TÜRK GÜZELLİĞİ DAHASI BULUNAMAZ Kİ
Sizlerle birlikte tarihin oluşmadığı çağlara doğru bir gezinti yapmaya ne dersiniz? Henüz tarihin oluşmadığı, doğada korku veren ya da güzellikler sunan varlıkların Tanrı kabul edildiği ilk çağlara...
Tarih henüz oluşmaktadır. Bir yurdun kızları birer heykeldi. Mermerden yontulmuş birer heykel.. Güzel mi güzel... Ancak bu heykellerde bir katılık, donukluk ve soğukluk vardı. Bir gün tan basımında güneş doğarken bunları gördü. Bu güzel heykellerden bakışını uzak tutamadı. Beğenip sevmişti onları... Öyle sevmişti ki yakan, kavuran sıcaklığından onların özüne tunçtan renk verdi. Sıcaklığını ve yakıcılığını da...
Bir akşam dolunay ufuk ötesinden daha doğarken bu güzel heykelleri gördü... Kıskandı güzelliklerini için için... Yükseldikçe ufuktan ay daha çok parladı... Heykellerse daha bir güzelleşti... Ay şaşırdı kaldı bu güzellik karşısında. Pes etti ve gülüşlerini heykellerin yüzlerine, aydınlığını onların özlerine altın bir tepsi içinde sundu...
Güneş ve ay’ın yaptıklarını gören gece, kıskandı onları, kızdı güneşle aya. Gece de çözümü zor gizemlilikleri işledi bu güzel heykellerin gönüllerine. Yıldızlar’sa pırıltılarını sundu gözlerinin derinliklerine... Akşam heykellerdeki bu değişiklikleri farkedince, günün yorgunluğunu daha atamadan şaşırıp kaldı. Akşam da ’Ben neler verebilirim’ diye düşünürken ozanca renginin demi ile onların saçlarını boyadı.
Mermerden heykeller gittikçe güzelleşiyorlar, doğa onlara inanılmaz güzelliklerini katmayı sürdürüyordu.
Deniz onlara en seçkin incilerinden iki dizi diş ve en güzel sedeflerinden tırnaklar göderirken onların yüreklerine masmavi sularını katarak kendiyle özdeşleştirdi.
Toprak ana bunlardan geri kalır mı hiç? Toprak ana da onlara gürbüz bünyeler verdi. Ve içlerine sabrın, suskunluğun son reddesini mayaladı. Kendi gibi üretkenleştirdi onları. Sonunda da onlara uzun uzun baktı ve gururlandı... Zaman onların kalbini kutlu duygularla yoğurdu. Erişilmez derinlikler, ulaşılamaz yücelikler verdi. Esatir ise oklarlardan kirpik, yayından kaş yapıp süsledi... Onlara yakıcı, yaralayıcı bakışlar.. ve en tatlı meltemler gibi ses verdi.
Güller dudaklarına renk sunmak için dünyanın en lal renkli güllerini onlara elçi olarak göderdi. Karanfiller yanaklarının ve tenlerini rengini verirken, saçlarının kıvrımlarını yapmak için en güzel renklerini seçerek gönderdi... Ceylanlar... Bakışlarının tutsak eden gücünü... Sülünler... endamlarının güzelliklerini, süzgün, gizemli ve efsunlayan duruşlarını...Keklikler, adımlarının ahengini verdiler...
Bülbüller...! Gülleri hepten unutarak onlara hayranlıktan dona kaldılar. Yurtlarını, özgürlüklerini bir yana iteleyerek, onların hançeresindeki kafese girdiler... Kelebekler, inceliklerini, coşku ve neşelerini... sevgi, gönül ve ruhlarını güzellikleriyle bezediler... Irmaklar coşkularını onların içlerine taşıdılar...
Ve doğa! Doğa onlara can vermesi için Yüce Tanrı’ya yalvardı günlerce. Yüce Tanrı onlara baktı ve beğendi. En güzel, en kutlu bu eseri için yarattığı ruhu ve canı onlara armağan etti.
Beşer tarih onlara bir ad aradı. Ezelden ebedden ilham istedi. Ve onları yaratıldıkları yurdun adı ile adlandırdı. Onlara TÜRK KIZLARI dedi ...
KÖMEN- Haydar Okur