- 4566 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER (6):Çıldırlı Aşık ŞENLİK
Şairin şairi, ozanın ozanı öldürdüğü; hem de zehirleyerek öldürdüğünü biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız, duymadıysanız; Çıldırlı Aşık Şenlik’i bulacaksınız.
Öldürülen Şairler çalışmamız içerisinde Çıldırlı Aşık Şenlik’in ayrı bir yeri vardır. Bunun sebebi de, şiir ve söz kudretinden öteki ozanların korkması sebebiyle Şenlik’i ölsün diye zehirlemiş olmalarıdır. Nitekim sonunda usta ozan Şenlik, memleketine-ana yurduna varamadan yolda Hakk’a yürümüş, zehirlendiği için ölmüştür.
Şiir böyledir işte. Biz o’na, şiire feryât figân kelam yağdırıyorsak işte bu acımasız tavrından, bu sevenini, sevdalısı ozanını ve şairini koruyamamasından.
Günümüzde de birbirini çekemeyen, kıskanan, hattâ rakibine çelme atan, iftira atan, kara çalan, elinden gelse rakibini boğup öldürecek derecede sinirlenenlere ve hicivlerinde edep sınırlarını aşarak, belden aşağı vuran şair ve ozanlarımızı çoğumuz okuyoruz değil mi?
Bu rekabet, bu saldırı ve bu hazımsızlık, iyiyi-güzeli-başarılıyı takdir edememe anlayışı yüzyıllar öncesinden bugünlere aka aka gelmiş işte…
Çıldırlı Aşık Şenlik, korkusuz, mert, sözünü esirgemeyen cesur yürek bir ozandır; ama onu atışma meydanında yenemeyenler, yemeğine zehir katarak yenmeye çalışmışlardır.
*
Şiirlerini mahallî şive Terekeme/Karapapak ağzıyla söyleyen Şenlik, Türk Ozanlık geleneğinin altın zincirinin çok önemli bir halkasıdır. O’nun izinden gidenler, ŞENLİK GELENEĞİ’ ni devam ettirmeye çalışmaktalar. ŞENLİK KOLU, Anadolu ozanlığı içinde müstesna bir yere sahiptir.
Aşık Şenlik döneminin en ünlüsü ve en güçlü ozanıdır. Aşıkların piriydi, halen de öyledir; çünkü o halk edebiyatındaki en güzel örnekleri yazmış halk edebiyatına yeni şekiller kazandırmış, ustalar ustası bir aşığımızdır. “Çıldır divanisi, Çıldır güzellemesi, şekil sicilleme, hayatı cigali tecnis” Türk Halk Şiirine kazandırdığı tarzlardan bazılarıdır. Azeri Türkçe’sinin bütün güzelliklerini eserlerinde ustaca kullanmıştır.
Bugünkü şiir dünyamızın kısırlığı, yeni arayışlara kapalı ve eskiyi tekrardan ve kötü taklitten öteye adım atamayan büyük çoğunluğa bakarak; iyi ki Aşık Şenlik gibi yeniliğe koşan ve onları başarılı bir şekilde eserleriyle ortaya koyan ozanlarımız yaşamışlar diyesim gelmekte. Çünkü, bugün bizlerin “Gülce Edebiyat Akımı” ile yapmak istediğimiz de aşık Şenlik gibi, yeni bir nefes alanı, yeni bir çıkış yolu ortaya koymak, şiirimizi kanat kanat yükseltmektir. Bugün bizi çekemeyenlerin bize saldırıları neyse, dünkü zamanlarda da Aşık Şenlik’i zehirleyip öldürmeye kadar varan hazımsızlık da aynıdır.
Aşık şenlik, koca yüreğini şiirinin ruhuna nakışlamıştır. O yüzden sade bir ozan değil, aynı zamanda bir okuldur. Yanında birçok kimse aşıklık öğrenmiştir; usta-çırak geleneğine bağlı olarak meydana gelen ve “Şenlik Kolu” olarak bilinen âşık kolunun kurucusu olmuştur. Oğlu Aşık Kasım başta olmak üzere Aşıklar : Bala Kişi, Âşık Kurban, Âşık Hasanbalı, Âşık Mehemmed, Âşık Asker, Âşık Süleyman, Âşık Demirkaya, Âşık Emrah, Âşık Balıbey, Âşık Mevlüt, Calalı Âşık Hüseyin Ural, Pekreşenli Âşık İbrahim, Revanlı Bala Mehemmed, Revanlı Âşık Ali, Bayram, Âşık Kasım ve Gülistan Çobanlar onun yetiştirdiği usta âşıklardandır
Şiirlerinde halk âşığı olarak Yunus’un, mutasavvıf olarak ise Hallac-ı Mansur’un adı geçen Şenlik, yaşadığı dönemin ve coğrafyanın en meşhur söz sultanıdır. Yetiştiği dönem, Anadolu ve Azerbaycan sahalarında usta âşıkların yetiştiği dönemdir ve Narmanlı Sümmanî, Posoflu Zülalî, Göyçeli Âşık Elesker, Feryadi, Mazlumi, Aşık Abbas ve İzanî gibi önemli ozanlar yaşamaktadır. Hatta derler ki : “Sümmani, ile bütün hayatları boyunca bir kardeş gibi yaşamışlar. Söylentiye göre bir karşılaşmalarında uzun boylu çaba sarf edip, yorulunca Şenlik’in annesi içeri girerek her ikisine de kardeşsiniz anlamına gelmesi için göğüslerini göstererek ve ozanları ayırmıştır.”
