13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2122
Okunma
İlkokul birinci sınıftayım yavaş yavaş okumayı söktüğüm hecelediğim zamanlarda öğretmenimizin bize takacağı kırmızı kurdele nişanını dört gözle beklediğimiz zamanda. Karşı sınıfın bazı öğrencilerinin kırmızı kurdelesi birkaç gün öncesinden takıldı bu bizi az da olsa kıskandırıyor. İyi de bizim öğretmenimiz daha neyi bekliyor?
Ve nihayet daha birinci derste öğretmenimiz elinde beş adet ucu çengelli iğneye tutturulmuş kırmızı kurdele ile sınıfa giriyor. Bendeki heyecan had safhada öğretmene soran gözlerle bakıyoruz kimin kimin acaba? Tabi öğretmenimiz bu heyecanın farkında hafifçe gülümsüyor bana bakarken, ya da ben öyle sanıyorum. İsimleri tek tek açıklayıp tahtaya çağırıyor. Ben ben şimdi beni de söyleyecek diye her seferinde atılıyorum. Öğretmenimiz en sonunda Jale sende tahtaya deyince büyük sevinç ve gururla koşuyorum. Ve nihayet kırmızı kurdele yakamda, okşuyorum. Sanırsın ki devlet nişanesi takılmış bana!
“O k u y o r u m” birazda yüksek sesle bağırarak evimizin kapısından içeri dalıyorum. Küçük abim hafif alaycı bir tavırla birazda sevinçli “okuyorsun da bakalım şimdi neler okuyacaksın” diye bir soru yöneltiyor bana. Sahi ben neler okuyacağım en önce babamın evimize her akşam getirdiği günlük gazeteleri mi , yoksa büyük abimin aldığı haftalık mecmualarımı, annemin bohçasında sakladığı eski zaman hikâyeleri ile çeşitli ozanlardan derlenen şiir antoloji diye adlandırılan kitabı mı? Elbette önce kendi kitabımdaki metinlerle yola koyuluyorum. Ardından gazeteler, dergiler bende bir okuma hevesi. Annemin bohçasında altın niyetine sakladığı okuması kolay olan şiirler dikkatimi çekiyor! Ve kitabın sayfalarını aralıyorum. Kısmetime düşense Karacaoğlan;
Bana kara diyen dilber
Kaşların kara değil mi
Yüzünü güldüren gelin
Gözlerin kara değil mi
Beni kara diye yerme
Mevla’m yaratmış hor görme
Ela göze siyah sürme
Çekilir kara değil mi
Her yoldan gelir geçerler
Aktan karayı seçerler
Ağalar Beyler içerler
Kahve de kara değil mi
Karacaoğlan der maşallah
Bir gün görünür inşallah
Kara donludur Beytullah
Örtüsü kara değil mi
Muzipçe gülümsüyorum” Bir gün görünür inşallah ,Kara donludur Beytullah” o kadar şiirden bu iki dize dikkatimi çekiyor ve bu anlatım beni eğlendiriyor. Şiirin o geniş manasını anlamadan dinlemeden bu iki dizeye gülüp geçmiştim. Gerçi o yaşlarda nasıl yorumlar nasıl düşünürdüm ki. Yıllar sonra bu şiirin insanlar arasında ayırım yapmamanın ve hor görmemenin güzel bir örneği olduğunu, Ortaokul Türkçe öğretmenimden dinleyince o an’a kadar yanlış yorumladığım bu şiir hakkında aslında hiçbir şey bilmediğimi fark ettim. Öğretmenimiz her dizeyi bize açıklarken şiire olan hayranlığım ve şiirin konusu hakkındaki bilgimin çoğaldığını gördükçe sevindim. Kafamdaki Karacaoğlan şiirinin “DON”la ibaret olmadığını ve bir “Kara”sözünün nasıl bir aydınlığa rehber olduğunu fark ettim.
Günümüzde yaşasa idi herhalde bana gülümseyerek bakacak “hadi oradan deli kara kız” diyecekti.
Ve son söz; Bu tür derslerle kendimi hep bilgi cücesi olarak gördüm hiçbir zaman ben biliyorum demedim öğreneceğim dedim her seferinde yeni şeyler öğreneceğim. Zira öğrenmenin sınırı olmadığını biliyorum.
06.03.2012
JALE KESKİN/İSKENDERUN
(İLGİLİ YAZIMI GÜNÜN SEÇKİSİ YAPAN EDEBİYAT YÖNETİMİ SEÇİCİ KURULUNA VE YORUM ZAHMETİNDE BULUNAN DOSTLARA TEŞEKKÜR EDİYORUM.)