- 2675 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMANDAN ÂL-İ OSMAN’A -7-
25 Eylül 1730 u 26 Eylül 1730 a bağlayan gece hiç uyuyamayanlardan birisi de Şehzade Mahmut’tu. Niçin uyuyamamıştı. Onu uykusuz bırakan neydi kendisi de bilmiyordu. Sarayda olağanüstü bir durum yaşandığını biliyor, hizmetine bakanlardan ufak tefek bilgiler alıyordu ama saray ve saray dışında olanlar hakkında aldığı bu bilgiler oldukça yetersizdi. O bakımdan da oldukça tedirgindi.
Böylesi durumlarda bir şehzadenin başına gelebilecek iki şey vardı: Ya Padişah bir şeylerden korkar ve kendisi dışındaki bütün taht adaylarını ortadan kaldırırdı. ( Çünkü Türk Devlet anlayışına göre hanedana mensup olmayan birinin hükümdar olması mümkün değildi. Bizans’taki gibi her hangi bir general’in baştakileri devirip onun yerine geçmesi diye bir şey yoktu Osmanlı’da ) Ya da Padişah tahttan indirilir ( Öldürülerek de olabilir sadece tahttan el çektirilerek de ) Ve I. Ahmet kanunlarına göre tahta en yaşlı ve en aklı başında şehzade getirilirdi. En büyük aday kendisiydi.
Şehzade Mahmut da aynen Patrona Halil ve arkadaşlarının söylediği şeyi söyledi kendi kendisine ‘’ Ya devlet başa, ya kuzgun leşe ‘’
Ya devletin başına geçecek, ya da öldürülecekti.
Sanıldığı gibi Fatih Sultan Mehmet’in Kanunname-i Âl-i Osman’ının değiştirilmesi şehzade katliamını önlememiş tam tersine işleri daha da arap saçına çevirmişti. Artık şehzadeler saraydan dışarı çıkarılmıyor, sarayda adeta bir hapis hayatı yaşadıkları için ruhi dengeleri bozuluyordu. Ayrıca baştaki padişah kendisine bir komplo yapılmasından korktuğu anda ya da bazı entrikaların etkisiyle şehzadelerin tamamını ortadan kaldırabiliyordu yine. Hem sarayda yaşanan bu hapis hayatı hem de bu öldürülme korkusu bundan sonra pek çok ruhi dengesi bozuk padişahın tahta geçmesine sebep olmuştu.
IV. Murat, kardeşi İbrahim de dahil tüm şehzadelerin öldürülmelerini emretmiş. Annesi Kösem Sultan’ın ayaklarına kapanıp yalvarması ve ağlaması ‘’Senden sonra Osmanlı biter, hiç olmazsa İbrahim’i bağışla ‘’ demesi üzerine kardeşi İbrahim’e dokunmamış, İbrahim sarayda, şimdi Mahmut’un kalmakta olduğu odada geçirmişti hayatını…Ta ki tahta adeta zorla çıkarılıncaya kadar…
Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa sadrazam olurken o kadar da zorluk çekmemişti. Ama Padişah İbrahim tahta adeta ite kaka götürülmüş hatta önce ağlayıp yalvarmış ‘’ Ben padişahlık filan istemem. Allah ağabeyimi başımızdan eksik etmesin ‘’ diye göz yaşı dökmüştü. Çünkü idama götürüldüğünden o kadar emindi. Daha sonra ‘’Nasılsa öldürecekler bari içimde kalmasın’’ diye anası da dahil her kim varsa en olmayacak küfürleri etmişti. Ancak ve ancak zorla eli ağabeyinin cesedine dokundurulduğunda , onun soğumuş cesedine temas ettiğinde teskin olmuştu. Tahta oturduktan sonra kalkıp bir daha ağabeyinin cesedini yoklamış, ağzına bir ayna tutup nefes almadığını görünce, artık padişah olduğunu anlayabilmişti.
Mahmut işte bu dehşet odasındaydı. ‘’Devlet başa mı, kuzgun leşe mi? ‘’ Orasını ancak Allah bilirdi…Allah’ın bildiği o ikbal günleri de çok yakındı aslında. Çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Kafes Köşkü denilen bu mekanda ya bir kafes kuşu gibi ölüp gidecek ya da artık kafesten uçacaktı. Ah bir de bilebilseydi dışarıda neler olduğunu.
**************************************************************************
Patrona Halil ve adamları 25 Eylülde Galata’daki bir Rum meyhanesinden başlattıkları ve başarısızlıkla sonuçlanan isyan teşebbüsünden sonra 26 ve 27 Eylül günlerini yoğun bir propaganda faaliyetine ayırdılar. Hem bu Patrona Halil’in ilk ayaklanması da olmayacaktı. 1720 de Vidin’de bir ayaklanmaya önderlik etmiş, daha sonra İstanbul’da bir cinayet işlemiş, Galata Voyvodası tarafından tutuklanmış ama Kaptan-ı Derya Mustafa paşa’nın araya girmesiyle paçayı sıyırmıştı bu cinayetten.
