- 1207 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMANDAN ÂL-İ OSMANA -6-
İbrahim Paşa göz yaşları içinde devam etti.
-Derviş Mehmet cebinden çıkardığı testereli bir bağ bıçağı ile Kubilay’ın o mübarek başını gövdesinden ayırdı. Kubilay’ın kafası elinde olduğu halde cami bahçesinden dışarı çıktı. Ahali dehşet içindeydi. Beş on kişi alkış tutarken bu melanete, çoğunluk sağa sola kaçışmaya çalıştı. Derviş Mehmet daha sonra bu kesik kafayı elindeki bayrağın sırığına bağlamak için urgan aramaya başladı. İşte o anda da kimi gördüm biliyor musun?
-Kimi?
-Molla Ali Osman’ı
-Molla Ali Osman mı? O da mı Memenye’de?
-Evet Hatun. O da Menemenye’de ama Adında ufak bir değişiklik var. Adı sadece Osman. Ona Molla Osman diyorlar. Orada bir dükkanı var. Bir şeyler satıyor. Derviş Mehmet deyyusu Molla Ali Osman’dan Kubilay’ın kesik başını sırığa bağlamak için ip istedi. Molla ‘’Vermem ‘’ deyince de onu döverek zorla aldı. O urganla Kubilay’ın başını sırığa bağladı.
-Paşam sanırım sen hal-i hazıra (şimdiki zamana ) değil de âtiye ( gelecek zamana ) ait bir rüya görmüşsün. Bu dünyada her şey olur ama Molla Ali Osman kendi kellesini vermeden Ne Kubilay’ın kellesini verir ne de O Derviş Mehmet serserisine urgan verir.
-Hatunum bilemem. Lakin böyle bir olay ister hal-i hazırda, ister âtide yaşansın bil ki yaşandıktan sonra artık bu ülkeye huzur yoktur. Bundan böyle ahali parça parça bölünecektir. Yumurta ya da camın kırılması gibi olacaktır. Artık yapıştırmak da mümkün olmayacaktır. Neden mi? Rüyamın devamını anlatayım istersen.
-Anlat İbrahim anlat…Nasılsa uyku haram bu gece. Dilerim uykumuzun haram olduğu son gece olur.
-Hiç sanmam hatunum ya neyse…Anlatayım…Daha sonra Bu derviş Mehmet alçağı Ucunda Kubilay’ın başı bulunan bayrağı eline alıp ahalinin bu bayrak altından geçmesini ve kendisine biat etmesini istedi. Hatta bir Yahudi olan Hayim oğlu Jozef’i bile ‘’şeriat yeniden gelecektir’’ diye bu bayrak altından geçirtti.
-Nasıl bir şeriatmış bu ki Hazreti Peygamber bile ne Mekke’ de ne de Medine’de tek bir Yahudi’yi böyle bayrak altından geçme törenine tâbi tutmazken bu deyyus , Josef’i bayrak altından geçirtir?
-Ah hatunum ah…Mesele şeriat meselesi değil ki. Mesele ülkeyi bölme meselesi. Halkı birbirine düşman etme meselesi. Şeriatta var mıdır -küffar dahi olsa- yaralı bir insanın başını kesmek? Ama bilesin ki böyle bir olay vuku bulursa bundan sonra bu ülkede ‘’şeriat’’ dendikçe hep bu baş kesme olayı akla gelecektir. Şeriat dendikçe ne Hazreti Peygamberin, Ömer-i Faruk’un adaleti, Ne Ebubekir-i Sıddık’ın cömertliği, Ne Osman-ı Zinnureyn’in edebi, ne de Ali-yül Mürteza’nın ilmi akla gelecektir. Hep Menemenye ve hep Kubilay’ın kesilen kafası gelecektir akıllara. Her neyse hatunum. Devamında neler oldu neler.
Fatma Sultan da İbrahim Paşa da sanki bir rüya anlatımı içinde değiller de doğrudan doğruya o rüyanın içindeymiş gibi rüyanın dehşetini yaşamaktaydılar. İbrahim Paşa devam etti.
