- 1170 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Mor Rujlu Kadın
*Mor: Resim yapma yetimin olup olmadığını bilmediğimden, kısa yoldan yazıda kullanmak istedim.
İnsan garip bir canlı! Sevmeyi bile kendi zevklerine göre ayarlıyor. Sonuçta herkesin olması gerektiği gibi yaşaması demek, kendine özgü bir hayatı yaşaması demekmiş! Masallara inanmamın en büyük sebebi de, bencil canlılar olmamız. Pencere kenarında baharı müjdeleyen güvercinlere karşı bile acımasızca davranıyorum ve yastığımla kulaklarımı kapatıyorum. Sabah olduğunu bilmek kötü bir şey! Hiç olmazsa gece, yalnızlığımı paylaşmayı kabullenen bir ‘ben’ vardı. Sabah kahvaltısını fazla kaçırırsam, bağırsaklarıma sancı girecek yine. Suyumu alıp, gazetemi okumalıyım.
Saçlarım uzadı. Kendimi, tüyleri uzamış koyunlar gibi hissetmemem için henüz engel yok! Aslında rapçiler gibi saçları üç numaraya vurup, ortalık dolaşmaya da alışkınım. Dün fotoğraf makinesiyle hiç poz çekememiş bir genç kızın gözlerine ortak masada, sigaranın küllerini savuruyordum. Hiçbir ihtilal, bir sigaranın sönüşü kadar sert söndürülemez!
—Canın mı sıkkın?
—Hı hı!
Dün bitti diyor bana saatim. Telefonunun en acayip özelliğini liseli bir çocuk hararetle anlatıyor. Aslında okula kameralı telefon sokmaları yasak olmasına rağmen, yine de okula telefonla gidebiliyorlar. Kimileri külotuna koyuyor, kimi kızlar eteklerinin arkasındaki düğmenin yanına telefonları sıkıştırıyorlar. Biraz daha kalçası büyükler başkalarının da telefonlarını alabiliyorlar. Öğretmenler o bölgelere genellikle ellemiyor. Her telefonun bir tek üstün özelliği vardır diye bağırmak istiyorum çocuğa: ‘Yeni sandığımız her telefon, kendisinden sonra çıkan telefondan tek farkı, biraz daha eski olması!’ Çocuk tatmin olmuyor. ‘Ben Fransa’daki gurbetçi akrabalarımdan getirttirdim bu telefonu’ diye de, bana kafa tutuyor. Susuyorum. Evinde et yiyemeyen insanlık, son model telefonlarla ortalık da! Oradan birisi cevap veriyor kulaklarımın sarı suyunda ayakları saplanırken yapışkan bir akışkana: ‘Bizimde hakkımız yok mu yeni bir şeyler kullanmaya?’
Suyumdan bir yudum su daha alıyorum. Burnum akıyor, alnım sıcak! Başım ağrıyor ve kaslarım yorgun, sırt üstü uzanıp, saatlerce uyuyabileceği bir gün diliyor Rabbinden. Üst komşumuzun en genç kızı bugün 39’una giriyor. Hiç evlenmediği için, pijama giymeye devam ediyor. Dudaklarında mor bir ruj; yaşlı bir kadınla beraber aynı anda kadının dudaklarına bakıyoruz. Yeşile çalan gözleri ile bana bir şeyler söylüyor sanki!
‘Ah evladım, görüyor musun kızın halini? Ben bunun yaşında iken oğlana süreleri öğretiyordum. Şimdi millet evlenmiyor. Evlense dahi çoluk çocuğunu milletin eline bırakıyor. Biz de zamanında az mı dert çektik? Bunlar Allah’tan da korkmuyorlar, korkmuyorlar evladım! İnsan en azından Allah’ı bilmesi adına Kevser ile İhlâs’ı ezberletir değil mi?’
Gözlerimiz birbirimize sağlanmış gibi. Senin gençliğini, her bayram evinize geldiğimde duvardaki fotoğraflardan tekrar ediyorum da, bunun bu kadınla ne alakası var be teyze?