“Karabağ’dan Batum’a, Erzurum’dan Tiflis’e kadar nam salmıştı. İrticali ve hayal gücü kuvvetli bir âşık olan Şenlik, çağının ünlü âşıklarıyla meydan olmuş, onlarla atışmalar yapmıştır. “
*
Kaynaklara göre :
“Kuzey Azerbaycan kazak Borça’lı bölgesinde Şemsettin hanlığına bağlı olarak yaşayan Karapapaklar, bu bölgenin 1828 yılında yapılan Türkmençay anlaşmasıyla Rusya’ya bırakılmasıyla göç etmişler ve Çıldır bölgesine yerleşmişlerdir.”
Kadir Ağa da onbeş aile ile birlikte gelip Çıldır’ın Karasu denilen bölgesine yerleşmiştir. Karasu daha sonraları (kara su-su kara- Suğara)Yakınsu olarak isim değiştirmiş, şimdi ki adı Aşık Şenlik Beldesi’dir.
Şenlik, 1850 yılının yaz aylarında bu beldede dünyaya gelmiştir. Babası, köyün yerli ailelerinden çiftçilikle uğraşan, orta halli bir köylü olan, Kadir Ağanın torunu, Kadirgillerin Molla Kadir’dir. Annesi Zeliha, okuma yazma bilen, görgülü ve bilgili, zeki bir kadındır.
Derler ki:
“Sabah namazında evine dönmekte olan Molla Kadir’i kapıda karşılayan köyün ebe kadını, bir oğlunun olduğunu müjdeleyerek, “hasene”(hayır) vermesini söyler. Ebe kadının hasene sözünü heyecandan Hasan şeklinde anlayan Molla Kadir, çocuğuna “Hasan” diye seslenir. Böylece çocuğun adı Hasan kalır.”
Hasan bir köy çocuğudur. Anadolu köy çocuklarının alın yazısı onun da değişmez yazgısıdır. Çift-çubuk, dere-bayır, harman, çamur… Yoksul Anadolu’nun yoksul köy çocukları, duyguları yaşadıkları coğrafyadan, ufukları özgür dağların ve bulutların ötesinde, umutları tozlu yollarda, alnı akıtmalı doru tay yelelerinde; sevdaları ekin tarlası kenarlarında, çayırlarda kendiliğinden yetişen al-kırmızı-siyah giysili gelincikler kadar nazik, nezih ve ince… Yiğitlik, bükülmez bileklik, korkusuzluk ve ataklık; sözünde durma, mertlik vaz geçilmezleri. Bizim Anadolu köy çocukları böyledir işte. Şenlik de böyleydi. Şenlik’de, Azerbaycan Borçalı bölgesinden göçüp gelmiş atalarının dilinden dil, Çıldır yaylalarından hız ve ilham almış bir köy çocuğudur…
Anlatırlar :
Aradan yıllar geçer, küçük Hasan büyür, 11-12 yaşlarına gelir. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber önüne kattığı koyunlarla köyden çıkar, akşama kadar dağlarda çayırlarda cümle köy çocuklarının yaptığı gibi koyun otlatır.
Gelelim Çıldır’a…
Çıldır uzun yıllar Sovyet işgalinde kalmış, iki devlet arasında sınır olmuş bir bölge… Birçok savaşa sahne olmuş. Savaş ve göç; felâketler, halk dilinde nice yanık destan ve türkülerin oluşmasına sebep olur elbette. Genç yaşta şehit düşen yiğitler, muradını alamayan genç kızlar, babalar, analar, dedeler, yetim yavrular, bu deyişlerin hüzünlü nağmeleri ve bitimsiz konularıdır. Dağlar ve ovalar isimsiz şehit mezarlarıyla; Çıldırlının yüreği, aklı ve gönlü de nice şehit menkıbesi, nice sonsuz efsâneyle dopdoludur. Bunlara ilâveten köy imamının anlattığı, okuduğu Battal Gazi destanları, Hazreti Ali’nin cenkleri, Yunus Emre ilâhileri, dinî ve millî kahramanlık öyküleri… İşte bizim Anadolu çocuklarını yoğuran esaslar bunlar… Bunlara varın siz uzun havaları, ağıtçı kadınların ağıtlarını, türküleri, yanık havaları ekleyin olmaz mı?
Şenlik, badeli âşıklarımızdandır.