-Daha sonra bir sürü asker geldi. Meydana, adına mitralyöz denilen bir acayip silah yerleştirdiler . Hem askerler tüfengleriyle hem de mitralyöz, orada bulunan kalabalığa rast gele ateş etmeye başladılar. Bu arada Derviş Mehmet ve adamlarından iki kişi (Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet ) vurularak geberdi. Ahali bir taraftan kaçışmaya başlarken bir taraftan da biraz önce ‘’ben Mehdiyim, küffar kurşunu beni öldürmez ‘’ diyen Derviş Mehmet köpeğinin uyuz bir it gibi geberdiğini görmenin şaşkınlığını yaşıyordu.
-Yani sonunda Derviş Mehmet alçağı geberdi ha? İyi de halka neden ateş ediyorlar?
-Ah hatunum ah…İhtilalin mantığı var mıdır? Her ihtilalde her zaman kurunun yanında yaş da yanmamış mıdır?
-Neyse…Şükür bitmiş ihtilal. Sana bir şey olmamış. Senin Kelleni almaya gelmişler ama Kubilay Cennetmekan kendini feda ederek kurtarmış seni.
-Hatunum. Kubilay’ın kendini feda ettiği doğru. Ama benim adına olduğundan emin değilim artık. O çok daha yüce değerler uğruna kendini feda etti. Ama ne yazık ki onun kendini feda ettiği yüce değerler hiç anlaşılamayacak. İleride her kes kendine göre bir anlam verecek bu olaya. Hem biliyor musun ? Rüyam daha bitmedi.
-Dahası da mı var?
-Evet hatunum. Dahası da var. Daha sonra Derviş Mehmet’in kalan avanesi yakalandı. Mahkeme kuruldu ve toplamda seksen beş kişiye ceza verildi.
-Seksen beş mi? Bu isyancılar hepi topu altı kişi değil miydi? Üçü gebertilmişti zaten. Seksen beş de nereden çıktı?
-Dedim ya sana hatun. İhtilalin mantığı yoktur diye. Bu seksen beş kişiden 37 sine idam cezası verildi. Ancak daha sonra bunların yirmi ikisi idam edildi. On beş tanesine yirmi dört yıl ağır zından cezası verildi. Diğerleri de hep hapis cezası aldı.
-Yirmi iki idam mı? Sırf Derviş Mehmet’i alkışladıkları için mi? Çok ağır değil mi?
-Ah be Hatunum. İhtilal dediğin şey önce kendi evlatlarının başını yer. Biliyor musun? İdam edilenler arasında Hayim Oğlu Jozef o sözde şeriat bayrağının altından geçtiği için, Kamil Efendi adında bir zat Derviş Mehmet’e tütün ve çakmak taşı ile kav verdiği için asıldı. Hatta Molla Osman Efendi de asıldı…Derviş Mehmet’e urgan verdiği için. Yargılananlar arasında bir de Şeyh Esat Efendi vardı ki doksan üç yaşındaydı. İsyanın asıl kışkırtıcısı oymuş.
-Bütün bu melanetin arkasında bir şeyh mi varmış?
-Öyle derlerdi hatun. Bilemedim. Aklım almadı? Ölüp gitmekte olan bir adam nasıl olur da böyle bir melanetin ardında olabilir anlayamadım. İşte ona da idam cezası verilmişti. Ama çok çok yaşlı olduğundan onu asmadılar. Yerine oğlu Mehmet Ali’yi astılar. Şeyh Esat ise hapiste öldü gitti.
-O Bâb-ı Sadaretin kapılarını yaralı Kubilay’ın suratına kapatan alçak hainleri de asaydılar madem.
-Yok Hatunum. Onlara hapis cezası bile verilmedi. Kamil Efendi’ye, Molla Osman’a Josef Efendi’ye yardım, yataklık ve işbirliği suçundan idam cezası veren mahkeme Kubilay’ın suratına kapıları kapatıp onu göz göre göre ölüme terk eden devlet görevlilerinin hiç birine en ufak bir ceza bile vermedi.