İsyankar ruhlu bir insan olan Patrona Halil ve arkadaşları 26 ve 27 Eylül günlerini propaganda faaliyetleri ile geçirmiş, özellikle Kapalıçarşı ve çevresinde oldukça taraftar da toplamışlardı. Ama onlar için asıl hedef kitle yeniçerilerdi ve maaşlarının geciktirilmiş olması dolayısıyla yeniçeriler de Sadrazama ve Defterdara oldukça öfkeliydiler. Hatta Padişaha bile…
Bir ihtilal için gereken alt yapı üç aşağı beş yukarı oluşturulmuştu. Meyhaneden çıkıp halkın arasına karışmak oldukça faydalı olmuştu. Artık Cuma’yı beklemeye bile gerek kalmamıştı. Önlerindeki tek engel olsa olsa yeniçeriler olabilirdi. Çünkü İstanbul’un huzur ve asayişi onlara emanetti. Yeniçeriler bir ihtilal çıkması durumunda Patrona Halil’e katılırlar mıydı? Büyük ihtimalle katılacaklardı.
Padişah, Sadrazam ve aileleri 28 Eylül 1730 da karşıya, Üsküdar’a geçmişlerdi. Bir ayaklanma için bundan daha güzel bir fırsat olamazdı. Cuma’yı beklemeye gerek kalmamıştı. Pek âlâ Perşembe günü de yapılabilirdi bu büyük kıyam.
*****************************************************************************
Padişah III. Ahmet ve Sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa 28 Eylül 1730 Perşembe günü, Saltanat kayıklarına binerek hem Padişahın annesi Rabia Emanetullah Gülnuş Sultan adına yaptırılan Valide Camiini ziyaret etmek, hem Molla Ali Osman’la hasbıhal eylemek hem de şöyle bir deniz havası almak amacıyla Üsküdar’a gelmişlerdi.
Üsküdar’a vasıl olup da Valide camiinin önüne geldiklerinde Molla Ali Osman da gelenlere katıldı. Padişah ve Sadrazamı onun da aralarına katılmasından son derece memnun olmuşlardı. Molla Ali Osman Padişah, sadrazam ve yanındaki diğer erkanın her biriyle selamlaştıktan sonra konuşmaya başladı.
-Hünkarım…Bu güzel günde buralara hoş geldiniz. Safalar getirdiniz.
Padişah şaşırmıştı. ‘’Bu güzel günde mi?’’ Niye ki bayram değil, kandil değildi. Alelade bir gündü.
-Hayırdır Molla, bayram değil seyran değil. Bir kandil günüdür de biz mi farkında olamadık acep?
-Padişahım bilmez misiniz yoksa?
-Neyi bilmezim Molla? Alelade bir gün işte. Ama sen bir şey söylüyorsan mutlaka altında bir hikmet vardır. De hele de bilelim.
-Padişahım.Küffar taifesinin takvimine göre bundan tam 192 sene evvel Cennet mekan Sultan Süleyman Han zamanında büyük bir zafer kazanılmıştı. Tam olarak bu gün. Yani 28 Eylülde. Bizim Takvimimize göre 948 olan bu tarih Hristiyan aleminde Hâla bir üzüntü günüdür.
Padişah hemen aklından bir çıkarma işlemi yaptı. 1730-192=1538 …Bu bir şey ifade etmedi. Ama 948 olarak düşününce hatırladı…Preveze Deniz Zaferiydi bu.
-Tabii ya…Çok haklısın Molla. -Allah rahmetini esirgemesin.-Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa , Andrea Doria idaresindeki Küffar donanmasına karşı dünyanın en büyük deniz zaferini kazanmıştı.
-Evet Hünkarım. Dedeleriniz zamanında Kaptan-ı Deryalar böyle büyük zaferler kazanırdı. Barbaros’un, Turgut Reisin Kadırgaları, kalyonları Bahr-ı Sefid’e ( Akdeniz ) indiklerinde Koskoca deryada Türk’ten başka hiç bir milletin bayrağı dalgalanamazdı gemilerin ne iskelesinde ne de sancağında. ( solunda ve sağında ) Şimdiki Kaptan-ı Deryalar ise suyu ancak bardakta görüyorlar.
-Molla şuraya biraz dinlenmeye, Rahmetli Validemin Camiini ziyarete geldim. Neşemi kaçırma.
-Hünkarım…Sultan dediğinin neşesi kaçacak ki tebaası mutlu olsun. Hünkar kısmına fazla neşeli olmak yaraşmaz.
-Ben de bir benî adem değil miyim? Benim de neşelenmeye, eğlenmeye hakkım yok mudur?
-Hünkarım onca dini tahsil ve terbiye gördün. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz hakkında o kadar çok Siyer-i Nebi kitapları okudun. Hiç gözüne çarptı mı o kitaplarda Peygamberimiz Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemin hayatında bir kez olsun dişlerini göstererek güldüğünü?