Pir elinden bade içen Şenlik’e rüyasında sevgilisinin suretinin yanı sıra Hazreti Muhammed’in cemali de gösterilmiştir derler. Anlatılana göre, Şenlik, hem halk şairi hem de Hak âşığıdır.
Peki, “Bâde içme” olayı nasıl gerçekleşmiştir diyecek olursanız, gene kaynaklara kulak vereceğiz.
Buyurun:
Hasan 14 yaşına geldiğinde, babasının av tüfeğini alır, Karasu’nun geçtiği “Kulaklar” denilen yerde pusuya yatar, saatlerce yabani ördek bekler. Çünkü av tutkusuna yakalanmıştır.
Yine bir ikindi vakti pusuya yatar. Bir kaç saat sonra, üzerine bir ağırlık çöker, uyur-uyanık bir halde rüyalar alemine dalar. İkinci günün akşamına kadar öylecene kalır. Eve dönmediğini gören babası, köy halkı ile birlikte aramaya başlar ve baygın bir halde bulurlar.
Derler ki :
Yaşadığı âlemden uyandığına pişman bir halde, etrafına toplanan halkı süzer. Köyün imamı’nın, “Oğlum Hasan sana ne oldu, neden böyle duruyorsun, niçin konuşmuyorsun?” demesi üzerine, Hasan, Şu sözlerle cevap verir;
“Rüya-yı âlemde yattığım yerde
Neçe yüzmin hayal güşuma geldi
Üğbe üç cismine saldı ateş
Sevdiğim salatın düşuma geldi
Aynına geymişti gaflet lüzumu
Kör oluban açmayaydım gözümü
Bir tagayyır keyfte gördüm özümü
O kadar möhübbeti hoşuma geldi
Şenlik’em hakine gettim yüzünen
Bir kelme danıştım şiirin sözünen
Hayıf ki bakmadım kıyar gözünen
Sürahi gameti karşıma geldi.”
Hasan’ın sözleri bitince köy imamı şaşırır kalır. Eskilerin deyimiyle mektep-medrese görmemiş bu köy delikanlısı, Arapça-Farsça karışımı ve mahallî şiveyle şiir söyleyiveriştir. Hani, saz çalmasını bilse, ozan, aşık diyecek; amma, Hasan onu da, saz çalmasını da bilmiyordu. Bunda ilâhî bir sebep var diye düşündü imam efendi ve sevinçle gözleri ışıdı.
Kadir Ağa’nın kulağına eğilerek:
-“Gözün aydın, sili çözüldü Hasan’ın” der. Köylüler bundan bir şey anlamazlar, Hasan’ı eve getirirler.
Bilgili bir zat olan köy imamı Hasan’ı karşısına alarak,
-“Hasan, biraz önce bize bir türkü söyledin, sevdiğin Salat’ından bahsettin. Bunu bize anlat bakalım, nasıl gördün, türkünün sonunda tapşırdığın “Şenlik” kimdir?”” deyince, evde bulunan köylülerin hayretli bakışları önünde ikinci, Hasan’ın açılan dili yeni bir türküyü daha söyler:
“Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar
Bir sağalmaz derde düştüm bu gece
Hikmet-i pir ile ab-ı zülalden
Kevser Bulağından içtim bu gece
Kudret mektebinden verdiler dersi
Zahirde göründü arş ile kürsü
Hıfzımda zapt oldu Arabi Farsi
Lügat-i İmrani seçtim bu gece
Sefil Şenlik Hak’tan buldu kemali
Bu fikirle vasf-ı halin demeli
Bedirlenmiş gördüm güzel cemali
Tagayyır hal oluf şaştım bu gece”
Hasan, bu sözlerle pir elinden bade içtiğini, Arapça, Farsça ve İbranice öğrendiğini, cemâl gördüğünü ve bundan böyle adının da Aşık Şenlik olduğunu söylemiştir. İşte bu olaydan sonra, ünü hızla etrafa yayılmaya başlar.
*
Vurduğu kartalın ciğerlerinin parçalandığını görünce Aşık Şenlik, çok içlenmiş, üzülmüş ve o acıyla bir deyiş söylemiş:
Ne bakarsın melul melul yüzüme
Yüreğime koydun veremi kartal
Kanat çaldın pervaz ettin uçmağa
Zalim gülle kesti aranı kartal
Zehmin ağır yapın aslan yapısı
Gören kuşlar seni titrer hepisi
Öldürürdün ele geçen hapisi
Atardın karanlık yere mi kartal
Yüksek yüksek yığınlara çıkardın
Uzak uzak menzillere bakardın
Yüz sıçanı bir deliğe sokardın
Keserdin ağzını hara mı kartal
Sarıdır gözlerin yekedir başın
Çaynaklıdır pençen keskindir dişin
İnsafsız zulümkar zabit yoldaşın
Öldürmektir seni meramı kartal
Sefil Şenlik zulüm eyledi sana
Çalardın çırpardın batardın kana
Derdin hadden aştı gelmez hesaba
Lokman Hekim sarmaz yaranı kartal
Ve bu deyişten sonra, tüfeği atmış, avı ve avcılığı bırakmış.