-Bitti mi rüyan?
-Bitti Hatun.
-Allah hayırlara tebdil eylesin. Çok karışık bir rüyaymış. Olmazsa yarın yine karşıya geçelim. Bir de Molla Ali Osman Efendiye tabir ettirelim.
-Molla Ali Osman rüya tabir etmez. Ama gidelim ve anlatalım bir. Mutlaka bir şeyler söyleyecektir.
26 Eylül 1730 günü Ayasofya’nın, Sultan Ahmet ve Süleymaniye camiinin ve tüm İstanbul camilerinin minarelerinden sabah ezanları okunmaya başladı. İbrahim Paşa ‘’Aziz Allah Celle Celaluhu ‘’ diyerek yerinden kalktı. Ezanları huşu içinde dinledikten sonra Fatma Sultan kocasının ellerine su dökerek abdest almasını sağladı.
İbrahim Paşa uzun zamandır alakasını kestiği seccadesini kıbleye doğru yere sererek ‘’Allahu Ekber ‘’ dedi. İlk tekbirde gözlerinin önüne Patrona Halil Geldi. Ellerini indirip bir kez daha ‘’Allahu Ekber’’ dedi. Bu sefer de Derviş Mehmet belirdi iğrenç suratıyla . Üçüncü kez ‘’Allahu Ekber ‘’ dediğinde Üzerindeki asker üniforması ve boynundaki kıpkızıl bir lale ile, gülen gözleriyle Kubilay’ı gördü yanı başında. Bu sefer ellerini indirmedi. İbrahim Paşa ve Kubilay ‘’Allahu Ekber ‘’ diyerek alınlarını secdeye koydular.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: BU YAZI DİZİSİ BİR ROMAN HALİNE GETİRİLİRSE AŞAĞIDA OKUYACAKLARINIZ KİTABIN SONUNDA YER ALACAKTIR. AMA ŞİMDİ DOĞAN BİR ZARURET NEDENİYLE ÖNE ALDIM
23 Aralık 1930 günü İzmir’in Menemen İlçesinde meydana gelen ve tarihimizde ‘’Menemen Olayı- Kubilay Vak’ası ‘’ gibi çeşitli adlarla anılan bu olayda anlatımda elimden geldiği kadar tarafsız olmaya çalıştım. Bu kara lekenin Hâla tartışıldığını da bilmekteyim. O bakımdan bu olay ile ilgili olarak öncelikle iki ayrı kaynaktan / yazıdan aldığım bazı satırları ve görüşleri burada okurların takdirine bırakacağım:
1- Derviş Mehmet, Yunan işgali sırasında Manisa Mutasarrıfı olan Hüsnü Bey adındaki bir kişinin kardeşinin oğludur. Hüsnü Bey bu işgal sırasında Yunanlılara karşı hiç bir direniş göstermediği gibi tam tersine onlara elinden gelen yardımı yapmıştır. İstiklal Savaşından sonra da Hıyanet-i Vataniye kanununa istinaden yargılanacağı ve sonrasında idam edileceği korkusuyla Yunanistan’a ( memleketi olan Girit’e ) kaçarak orada hristiyanlığa geçmiş ve Hüsnüyadis adını almıştır. Menemen isyanı tamamıyla bu Hüsnüyadis ve onun Türkiye’deki işbirlikçisi Erbilli Şeyh Esad Tarafından tertip edilmiştir. Şeyh Esat ve tarikatının amacı Cumhuriyet kayıtlarına, “Hükümeti yıkmak, ATATÜRK ilke ve inkılaplarına aykırı olarak saltanat ve şeriatı getirmek, tekke ve zaviyeleri açmak, şapkayı yasaklayıp yeniden fesin kullanılmasını” sağlamak olarak geçti. Menemen olayının hazırlayıcılarından olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esat’ın yurt dışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa MUĞLALI, verdiği beyanatta (Cumhuriyet Gazetesi; 01 Şubat 1931 Tarihli nüshası), “Şeyh Esat, hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu. Bu münasebetle İngiliz casusu Lavrens ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı. Fakat, hastalığı bunu yazıp bitirmesine mani” olduğunu belirmiştir.
