sevgili yeğenim Meryem’den öğrenmiştim.Birebir ilk defa gerçek durumda bir insanın nabzını dinlemek Teksas’ın bu sessiz yollarında nasipmiş demek ki diye düşündüm.
Alfred’in yaşadığını anlayınca bagajı fazla gürültü yapmadan sessizce kapattım.Kapatmamla birlikte helikopter,dolayısıyla da tehlike artık geçti diye geçirdim içimden.Monika’ya seslenerek ;
-Monika ne dersin,artık tehlike geçti.İstersen Alfred’i bagajdan arabaya alalım, dedim.Monika sanırım yine benden farklı düşünüyordu bana;
-Talip,ciddi bir sorun yoksa,emin bir ortama varana kadar istersen bagajda kalsın,dedi.İiçimden hala bu adamı istemiyor,sanki "bırak bagajda ne hali varsa görsün,gerekirse ölsün de kurtulalım,demek istediğini düşündüm.
-Tamam Monika,geçen seni dinlemedim ama bu sefer seni dinleyeceğim.Haydi hayırlısı bakalım deyip arabaya geçtim.Bagaj ve kontak anahtarları farklı idi.Bagaj anahtarını Monika’ya uzatıp;
-Alferd’in kaderi senin ellerinde,işte bagajın anahtarı ister at,ister muhafaza et,dedim.Monika bu ilginç davranışım karşısında ne demek istediğimi anlamamıştı.Ama yinede anahtarı alıp el çantasının iç bölümündeki gizli bölmeye itinayla yerleştirdi.Ön panelde bulunan iki pet şişe su vardı.Boğazım iyice kurumuştu.Monika’ya seslenip;
-Ordan bana bir su verebilir misin dedim.Paneli açtı suyun birini kendine aldı diğerini bana uzattı.Teşekkür ettim ve uzattığı suyu bir çırpıda içtim.Aklıma Gavurdağları’nın eteklerinde çıkan memeleketimin"Başayran" pınar suyu geldi.Teksas’ın pınarlarından akan su ile Gavurdağları’nın eteklerinden akan su birbirine çok benziyordu.İnsanlar,lisanlar farklı idi ama nimetler aynı idi,düşüncesi geldi aklıma birden.Suyu kana kana içtikten sonra tekrar yola koyulduk.
Belli bir süre gittikten sonra üç beş kilometre ötede bir tırmanış şeridi vardı.Kısa süre sonra tırmanma şeridini tırmanıp inişe geçerken tatlı bir viraj ile sağa döndük.O da ne! Virajı döner dönmez ummadığımız bir manzara ile karşı karşışaydık.Monika’nın ;
-Aman Allahım diye haykırışını duydum bir an,gözlerimiz birden faltaşı gibi açılmıştı.
(Devamı gelecek...)