*
Ve askerliği:
“1873-1875 yılları arasında Kars’ta askerlik yapmış; askerlik sonrası Arpaçay, Revan, Gümrü, Ardahan, Ahıska, Posof, Şavşat, Tiflis ve Borçalı ve çevresini dolaşmıştır. "Tarih bin üç yüz on dört senede/Seyhat etdim gezdim diyar gurbeti..." diye başlayan ve Ahıska, Posof ve Şavşat seyahatini dile getiren kırk hanelik seyahat destanı, onun en seçkin eserlerinden birisidir.”
*
“Önce, 1854’te başlayan Kırım Harbi hercümerci, sonra da 1877’de cereyan eden yeni bir Osmanlı-Rus savaşı… Şenlik’in memleketini de Türkiye’den koparmıştı. Şenlik’ in yaşı 27 idi. Esaret yıllarında, halkımızın millî duygularını diri tutarak düşmana karşı uyanık olmasını sağlayan genç bir önderdi.”
*
Ve Aşık Şenlik’in Rus generaline söylediği şiir :
Çıldır, Rus işgalindedir ve Kaymakam da Ermeni asıllı Andon diye birisidir. Kaymakam, Halk aşığı Şenlik’in namını duyar. Aşığı davet ederek, Rus yetkililer heyeti huzurunda şiir okumasını ister. Aşık Şenlik başlar okumaya:
Hulusi kalbimden bilsen fikrimi
Men Allah’tan Al Osman’ı isterem
Merhamet sahibi rahmani gani
Nesil Mürsel Hükmü hanı isterim
Süleyman mülkünde ber karar duran
Muhammet vekili makamı nuran
Hıfzının ezberi Ayeti Kuran
Salavatı ol süphanı isterim.
Emri hak yedinden çekilmiş kalem
Varmış bir ettiğim yetişti belam
Hükmünde saltanat mülkünde alem
Divanı şevketi şanı isterim.
Sultan Hamit-Şahım şahlar serveri
Dilinde selavat zikiri ezberi
Kaftan kafa zikri zeminden beri
Hüküm etmeye birce onu isterim
Gam günüdür bu sefil Şenliği’in şadı
Çıkmıyor gönlümden Al-Osman adı
Gitmiş de dünyanın lezzeti tadı
Mahşer günü bi mekânı isterem
*
Aşıklığının ilk dönemlerinde yalnızca türkü söyler…
Sonra da ünlü ozan Hasta Hasan’ın çırağı olan Aşık Nuri’den saz öğrenir.
Ve bütün ozanlar gibi, Anadolu ozanları gibi sever Şenlik de…
Gizlice sever.
Gizlice sevdiği Huri adlı kızın başka bir köye gelin gitmesi Şenlik’i çok etkiler, yakar, yıkar duman eder... Ayrılık acısını yaşamayana şair denmez, ozan denmez; denemez. İllâki bir ayrılık, bir gurbet ve hasret olacak. Zira bunlar aşığı yaşatan gıdadır. Aşığı aşık eden ayrılıktır, içten arıtan, sözünü renklendiren sesine inceden bir hüzün zarı yükleyen ayrılıktır. Ayrılığın acısı Şenlik’in şiirlerinde açık bir şekilde görülür. Bir süre sonra aynı köyden Abdullah’ın kızı Mürüvet’le evlenir. Çocukları olmayınca üç yıl sonra ikinci defa, yine Suhara’dan eski sevgilisi Huri’ye benzettiği, Kral Hasan’ın kızı Huri ile evlenir. Fakat aşık gönlü bu ikinci evliliğinde de huzuru bulamaz. Eşlerinin kavgaları, evde yarattıkları huzursuzluklar, Şenlik’i canından bezdirir. Devamlı olarak mutluluğu arar, fakat asla bulamaz.
Ve kızının kendi izni olmadan bir gençle kaçıp evlenmesini bir türlü içine sindiremez Şenlik, yirmi üç dörtlükten oluşan bu şiirinde kızını Allah’a şikâyet ederek ona beddua eder.
*
Ve zehirlenerek öldürülmesi :
“En ünlü beylerin, ağaların, hanların düğünlerin baş konuğu olmuş ve dönemin ünlü aşıklarını mat etmiştir. Âşıklıktaki kudreti onun hayatına mal olmuştur. Hikâye tasnif etme, atışma ve hele hele âşıklar için çok kolay bir hadise olmayan muamma asma ve muamma indirme gibi hususiyetleri muhteşem olan bir aşıktı… Hikâyeler tasnif ediyor ve anlatıyordu. Yusuf, Kerem, Nergiz ve Salman şiirlerinde adı geçen kahramanlarını mutlu ediyordu öykülerinde. Kendisi mutlu olamamıştı ama, ele aldığı kahramanlarını mutlu etmeye çalışıyordu. Ayrıca simya ilminde eşsiz bir usta olan Ebali Sinan da insanları aldatan oyunlarıyla onun şiirlerinde yerini alıyordu. Ve İranlıların ünlü destan kahramanı Zaloğlu Rüstem, Köroğlu ve Battal Gazi de onun dilinde yeniden mesajlar veriyordu mısra mısra… Biçare Şenlik, Çıldırlı Şenlik, Dertli Şenlik, Fağır Şenlik, Kul Şenlik, Şenliğ’em, Sefil Şenlik, Sergerdan Şenlik’ti mahlasları…”
Revan’da karşılaşıp yendiği âşıklardan onu çekemeyenler, yemeğine zaman geçtikçe etkisi görülen bir ağu koyarak zehirlemişlerdi.