KAYNAK: Hüsnüyadis Hortladı adlı Kitap….Yazarı: Nedim Çakmak…Kum saati yayınları.
Kısacası Menemen’de 23 Aralık 1930 da bir gerici ayaklanması olmuş ve şeriat denilen şey çirkin yüzünü göstermiştir. Bu bir ‘’Şeriat isteriz ‘’ ayaklanmasıdır.
Menemen Olayı ile ilgili yazılıp söylenenlerden biri bu.
2-İş adamı Hasan Külünk’ün Net Tv de Veyis Ateş’in sunduğu Akşama doğru programında anlattıkları: Buna göre Menemen isyanı olduğu sıralarda Türk Ocakları başkanlığında Bulunan eski Milli Eğitim Bakanlarından Hamdullah Suphi -zamanı gelince açıklamak üzere- Osman Yüksel Serdengeçtiye bir emanet bırakır. Osman Yüksel Serdengeçti de bu emaneti daha sonra Hasan Külünk’e aktarır. Bu emanet ise şu dur: Bu Menemen olayı var ya, onu biz yaptık. Kabakçı taifesine ( III. Selim zamanında yapılan isyanın ele başısı ve adamları benzetmesini yapıyor ) üç beş kuruş verdik. Bir nümayiş tertipledik. Fakat kontrolden çıktı, zavallı Kubilay kurban oldu. O bizim günahımızdır. Osman bunu sana söylüyorum, münasip bir zamanda, münasip bir yerde neşredersin. Şimdi günü değil."
Bu da yine Aynı Menemen Olayının bir başka anlatımı. Yani Menemen olayı bazı kellelerin alınabilmesi, buna yasal ve meşru bir zemin oluşturulabilmesi için bir grup serseriye, para verilerek tezgahlanmış bir oyundur .
Kesin gerçek ise bu kanlı ve çirkin oyunda Kubilay’ın kurban edilmesidir.
Aslında Menemen olayı ile ilgili çok kitap var. Yukarıda bahsettiğim ‘’Hüsnüyadis Hortladı’’ yanında Mustafa Müftüoğlu’nun ‘’Kanlı Oyun’’, Vedat Sağlam’ın ‘’Ne menem Menemen ‘’ adlı kitapları, Can Dündar’ın 28 Aralık 2005 tarihinde Milliyet gazetesinde yayınlanan konunun canlı tanıkları ile yaptığı röportaj da okunabilir. Değişik bakış açılarından Menemen olayına bakabilmek için.
Menemen Olayı ile ilgili ilginç hususlar ya da sorulara gelince:
A) Amacı saltanat, hilafet ve şeriatın geri getirilmesi olan bir Şeyh’in bir hristiyanla işbirliği yapması.
B) Daha önceki Şeyh Sait İsyanı’nın Diyarbakır dan başlamış olmasının bir mantığı vardır. Olay bir kürt isyanı da olsa bir şeriat isyanı da olsa böyle bir yerden bir isyan başlatılması mantıkla izah edilebilir.Ayrıca Şeyh Sait’in etrafında on binlerce insan toplanmıştır. Ama Menemen gibi Yunan işgali görmüş ve Derviş Mehmet’in gerçek yüzünü bilen insanların yaşadığı bir kasabada sadece altı kişinin böyle büyük bir isyana kalkışmasının hiç bir mantığı yoktur. O yılların insanları da olsalar Menemen halkını ‘’Mürteci’’ diye tanıtmak da o halka haksızlıktır.
C) Bir isyan ya da en azından karışık bir durumun olduğu bilinmesine rağmen Kubilay’ın yanındaki askerlerin tüfeklerinde hiç bir caydırıcı etkisi olmayan talim mermilerinin olması ( Kemal Üstün---Menemen Olayı ve Kubilay )
D) Sadece ve ve sadece 6 kişi ve dört tabanca dan ibaret bir güce sahip olan böyle bir gurubun bu kadar büyük bir cesaretle böyle bir ayaklanmaya kalkışabilmesi.