Benim ise aklım şeytana daha çok yakın; gece yaşlı babası yattıktan sonra eve erkek aldığını düşündüm. Oysa kızın/kadının tek derdi, ruj sürmekti! Bakkal ile konuşurken, bakkalın kızın/kadının kalçasına baktığını görmek üzdü elbette beni. Birkaç ay sonra benim yaşlarda oğlunu evlendiriyordu. Bakkaldan kimse de ekmek almıyordu. Bakkalın sahibi müzik de dinlemiyordu. Müzik dinlemeyen birisi ile oturamayacağını anlayan kız/kadın da yürümesine devam etti. Pencereden her şeyi rahatça görebiliyordum. Komşum teyze ‘Eh be! Yeni nesil günahkâr evladım, günahkâr!’ diye diye çelik kapısını kendine doğru çekip, kapattı. Olayın iç yüzünde daha değişik şeyler olduğu muhakkak idi! Mor rujunu sürüp, sabah sabah nereye gidiyordu bu kadın? Sürmesine yaşlı teyze gibi herhangi bir itirazımda yoktu ama neden mor renkte sürmüştü? Bir de pijamayla sokakta dolaşması yok mu; en çok da bakkalın hoşuna gidiyor!
Soru sormanın tam vakti! Ama tekrar merdivenlerden çıkarken soracağım. Göz göze hiç gelmedik. Ben göz göze geldim mi, gözlerim artık saplandığı gözden çıkmamalı diye nice hikâyeler uydurduğumu bildiğim için, çalan zilin sesiyle irkildim. Yaşlı teyze, elindeki tabakla kapımı çalıyor. Ne var ki elindeki tabakta acaba? Küçükken bir huyum vardı. Komşuların getirdiği hiçbir yemeği yemezdim. Derdim ki, en güzel yemeği annem yapıyor. İnsan değişikleri göz önüne aldığında, hayatında daha cesur mu yaşayabiliyor? İnsanlara özeniyorum, özelliklede cesur ve kendi egolarını tatmin etme yolunda gözükmeden, iş başarabilen insanlara! Benim hayatta en ufak işi tamamıyla yaptığım söylenemez. Belki de kaderin cilvesi böyle olabilir diye kendimi rahatlatacak bahanelerde bulabilirim.
Yemek değil, çorba. Acayip bir kokusu var. Bu kadının yaptığı yemeği yiyebilir miyim ki? Bir zamanlar çorba konusunda hassas davranıyordum ve yemek yaparken hiçbir zaman çorba yapmıyordum. Hazır çorbaya kesinlikle karşıydım ve düdüklüde ya da normal tencerede pişecek çorbaları yapmak içinde emek sarf etmek istemiyordum. Fakat sonradan çorbanın hikmetini ve de yararını anladıktan sonra, ne zaman yemek yapmaya kalksam azıcık da olsa, 2,5 su bardağı kadar da olsa, çorba yapmayı kendime adet edindim. Evde unda vardı; sonra tel şehriye, yumurta, hatta yoğurt! En sevdiklerim bunlardı zaten. Yemek yapmanın, özellikle bu çorba konusunda geçerli, en eğlenceli tarafı malzemeleri istediğim gibi değiştirmek ve istediğim katkıyı ekleyebilme özgürlüğüm. İstersem tavuk atarım, istersem kıyma; istersem de kasaptan bedavaya almaya çalıştığım kemikleri kaynatıp, onun suyuyla mis gibi çorbalar yaparım. Fakat bu kokulara bir denkliği sağlayamıyor bu yaşlı kadının elindeki tabaktan gelen koku!
‘Ah, ne gerek vardı teyzecim! Kusura bakma, beklettim; alamadım kapıyı açarken. Ciddi, ne gerek vardı ki? Keşke yorulmasaydınız!’
‘Aaa, olur mu evladım, sen öğrencisin, istediğin zaman yemek iste, ben sana yapar getiririm. Ah ah, ben Sedat’ımı da böyle üniversitelere göndermiştim de, yavrum devlet yurtlarında bitlenip gelmişti eve. Ah, ah!’