-Ey Molla sen beni Peygamberimiz Efendimizle bir mi tutarsın? O Rabbin Habibi, ben ise kemter ( aşağılık ) bir kulum.
-Hünkarım…Esfele safilin olmak da eşref-i mahlukat olmak da senin elinde. Bütün mesele İbrahim mi olacaksın yoksa Nemrut mu ona karar vermek. İsmi Ahmed olmak değildir önemli olmak cismi Ahmed olabilmek, Ahmed’in ayağının tozu olabilmek, bunun için gayret gösterebilmektir önemli olan.
-Yani Cennetmekan Sultan Selim-i Evvel Han ( Yavuz Sultan Selim ) gibi ölümünden önce yanında olan Hasan Can’a ‘’ Ya sen bizi bunca zamandır Allah’a yakın değil de neye yakın sanırdın ya Hasan ‘’ diye ağlayabilmektir önemli olan demek istiyorsun öyle mi?
-Beli Sultanım. Öyle derim.
Padişahın bu konuşmadan canı sıkılsa da Molla Ali Osman doğru söylerdi. Her ne kadar o güne değin doğru söyleyen pek çok insanı dokuzuncu değil doksan dokuzuncu köye kovmuş olsa da Ali Osman Efendi farklıydı. Onu kovamazdı. Onun huzurunda bir padişah olmaktan çıkar her zaman acemi bir medrese öğrencisine dönüşürdü. Oysa kendisinden yaşça çok küçüktü Molla Ali Osman.
Valide Camii ziyaretinden sonra Padişah ve erkanı Mihrimah Sultan Camiini ziyaret ettiler. Oradan da Aziz Mahmut Hüdai Dergahına geçtiler. Burada dergah erenlerinin mangal közünde demledikleri tavşan kanı çaylarını içerken odanın kapısı çalındı ve içeri başını uzatan bir dergah müridi Molla Ali Osman’ın kulağına bir şeyler fısıldadı. Molla Padişah’a hitaben. ‘’ Hünkarım ,İstanbul Kaymakamı huzura kabul edilmek ister ‘’ dedi.
Kendisi sarayda olmadığı zamanlarda Saray ve İstanbul’un yönetimini emanet ettiği kaymakamın kendisinin ardından Üsküdar’a gelmiş olması III. Ahmet için hiç de hayra alamet bir durum değildi. Hemen ‘’ Gelsin ‘’ dedi.
İki saniye sonra Huzura gelen İstanbul Kaymakamı nefes nefese ‘’ Padişahım İstanbul’da Patrona Halil ve yoldaşları büyük bir kıyam başlattılar’’ diyerek kötü haberi verdi.
YORUMLAR
Bu değerli çalışmanız bana hem cesaret hem de fikir veriyor...Sadece bu yönüyle bile bene yeter bu güzel eseriniz...selam ve tebriklerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Geç kalmak ne kelime? Sizh her gün burada görmek ne saadet benim için. Sağ olun var olun.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Cumhuriyetin nimetlerini biraz da hoyratça israf ettiğimiz içinde yaşadığımız bu çağda Osmanlı Devleti dönemini anlamak elbette ki insana zor geliyor. Demokrasi ve insan hakları noktasına gelinceye kadar insanoğlu az çileleler çekmedi. Her şeye rağmen yine de en az bedel ödeyen Türk Milleti oldu.
Selam ve saygılarr.
hocam takipteyim seriyi..
emeğinize sağlık..
tarihi farklı kalemden ve değişik temadan okumak güzel..
selamlar..
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
mahmut devlet başa geçecek ııı ahmet kuzgun leşe olmaktan kurtulacak da olan ibrahimin kelleye olacak
Ali osmana helal olsun korkmadan her şeyi söylüyor dürüst ve padişah yalaksı olmadığını bildiğinden ses çıkarmıyor padişah
hocam bana göre koca imparatorluk Allahın gazabına uğradı da çöktü padişahlar evlat ve kardeş katili oldukları için
takipteyim bana osmanlının bilmediklerimi öğretiyorsunuz sizin yazınızı okuduktan sonra birde internetten de araştırıyor okuyorum
selam ve sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA tarafından 3/9/2012 6:25:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Tarihi okumak ve anlamaya çalışmak hem bir zevk hem de ayrıcalıktır. Yazılarımla sana bu zevki yeniden yaşatma yolunda yardımcı olabildiysem ne mutlu bana.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Devletimiz için ;
Neydik
Ne olduk
Ne olacağız diye
Tarihimizi öğretmeliyiz gençlere.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Elimizden geldiği, dilimizin döndüğü kadarıyla öğretmeye çalışıyoruz. Allah yardımcımız olsun.
Selam ve saygılarımla.
Akıcı bir dille yazılmış tarihimizin gizli yönleriyle bizlere okutup ve paylaştığınız için teşekkürler...
Emeğinize sağlık, sevgilerimle...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben de işte tam olarak söylediğiniz şeyi yapmaya çalışıyorum...Mevlam yardımcımız olsun.
Selam ve sevgilerimle.