E) Ayaklanmanın elebaşları sadece 6 kişi olduğu halde kimi kaynaklara göre 22, kimi kaynaklara göre 34 kişinin, hatta ilerleyen zamanlarda 187 kişinin, daha sonra idam edilmesi.
F) İsyandan sonra kurulan mahkemenin başındaki kişi… Mustafa Muğlalı: Kimine göre 30 Temmuz 1943 te Van’ın Özalp ilçesinde 33 kaçakçıyı sorgusuz sualsiz infaz eden bir cani, Kimine göre de sınırdan ülkeye sızmaya çalışan bir gurup hain ile girdiği çatışma sonunda bunların 33 tanesini öldürten kahraman. ( Adı son zamanlarda yeniden gündeme geldi )
G) Bu isyanın kahramanının da hainlerinin de Giritli olması: Mustafa Fehmi Kubilay, Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet…Hepsi Giritli…Daha da ilginci Menemen Olayından önce 1926 da Atatürk’e İzmir Suikastını gerçekleştirmeyi planlayanlar arasında da var bir Giritli…Giritli Şevki…Sonradan korkup İzmir Valisine durumu anlatan kişi.
H) Atatürk’ün ağzından hiç bir zaman ‘’ Yakın o Menemen’i’’ sözü çıkmadığı, tam tersine bir kaç kişinin bu olayı desteklemiş olmasının bütün Menemen’e mal edilemeyeceğini söylemesine ve meclis tutanaklarına bunun aynen bu şekilde geçmesine rağmen Bazı kişilerin ısrarla böyle bir yalanı dillendirmesi.
DİLE GETİRİLMEYENLER:
1-Menemen Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Fahri’nin olay karşısında gösterdiği davranış normal midir? Yüzbaşı olay yerine gelip, “Ne istiyorsunuz?” diye sorar. “Ben mehdiyim.! Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse karşı koyamaz. Çekil karşımdan” cevabını alır. Birliğine döner ve olaya hiç müdahale etmez. Sadece seyreder. Dahası var. Olaydan bir hafta sonra Milliyette, “Henüz üzerinden kalkmayan şüpheler” başlığıyla yayınlanan bir yazıda bakın nelere dikkat çekiliyor:
“Hadiseyi gören jandarma komutanı elebaşıların yanına gelir. Ne istiyorsunuz? Diye sorar. Asinin “şeriat istiyorum” cevabıyla karşılaşınca makamına dönüyor. (yazının bu kısmını lütfen dikkatle okuyun) maiyetinde bulunan jandarma neferlerini odasına alarak kapıyı ve pencereyi kilitliyor. Pencereden Kubilay’ın başının kesilmesini seyrediyor. Yanındaki bir jandarma neferi dayanamayıp, pencereden olsun ateş etmek istiyor. Kumandan buna müsaade etmiyor. Bu iş sizin bildiğiniz gibi değil diyor. ( Milliyet Gazetesi - 30 aralık 1930 )
2- Anlatıldığına göre, yaptıkları işin karşılığı olarak bu esrarkeşler adına 10.000’er lira yatırılmıştır. Olay günü ölü numarası yapıp yaralı olarak yakalanan Mehmet Emin’in şöyle dediğini olaya şahit olanlar nakletmiştir; “Hani bize para vereceklerdi? (Necip Fazıl Kısakürek..Son devrin din mazlumları )
SONUÇ: Ulaşabildiğim bazı kaynakların Menemen olayı ile ilgili yazıp söylediklerini mümkün olduğu kadar özetleyerek naklettim. Ben her hangi bir yorum yapmadan takdiri ve değerlendirmeyi okuyuculara bırakıyorum.
YORUMLAR
Değerli bilgilerinizi paylaşamak ve okumak kaçınılmaz oldu...