Bu kadın psikolojik deli olsa yeridir. İçimi sıkıyor ve bana pis mi diyor alttan alttan? Kadın kaç yaşında olursa olsun değil, kadın ne kadar yaşı büyükse o kadar daha kaliteli lafları alttan alttan koymayı, yerleştirmeyi iyi bilir. Bu yaradılış düzenine işlenmiş bir nakış gibi. Nakış derken, artık kızların çeyiz derdi ile uğraşmamaları ne kadar da eğlenceli durumlar oluşturuyor. Üniversite okuyunca kızlar, kendilerine iş bulmak için oradan oraya koşturup duruyorlar. Aslında bunu ilk başlatan Almanya, İtalya gibi devletlerin benzeri olmaya çalışmak demeye getiriyor bir nevi düzen kendisini. Ama hangi savaştan sonra bir Türk kızı ya kadını kalkıp da namusunu verip, bir ecnebi ile sevişip, ondan para aldı, onun parasıyla geçindi? Sanayi devriminin ilkesizliğinde kadınların haklarını ellerinden alan, aslında kadınlara verilen haklar değil miydi? Yaşlı teyzenin gözlerinde bir gariplik vardı. ‘Olur mu hiç oğlum öyle? Kadın çalışmalı, çalışmalı ki insafsız bir kocaya denk geldi mi; ayrılıp, kendi hayatını idame ettirebilsin!’ O gözler, gözlerime batıyor be teyze! Çek, çek; tartışmak istemiyorum. İnan bana ben buna çözüm bulmak istiyorum. Derdimi arttıran yönü, derdin kanayan ve de pıhtılaşmayan bir yara/ceriha olması.
Çorbayı alıp, mutfağa geçince, ilk işim tadına bakmak! Midemin kalkmaması için biri benim için bu tabağı lavaboya dökmeli! İsraf ya da günah olacağını aklıma dahi getirmiyorum. Bir anda gözüm mutfağın penceresinde. Bakkalın önünden geçerken, bakkalın gözleri yine kız/kadının gri pijaması altında şişkin iki ada gibi duran kalçalarında. Bu sefer sormalıyım kadına.
Merdivenlerden çıkarken daha garip hislerle büyütüyor çorbanın kokusu midemin bulantısını. Yaşlı teyze acaba dürbünden bakıyor mudur bana? Bu kadın şimdi kalkıp, iftira atmasın. Yok, üst komşumuz Recep Bey’in bekâr kızı ile şu oğlancağız flört ediyorlar diye! Aman tövbe, kadından korkum o kadar çok ki, aşağı kata inip, konuşma isteğindeyim.
Dizlerim titriyor. Sırtımdaki sivilcelerden göğe asılmışçasına bir hisle, belimi kapının giriş tahtasına dayadım. Sapsarı saçlarıyla, bizim İstanbulda’ki dul Hesna’ya benziyor bu kadın. Ama Hesna kadar ışıltılı yaşayamaz herhalde! Hesna ne kadar da berrak bir tutkuydu mavi göğe asılmış ama bitaptı, yaşamak için çok fazla nedeni yoktu. Ölmek için ise çok sebebi vardı.
Bir insanın dudağı morarır mıydı acaba? Yoksa ruj sürmeyip de, gerçekten macırın birine mi ısıttırmıştı dolgun dudaklarını?
Kapıda beni görünce korktu. Antilopların göç sırasında düşünme anları gibi, duraksadı karşımda! Her şeyin basit bir hal alacağını zannederken, birden dudakları kıpraştı:
‘Çiçek abla evde mi?’
Annemi öldürenin, babam; babamı öldüreninde annem olduğunu anladım. Bu kız/kadın annemi soracaktı da, ben de ağlamayacaktım oracık da!
‘Çiçek evde değil. İşiniz mi vardı onunla?’
‘Yok, canım öylesine sordun. Adettendir hani ya!’
Mal mıydı bu kız/kadın? Kendini karşımda küçük duruma düşürünce, ben de taziye icabından bir şeyler söyledim.
‘Af edersiniz, uzun zaman oldu belki ama Feraye teyze ölünce, ben size başsağlığı dileyemedim. Kusura bakmayınız.’
‘Ah canım, çok incesin! Sağ ol, dostlar sağ olsun. Annen ne zaman gelecek?’
Gelmeyecek be kadın, gelmeyecek! Bu gece ben evde tekim.
‘Şey, siz de modem vardı değil mi canım? Benim modem çalışmadı da, bir denemek için alabilir miyim sizden acaba?’
‘Tamam vereyim.’
‘Sen de gel, sen de bir dene istersen.’
‘Yok, ben gelmeyeyim. Anahtar yok da ben de, kapı kapanırsa nasıl girerim sonra.’
‘Ay canım, terlik koyarsın. Hadi, işim var hemen!’