Olay şöyle anlatılır:
Aşık Şenlik’in erken ölümüne sebep olan Revan yolculuğu şöyledir;
1913 yılı yaz aylarında, Revan Hanlarından birinin büyük bir düğünü olur. 40 gün 40 gece derler ya, hah işte o düğünlerden birisi… Bu düğüne çeşitli yörelerden bir çok aşık katılır.
Töreye göre, Hanlardan birinin “Toy Babası” olması gerekiyordu. Çok şerefli ve gösterişli bir unvan olan toy babalığı için Hanlar arasında büyük çekişmeler olur.
Bu hanların her birinin himayesinde bir veya birkaç hikayeci usta aşık bulunur. Sonunda, hangi Hanın aşığı hiç duyulup işitilmemiş yeni bir hikaye anlatırsa, o Hanın toy babası olmasına karar verilir.
Bala Mehmet, Aşık Şenlik’in çırağıdır. Sıra ona geldiğinde ustasından öğrendiği “Latif Şah” hikayesini anlatır. Ve böylece birinci gelen aşığın hanı da “toy babası” olur.
Genç bir aşığın birinci gelmesine şaşıran diğer aşıklar olayı hazmedemezler ve bu genci sıkıştırırlar. Hikayenin asıl sahibini öğrenirler ve Çıldırlı Aşık Şenlik’i Revan’a getirmesi için kendisine bir aylık süre verirler. Aksi takdirde kendisini öldüreceklerini söylerler.
Bala Mehmet, Çıldır’a gelir ve ustasına durumu anlatır. Yalvarır, yakarır ve ikna eder.
Bunun üzerine Aşık Şenlik, çırağı ile birlikte Revan’a gider.
Revan Hanlarının aşıklarından bazıları, Şenlik’in daha önceleri Gümrü, Tiflis ve Borcalı’da görüşüp, tanıştığı ve yarışıp üstün geldiği aşıklardır. Bu nedenle Şenlik’ten çekiniyorlardı.
Şenlik Revan’da Hanlar’ın en ünlü aşıklarıyla karşılaşıp, üstün gelir.
Aşıkları yenilen ve dolayısıyla kendi itibarları da azalan Hanlar ve perişan olan, yenilen, gelirleri sıfıra inen diğer aşıklar, bu Osmanlı Aşığının yemeğine zehir katarlar. Revan’da hastalanan Şenlik, Gümrü’ye kadar trenle, oradan da öküz arabasıyla Çıldır’a gelirken, Arpaçay’ın Dalaver köyünde eniştesinin evinde yatağa düşer ve ölür.
Cenazesi Suhara’ya(Yakınsu) getirilir. Mezarı Suhara-Yakınsu (Aşıkşenlik Beldesi)’ndedir. Tarih :1912 veya 1913’ tür.
*
Şiirlerinde çok değişik konuları işleyen Aşık Şenlik, yaşadığı dönemin toplumsal sorunları ve çalkalanmaların da etkisiyle özellikle »koçaklama« dalında birçok şiir/türkü söyledi.
Öldürülen ozan-şairlerimizden birisi olan Çıldırlı Aşık Şenlik, “Salman bey ile Turnatel Hanım Hikâyesi, Sevdakâr Şah ile Gülenaz Sultan Hikâyesi ve Lâtif Şah Hikâyesi” isimlerinde üç önemli hikâyeyi edebiyatımıza armağan etmiştir.
*
Demiş ki :
Gönül her gaflete inme
Ya dalınır ya dalınmaz
Muhabbet bir armağandır
Ya bölünür ya bölünmez.
Ad bednam eyleme beter
Töhmeti alemi tutar
Deftere yazılan gader
Ya silinir ya silinmez.
Şenlik der Sıtkı dost olan
Hoş söyleyip yüze gülen
Daim bir hulüste galan
Ya bulunur ya bulunmaz.