Teşekkürlerimi yolluyorum, sevgiler...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
Günümüzde her tarihi olay farklı düşünceler tarafından farklı bakış açıları ile eleştiriliyor.. Gerçeği sıradan vatandaşların bilmesine izin verilmiyor.. Ama bir roman yazarı eserinde kendi özümsediği ve kendi açısından doğru gördüğü biçimde olayı kahramanlarına yaşatmalıdır... Farklı görüşleri veya olaylar karşısındaki ikilemleri ise kahramanların tavırları ve sözleri ile okuyucularına nakletmelidir..Gerisi okuyucuya kalmıştır.. Yoksa roman yazarı her farklı görüş için birilerinin eleştirisinin rüzgarına kapılmamalı ve bu görüşler için herhangi bir kaynak gösterme yükümlülüğü de bulunmamalıdır..
Değerli dost yazarın mesleği gereği engin tarihi bilgisi zaten tartışılamaz...Bu konuları akıcı dili ve sürükleyici kurgusu ile gözler önüne serip okuyucuya sunmasının değerli bir çalışma olduğu düşüncesindeyim... Öğretmenimin bu zor olayı başarıyla gerçekletireceğine inancım sonsuzdur.. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Yazımda da belirttiğim gibi bu bir zaruretten kaynaklandı...
Bana olan güvenin için çok teşekkürler..
Selam ve saygılarımla
Hocam şu Tarih roman işine girmekle zorlu ama iyi bir iş ettiğimi sizin bu yazdıklarınızı da okuyunca iyi anlıyorum...Meğer şimdiye kadar ne çok yanlış biliyormuşuz...Sizi canı gönülden tebrik ederim...selam ve hürmetlerimle
sami biberoğulları
Hayatımın ilk uzun metrajlı yazı denemesi bu. Henüz bir roman diyemiyorum. Uğraşıyorum, araştırıyorum, lehte ve aleyhte yazılanları aynı ölçüde kaleme almaya çalışıyorum.
gayem sadece ve sadece Geçmişte yaşanan pek çok olayın bir benzerinin günümüzde nasıl yaşandığını gösterebilmek. Yani tarihten gereken dersleri maalesef alamadığımızı, bunun da faturasının ağır olduğunu gözler önüne serebilmek. İşte bunu başarabilirsem ne mutlu bana.
Sana da girdiğin bu yolda başarılar diliyor selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Allah yardımcın olsun.
hocam titiz bir çalışma..
gönülden tebrikler..
kolay gelsin..
selamlarımla..
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
bizleri aydınlatmak için verdiğin emeğe çok teşekkürler hocam.... iyiki varsın.... saygılar sevgiler
sami biberoğulları
sami biberoğulları
Selam ve saygılar benden.
Verdiğiniz emeği takdir etmemek elde değil. Sayenizde tekrar hatırladık. Çok teşekkürler.
Saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
evet ihtilallerde kurunun yanında yaş da yanıyor bir zamanlar devlete isyan edenler devlet düşmanı ve cahil olanların adını ilim irfan yuvası üniversiteye adı veriliyor Allahım bu ülkede tek istediğim senin dinini sana ve gerçek inananlara bırakılmasıböyle şerat diye veryabsın eden sözde dindar ama özdekendiçıkarlarıa menfaatlerine göre dinini bile saabilen insanlar güzel dinimizi öldürmeye meyilli din ve allah için teröristliğe izin veriyormuşçasına gösterilmesine dünyaya adam öldürmeyi haklı gösteriyormuş gibi göstermelerinden neferet ediyorum ve halkı din adı altında bölmeye çalışmaları bu ülkede hep oynana oyun nasılakıllanmadık daoyuna geliyoruz anlamıyorum
tebrikler selamlar sevgiler
sami biberoğulları
Tarihi okurkan ve değerlendirirken gereken ders mutlaka alınmalı ki geçmişte yaşanan hatalar yaşanmasın bir daha. İşte bu amaçla kaleme almaya başladım bu yazı dizisini.
Selam ve sevgilerimle.