- 1325 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BU TREN NEREYE GİDER ?
Dedelerimizin, atalarımızın daha fazla sürdüremeyip batırdıkları koskoca bir imparatorluğun küllerinden bir tren yaratan Mustafa Kemal yönünü Avrupa’ya çevirdiği bu trende yer verdi hepimize.
Kömürlüydü, buharlıydı, çok hızlı gidemiyordu belki ama yönü doğruydu bizce. Emniyetliydi, gurur vericiydi, asaletliydi. Hızı da gün geçtikçe artıyordu.
Yıllar sonra o trene hükmetmeye başlayanlar hızını çok artırdılar gerçekten. Birden bire hızlı trene döndü içinde bulunduğumuz o eski tren. Dünyaca da kabul gördü Çin’dekinden sonra ikinci en hızlı olduğumuz.
Muhafızları vardı trenimizin. Birer birer hatta bazen gruplar halinde tutuklanmaya başladılar. Yönünün yanlış olduğunu iddia edip dümendekileri indirip treni zorla ele geçirmeyi planlıyorlarmış. Yerlerine kendi adamlarını getirmeye başladılar.
İkramlar başladı çoğumuza. Makarnalar, kömürler, paralar dağıtmaya başladılar. Her uyanışta bir şeyler dağıtıp susuturdular bizi.
Trenimizden kopmak isteyen vagonlar da vardı. Bazen sesleri çok çıkıyor, trenimizi sarsmaya bile güçleri yetiyordu. Silahlar kullanıldı onlara karşı.
Trenin hızını, yönünü kim beğenmediyse, kim onlara methiyeler düzmediyse dışlandı, hakarete uğradı, joplandı, hatta kurşunlandı.
’’ Alın yiyin, uyuyun, şükredin ve kendinizi Allah’a bırakın. Sizin yerinize O düşünür, O nereye gitmenizi isterse, hepiniz ancak oraya gidebilirsiniz !’’ deyip susturdular, uyuttular, kaderlerine boyun eğmeye razı ettiler.
Avrupa ile ilişkiler göstermelik de olsa devam ediyor görüntüsü verildi. Bir taraftan hepimiz Avrupa’dan, Amerika’dan soğutulmaya çalışılıyor, bir taraftan da onların yaşadığı medeniyet seviyesine ulaşmaktan söz ediliyordu.
Tren hızla yoluna devam ediyor. Avrupa’ya değil Afrika’ya doğru. En yakında İran var. Yolumuz mutlaka oradan geçiyor.
Yavaş yavaş uyanmaya başlıyor bazılarımız. Kadere itiraz etmekle, dinsizlikle, kâfirlikle, münafıklıkla suçlanıyorlar. Belli bir kesim memnun hayatından. Çünkü uyutulmuş. Kaderine çoktan razı edilmiş. Kendilerini tamamen Allah’a bırakmışlar. Oysa Allah’ın onlara verdiği akılları, beyinleri kullanmaktan acizler.
Aslında kendi ceplerinden toplanan paraların bir kısmı bağış gibi dağıtılıyor bazılarına. Seviniyor bazıları buna. İyilik olarak görüyorlar. Yemleme olduğundan bihaber, gözleri kapalı hızla yol alıyorlar karanlık geleceğe.
Bu hızlı trenin varmak üzere olduğu İran’da çoktan uyanmaya başlamış bile özellikle kadınlar. Saçlarının teli göründüğünde sokak ortasında hakarete, şiddete maruz kalan onlar çünkü. Giyimlerinden, yürüyüşlerinden, her türlü davranışlarından dolayı cezalandırılan , yüzlerine kezzap atılan onlar.
Bu hızlı trenin sonunda varılacak noktada güçlü olmak mümkün. Belki de Dünya’ya kafa tutmak mümkün ; İran gibi.
Fakat halk olarak ezilmek, sokak başlarını tutmuş rejim eşkiyaları tarafından itilip kakılmak, insan olmaktan çıkmak da var işin içinde.
Devlet büyüyebilir, güçlü olabilir, zengin de olabilir. Bu güçten, zenginlikten halk refah, özgürlük, mutluluk olarak payını alamıyorsa neye yarar ?
Bu tren gezdirse bizi Afrika, Japonya, Avrupa ve hatta Amerika’yı. Hepsini bir bir görüp de dönsek ülkemize. Bize yakışanları, insanlığımıza, Türklüğümüze, inancımıza yakışanları alsak, yakışmayanlardan uzak dursak,
İnsan olarak, Türk olarak, özgürce, inançlarımıza uygun, biz gibi, kendmizce yaşasak daha güzel olmaz mı ?
Şart mıdır, ille de başkaları gibi olmaya çalışmak ?
Fikret TEZAL
YORUMLAR
İran'daki baskı rejimini kendilerine sakız edenler, bu ülkede şapka takmadığı için asılan yüzlerce insanı (Üstelik pek çoğu yaşlıydı) ne çabuk unuttu. Okul önlerinde kızın başörtüsünü çekip almakla, sokak başında kadını durdurup başörtüsünün şeklinden dolayı cezalandırmak arasında ne fark var.
Din üzerinden siyaset yapmayı ayıplarsınız ama en çok kendiniz yaparsınız bunu.