*
Demiş ki:
Ehli İslâm olan eşitsin bilsin
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
İsterse Uruset ne ki var gelsin
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Guşanın gılıcı giyinin donu
Gavga bulutları sardı her yana
Doğdu koç yiğidin şan alma günü
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Asker olan bölüh bölüh bölünür
Sandınız mı Gars galesi alınır
Boz atlar üstünde gılıç çalınır
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Kavga gönül namert sapa yer arar
Er olan göğsünü düşmana gerer
Cemi Ervah bizle meydana gider
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Hele Al-Osmanın görmemiş zoru
Din gavreti olan tedarik görün
At tepin, baş kesin, kazağ’ın kırın
Can sağ iken yurt vermeyiz düşmüna
Ben esferdir bilin Urus’un asli
Orman yabanisi balıkçı nesli
Hınzır sürüsüne dalıp kurt misli
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Şenlik ne durursun atlara minin
Sıyırak gılıç düşman üstüne sürün
Artacaktır şanı bu Al’Osman’ın
Can sağ iken yurt vermeniz düşmana
Demiş ki :
İster ihtiyar ol ister nevcivan
Bu dünyada bâkî kalan öğünsün
Meraksız fikirsiz gamsız her zaman
Her zaman şâd olup gülen öğünsün
Müddet ki Hazret-i Adem’den beri
Okunmaz defteri bilinmez sırrı
Bu dünyadan gitti nice bin biri
Ahretten dünyaya gelen öğünsün
Sefil Şenlik der ki bu dünya fâni
İskender Ürüstem Süleyman hani
Ecel pazarından kurtaran canı
Azrail’den mühlet alan öğünsün
Demiş ki:
Ol kadir-i kayyum feyyaz-i celal
Salıp vücudumu nara ağlarım
Arş ile kürsüne çalanda kalem
Yazıp yığvalımı kara bağlarım
Hürüyü kılmandı melek misali
Tavuzdan cilveli ibrişim teli
Aklımı yitirip olmuşum deli
Ala gözlü nazlı yare ağlarım
Şenlik’im artıyor efkarım gamım
Bilmem neye varır benim encamım
Deryaya gark olup yelkensiz gemim
Elim yetmez bir kenara ağlarım
Demiş Ki:
Mevlayı seversen konak et beni
Bu gece eğlenir yatar giderem
Gözden ırak olup gönülden cüda
Derbeder olurum iter giderem
Çıra yakıp yanımızda oturma
Burda olan sözü köye götürme
Bir parça ekmekle su da getirme
Niyet edip oruç tutar giderem
Sabahtan kalkan da han pulu iste
Eğer vermez isem sen beni kısta
Atı koy mezada müşteri seste
Değere değmeze satar giderem
Mevlayı seversen tan etme bize
Hak kulun ayıbın vurmadı yüze
Bu yıl tahsirliydim göründüm göze
Bıldır yağan kardan beter giderem
Çıldırlı Şenlik’im aşk hevesinde
Üryan gönlüm gezer abdal postunda
Kahve ocağında peyke üstünde
Yorgansız döşeksiz yatar giderem
Demiş Ki:
Hulus-i kalp ile bil sen fikrimi
Ben mevladan Al’Osman’ı isterim
Merhamet sahibi ol gazi hünkar
Bize hükmetmeye onu isterim
Sultan Hamit Şahım şahlar serveri
Zikrimde Kurandır dilim ezberi
Kaftan kafa zirr ü zeminden beri
Nefs-i Mürsel hükmü hanı isterim
Süleyman tahtında bey karar duran
Muhammet vekili mekanı nuran
Ezler hıfsı furkan ayet-ül Kuran
Salavatı ol süphanı isterim
Ezelden alnıma çekilmiş kalem
Ettiğim var idi yetişti belam
Vaktinde saltanat hükmünde alem
Divanında şevket sanı isterim
Gam gündür Şenlik’in gönlünün şadı
Fikrimden çıkmıyor Al’Osman adı
Gidiyor dünyanın lezzeti tadı
Ben ne binde bir mekanı isterim
Demiş Ki :
Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar
Gamlı gönlüm vatanından yad olur
Kahpe felek beni sürgün eyledi
Dostlar ağlar düşmanlarım şad olur
Daha geçti devran sürmek sırası
Aşk okunun merhem bulmaz yarası
Hiç kimsenin başa yanmaz çırası
Çoklar bu sevdadan na-murad olur
Ustasından ders almayan pirsizdi
Bir gül gördüm dört tarafı harsızdı
Koy desinler Kul Şenlik’e arsızdı
El içinde bu iş mana ad olur
Demiş Kİ:
İçip aşkın badesini vücud-i nar olmuşam
Divane derviş misali feryad-i zar olmuşam
Perişan bülbül kan ağlar ah u nalemden menim
Dil hasta gönül şikeste hem tarumar olmuşam
Bin yıl ömür verdi Adem’i saldı aha
Yedi yüz elli Şit yaşadı dokuz yüz elli Nuh’a
Erenleri hak edeni fani kılar mı raha
Düşüp de dünya şerrine kara efkar olmuşam
Şenlik’im hizmet etmedim daim bir tarikata