Ben ne soracaktım, kız/kadın ne muhabbet açtı. Aslında kız/kadının ismini dudaklarım söyleyecekken, sustum. İşin kötü tarafı, alt komşumuzun kızı da, bunun gibi bekârdı ve halamın kızı aklıma geldi. Halamın kızı, abisi ile hala düşman gibiydiler. İçkiliyken bir insan kız kardeşini döverse, bir de uyuşturucu alıp şehrin merkez bir çarşısında dükkânlarında rezalet çıkarırsa, olacağı budur elbette.
Modemi çıkartıp, kadına uzattım. Direk yere yatıp, modemi takmaya çalıştı masanın arka tarafından. Bakkalcının aylardır görmek istediği pozisyona karşımdaydı. Geriye dönüp, banyoya bakınmaya başladım. Babası, yan odada uyuyordu. Hala karşımda aynı pozisyonda uğraştığını bildiğim için, kafamı önüme çevirmemeye devam ettim.
‘Şu kabloyu uzatır mısın?’
En son sözü bu olmuştu. Sabah uyandığımda, evde akrabaların yanımda olduğunu gördüm. Kabloya elim değince, elektrik çarpmıştı. Kadının telefon kablosu zannettiği kablo, arkadaki kanepelerinin içi dağılmış priz yuvasına bağlanmış ek kabloydu. Kapı zilini duyunca, akrabalardan biri kapıyı açtı. ‘Kim gelmiş?’ diye sonra içerideki birine, cevap olarak onun sesi cevap vermişti:
‘Ben geldim canım, ben geldim. Gözleme yaptım da, hani sever hastamız belki, yer diye getirdim.’
Dudaklarındaki morluk hâlâ gözüküyordu. Sormak istersek, kolumu kaldırmak mecburiyetinde kaldım.
‘Rujunuzu yine sürmüşsünüz?’
‘Aaa, o mu? O ruj değil! Geçen ay aynaya bakınca, bıyıklarımın çıktığını gördüm. Lazer ile o bıyıkları aldırdım ama bu sefer üstüne koruyucu bir krem sürmem gerekiyordu. Uzman, mor renk de bir krem verdi. Koyu renk pigmentlerin daha iyi korunmasını sağlıyordu. Aslında beyaz renkte de olurdu da, işte mor hoşuma gitti. Baktım ki, zamanla alıştım ben de bu kreme, tadına alışınca, dudaklarıma sürmeye başladım. Böylece her yaladığımda dudaklarımı, aklıma bıyığı olmayan aynadaki görüntüm geliyor.’
Gözlemeyi yerken, midem bulandı ve yatağa kustum. Bu kız/kadın deliydi sanırım. O kremden gözlemeye de sürmüştü. Kıyma içinde mor renkleri seçince, anladım.
Mor Rujlu Kadın Yazısına Yorum Yap
"Mor Rujlu Kadın" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
HakkınSesi
@hakkinsesi
Ben anladım zaten. Erbabım, kemal amca arada böyle kızdırıryor ki sizi, sevgisi hiç bitmesin diye:)
sevgiler..saygılar..
sevgiler..saygılar..
5 Mart 2012 Pazartesi 00:46:56
hayal gücünün tabi sınırı yok..
marifet kullanmakta..
becebilenlerin sayısı dünyada ne kadardır bilemem..
ama..
hakkın sesi ..
siz bunu ..
yapabiliyorsunuz..
iyi geceler..
HakkınSesi
@hakkinsesi
teşekkürler ablacım ziyaretin adına..
Anlamlı olur yorumların daim inşallah..
Anlamlı olur yorumların daim inşallah..
HakkınSesi
@hakkinsesi
Erbabım, sizi bu konu da örnek alabilirim herhalde...
Bir ara uzun evlilikler de erkeğin yapmasını gerekenleri sıralasanız böyle çok hoş olur.
Saygılar bizden büyüğümüze daim...
Bir ara uzun evlilikler de erkeğin yapmasını gerekenleri sıralasanız böyle çok hoş olur.
Saygılar bizden büyüğümüze daim...
Kemnur
@kemnur
ELİ MAŞALI, DOMİNANT BİRİ İSE EVLENDİĞİNİZ BAYAN, BEN İYİ BİR ÖRNEK OLABİLİRİM, ÇÜNKÜ TECRÜBELERİM ONDAN İBARET...:) Benim anlatıma da ihtiyaç olmaz hem, çevrede benim gibilerin binlercesini görebilirsin...