Uyup iblis yığvasına çok ettim cürm ü hata
Şefaat ya resulullah muhtacım marifete
İsyanın hadden aşıptır çok günahkar olmuşam
Ve Yine Demiş Ki :
Düşmüşüm gam deryasına ummanda yüzen benim
Rüyada çark-ı alemi devredip gezen benim
Dersim aldım pünhandan ayana çıkmaz sırrım
Ehl-i marifet hoş nasihat cevahir lisan benim
Semada mahlukat gördüm nezmider nur danesi
Çıkmaz arşa inmez hakka müğelladır binası
Yigirmi dört sahat bin dört yüz kırktır manası
Birinde bin kerre hakka şükreder insan benim
Ne layık ki beni deyip arzulayıp gelesin
Divan-ı alem içinde imtihana salasın
Deseler ki Sefil Şenlik sen bir azim kalasın
Rütbem arşa direk olsa hak ile yeksan benim
Ve Eklemiş :
Manasız mantıksız sözü bilmenin faydası ne
Az anlayıp çok söyleyip gülmenin faydası ne
İtibar dediğin elde bir muhalif şişedi
Kaldırıp beyhude taşa çalmanın faydası ne
Dipte tekbir kabul olmaz niyaz-ı marifete
Kalpte tasdik eylemektir sıtk ile itikada
Ab-ı umman kenarında baş eğip ibadete
Türaptan teyemmüm alıp kılmanın faydası ne
Biçare pervane bilmez kastı sitem olanı
Garaz-ı gazzap şamına başı candan dolanı
İste seni isteyeni tanı kadir bileni
Hürmetsiz teklifsiz yere gelmenin faydası ne
İlacı na-mümkün olur başa gelen kaderin
Haşre dek acısı gitmek ihtiyacı kederin
El içinde şöhret bulan şerafetli pederin
Mülkünde ne halef evlat kalmanın faydası ne
Sefil Şenlik aşk ucundan düşüp gaflet habına
Derununda mülhezayı derc eyler hesabına
Reyisi nadan sefine düşer gam girdabına
Dalgası şaşkın deryaya dalmanın faydası ne
Ve Devam Etmiş :
Dinleyin ağalar size söyleyim
Ürüşan gönlümün intizarı var
Et yiyip at binip dilber sevmiyem
Ne bilir dünyadan ne haberi var
Ellerim doymadı elvan kınadan
O beyaz buhaktan billur sineden
İki sevda birbirine binadan
Değmeyin hatırına ikrarı var
Huri-yüi gılmandı salatın soyu
Selviden seçilmez yücedir boyu
Livane sancağı Sirya’dır köyü
Çıldırlı Şenlik’in yadigarı var
ŞENLİK ‘TEN MANZUM BİR ÖYKÜ :
“Rivayet şöyle gelişmektedir. İbrahim peygamber efendimiz oğlu İsmail’i kurban etmesinden gelmektedir.
Musa peygamber kainattaki bütün canlıların dilini bilen tek peygamberdi. İbrahim peygamber efendimiz oğlunu İsmail’i kurban etmeye götürürken İsmail’e durumu anlatmış İsmail’de babasına mademki öyle bir Rabbimize sözün var tamam baba demiş.Yanlız benim gözümü bağlarsan yeter.Gitmişler bir çölün ortasına İsmail eğmiş kafasını İbrahim aleyhisselam elindeki bıçağı çektiğinde bıçağın İsmail’in boynunu kesmediğini görmüş.O heyecanla taşa bıçağı vurmuş.Taş ikiye ayrılmıştır.
Olduğu yerde İbrahim peygamber donmuş kalmış. Bu sadakatten dolayı yüce Rabb meleklere emir ederek Musa aleyhisselam Tur dağında koyun otlatırken 4 kurt geliyor. Çoban diyor bize kısmetimizi ver.Çobanda diyor ki bu sürü benim değil bunun sahibi var diyor.
Kurtlar diyor ki biz sürüne bakalım sen git sahibinden izin al gel.
Musa (a.s) düşünüyor. Kurta koyun emanet edilir mi?
Ben size güvenmiyorum diyor. Kurtlar dile gelip yemin ediyorlar.
Hz. Musa’ nın hakkı için Muhammet Mustafa’nın dişi hakkı için yemin edince Musa peygamber bakıyor ki kurtlar benim ismime yemin etti.Tamam diyor siz burda sürüye bakın ben gidip sahibine söyleyip geleceğim diyor.Musa sürünün sahibine söylediğinde gök ala koyunu ver diyor.Kurtlar gök ala koyunu götürüyor.İçindeki kuzuyu çıkarıp İbrahim peygamber efendimize götürüyorlar.Cebrail (a.s.)Hz. İbrahim’e geliyor.Kaldır başını diyor gök yüzüne bak İbrahim peygamber gök yüzüne baktığında bir koçun geldiğini görüyor.İşte diyor İsmail’in yerine kurban bu koçu keseceksin.Allah rızası için kesilen bu kurbanlar bu şiirin Çıldırlı Aşık Şenlik baba tarafından yazılmasına neden olmuştur.Torunu Necmettin Şenlik dahi bu hikayeden Şenlik dedesinin esinlendiğini söylemektedir. “
Tur Dağında Musa(AS.) Hikayesi
Musa Tur dağında koyun güderken,
Allah için ibadetini ederken,
Cebrail geldi kurtlar şeklinde,
İki cihan serveri hemen dur dedi.
Musa dedi kurtlara,arzunuz neyidi,
Davarları ürkütmeyin, bir kenarda durun dedi,
Bu sürünün bir sahibi var dedi,
Sahipsiz sürüden koyun verilmez dedi.
Kurtlar dedi başka çaresi yoktur nidelim,
Başımızı alıp bu diyardan nereye gidelim,
Musa sen git Ağana söyle, biz koyunları güdelim,
Git Ağana selam söle Pir dedi.
Musa dedi ki kurtlara:
Yaradan Mevlanın yolları ince,
Ona turap olan kulları nice,
Ben neylerem, Siz sürüyü kırınca,
Bu hizmet de bana zor, dedi.
Kurtlar başladılar yemin etmeye,
Yusuf(as) ın düşü hakkı için,
Veysel Karani’nin başı hakkı için,
Gel sürünü sal, selamet gör; dedi.
Musa vedalaştı, yollara düştü,
Melekler önüne bir bayrak açtı,
Musa varıp Ağasına danıştı,
Ağası dedi: git kurtların kısmetini ver, dedi.
Musa Ağa’sından geri dönünce,
Kurtlar hemen kısmetini alınca,
Koyunu tutup, kurtlara verince,
Allah senden razı olsun Pir, dedi.
O koyuna yeşil bir bayrak gerildi,
Melekler hemen etrafına sarıldı,
Kuzuyu alınca hemen, koyun dirildi,
Hani benim körpe balam nerede: Dedi.
Cebrail (as) der ki koyuna,
Eğer sen kuzunu sorarsan,
İsmail (as) inen koçu gör, dedi,
Cennet’i alada, onu gör, dedi.
Sefil Şenlik muradına erersen
mihraçtaki o nebiyi sorarsan
Eğer koyun sen kuzunu sorarsan,
Cennet’i alada, onu gör, dedi.
Ve SÖZ AŞIK ZÜLALİ’DE :
Ağası gedesi cümlesi birlik,
Hürmet muhabbetle ederler dirlik,
Ne zaman ki ölmüş babanız Şenlik,
O zaman bozulmuş ziynetin Çıldır.
…………………………………….
Zülâlî, burdadır erenler hâsı,
Ehli dil ocağı pirler ülkesi,
Güzeldir âhengi hoştur şivesi,
Yahşıdır lisanın sohbetin Çıldır.
SON SÖZ BİZDEN OLSUN :
************************
Çözdün mü ömrün boyunca bir kere
Tek bir kere muamma, de bana?!
Yoksa askıda mı kaldı hayat bilmecen
Ve sustu mu gönül sazın köy odalarında…
Yarım kalan şiirlerin yarım sultanı
Çıldır nerededir bilir misin acaba?
Duydun mu, işittin mi ey ham manzumeci?
Kimdir, ne demiştir Çıldırlı Şenlik Baba ?
Ve
Baş parmağı niye göğü gösterir ?
Beldesinin yol ağzına bağdaş kurup oturanda
Düşündün mü hiç ?
Sen ki uyakların tahta bacaklı süvarisi
Yaralı, kırık ve şiş iskeletli manzumelerin
Yorgun kalemli sahibi,
İmgelerin ruhsuz ve şekilsiz,
Duygu mimarına çırak bile olamadın
Baden zehir zıkkım, dilin kilitli
Sürgüde ve sürgündesin
Sözcüklerin en utangaç efendisi…
Haydi çek arabanı ey hasret şoförü
Çalıştır, bas gaza, yürü doğuya…
Kars’a, Ardahan’a uzan da görelim
Görelim Anadolu yollarında seni de
İçimiz rahat, evlerimize dönelim…
Yolda bir kaset at dinle
Çıldır divanını
Çıldır koşmasını
Ve
93 koçaklamasını Şenlik Baba’dan..
Unutma, tamam mı?
Ey düzayak koşmanın
Altıbeş onbirlik meftunu dostum,
Bilir misin cigalı tecnis nedir?
Ya tuyuğu, varsağıyı ?...
İşittin mi hiç?
Öldük, öldürüldük
Bin kez öldürdüler, milyon kere dirildik
Şenlik babamızı zehirlediler
Gitti zehirleyenler, yok adları-sanları
Şenlik Baba yaşamakta işte
Daha kaç bin yıl yaşayacak içimizde
Bizde, bizimle…
Sazımın sinesinden arşa yükselir içim
Parmaklarım ufukta dolanır hilâl çizer.
Acım, öfkem, hüznüm ve en mükemmel sevincim
Bir anda mısralaşır söz sultanıyla gezer
Coğrafyayı yurt yapan bayram yeri, şenliğim
Halkımın yüreğidir, dilidir ozanlarım.
Ermeni’ye, Moskof’a kafa tutan Şenliğim
Gül açar Ardahan’da, o gün onu anlarım.
Mustafa CEYLAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.