- 2330 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
MAŞA KADAR KOCASI OLANIN...
Bir insanın, yakını dahi olsa bir başkasının özel hayatını merak etmenin, özel sorular sormanın görgü kurallarına uygun, doğru bir davranış olmadığını ve bu kuralın kendisi için de aynen geçerli olduğunu birçoklarımız biliyor olmalıyız. Ama asıl marifet, her güzel şeyde olması gerektiği gibi onu yaşama geçirip uygulayabilmekte. Annemin bizlere çocukluğumuzda aktardığı bu öğretinin birinci basamağı kanıma işlemiş. Bu anlamda annem huzur içerisinde uyuyabilir.
Ancak ikincisine geçtiğimde vay benim halime! demeliyim. Çünkü hakkımda ne var ne yoksa hepsi ortalıklarda ve gözler önünde açık seçik. Öyle ki Mısır’daki sağır sultanın kulağına gittiği bile kulağıma geldi! Hayır! Yurdumun ünlü, medyatik, tanınmış ve toplumun gözü önünde olan anlı şanlı birisi olurum da…Paparaziler peşimde, röportajcılar kapımda sabahlar onu anlarım. Ama hiç de öyle biri değilim. O halde ben…
Niye canım!..Bu malzeme bolluğunda neredeyse bütün kadın köşe yazarları gibi söz birliği etmişcesine; babamın prostatı, annemin dolmaları, kızımın benimle birlikte yaptığı ilk banyosu, eşimin/sevgilimin sevişme teknikleri gibi beyanatlarım olmadı hiç kendime göre naçizane yazıp çizdiklerimde. Hatta bakıyor ve görüyorum da benim yıllar öncesinden gözlemlediğim şeyleri, önemli saptamaları yeni bir şey bulmuşlar gibi ortaya atıyorlar desteksiz hem de. Buna şaşırıp kalıyorum işte. Üstelik bu ülkede yaşananlara hiç şaşırmamayı çoktan öğrenmişken.
Doğru! Benim kendime karşı olan beğenim oldukça yüksek Bunu saklamıyorum ki zaten. Hadi bunu bilenler megalomanlığımı hoş gördüler diyelim alttan alttan gülerek de olsa. Huni numaramı da yutar göründüler olgunluklarından dolayı desem…
Nah yuttular! Bana bak kızım, sen daha ana rahmine düşmeden, onlar şeytanlık sınavını vermiş, cin olmanın peşine düşmüşlerdi bile. diyor iç sesim de bana. Ayrıca: Aptal kişi karşısındakini aptal yerine koyandır! deyip durursun. Sen bu sözden önce kendine hisse çıkar akıllım! Sende zaten minicik bir akıl olsaydı, Koca Ekmeği dedikleri o baldan tatlı ekmekten minnacık bir parça da sen nasiplenirdin. diye devam ediyor. Belli ki bu gün yine huninin tepesi atmış. Sakinleştirmeye çalışıyorum dilimin döndüğünce. Kısmetse gelir Hint’ten Yemen’den. Kısmet değilse ne gelir elden! Derler diyorum. Hem sonra günümüzde kadınların birçoğu kendi ekmeklerini kendileri kazanıyorlar. Erkeklerden daha ünlü daha başarılılar üstelik.
Vallahi ben bu yaştan ve bunca emekten sonra geriye çark etmem. Benim kitabımda değil döneklik, bir kişi, bir konu hakkında fikir değiştirdiğimi bile ne gören ne duyan olmamıştır kuzum. Bakarım, düşünürüm koyarım son noktayı olur biter. Ayrıca adım çıkmış dokuza inmez sekize. Ser veririm, girdiğim bu samimi ve doğru bildiğim yoldan dönmem. Hem sonra beni pek de öyle yabana atmayın canım. Bu kadar açılıp saçılıyorsam elbette vardır benim de bir bildiğim, öyle ya.
Yoo, öyle şanslı doğup şanslı ölecek olanlardan değilim. Şans kapımın eşiğinden bana nanik! bile yapmış değil. Akıllı olup, aklını kullananlardan da olamadım maalesef. Sırtımı birilerine, bir yerlere dayamayı bırakın; toplumun epeyce bir kısmını sırtımda taşıdım üstelik! İnanmayan Goole’a ismimi tıklarsa, bunca zevzekliğimin bir kısmını da onlar hoş görebilirler belki!..
Beni yabana atsanız bile, lütfen öneri ve tespitlerimi yabana atmayın canlarım. Misal; bu toplumun yapacağı en başarılı işlerden ikisi nedir? diye sorsanız, biri Yazmak, diğeri Oyunculuk derdim. Gerçi yazma konusunda toplum ikiye bölünmüş durumda. Kimileri: bol bol okuyun! derken, kimileri: bol bol yazın! diyor. Bana sorarsanız: Hem okudum hem de yazdım/Yalan dünya senden bezdim off! derim her zamanki içtenliğimle.
Bu yurdun her bir karışında değil yurdun insanına, tüm insanlık alemine yetecek bollukta malzeme var çünkü. Yaz, yaz bitmez. Sahneye koy, koy tükenmez. Oyna, oyna sonu gelmez. Her rolü içinizde kalmadan oynayabilirsiniz Nitekim pek de güzel oynuyoruz. Siz bakmayın el alemin hakkımızı yediklerine. Oyunculukta her bir birey Oscar’a aday gösterilse yeridir, hem vallahi hem billahi!..
Çocukların okula başlama yaşını boşuna mı beş yaşa indirdi Sayın Başbakan. Kendilerine 90 dakikalık sitem dolu bir kaset yollamama ve gereğinde hem kendileri hem aile bireyleriyle uğraşmama karşılık onun bu kararını ayakta alkışladım doğrusu. Demek ki eskilerin: Ahir zamanda çocuklar daha yumurtadan çıkmadan oynayacaklar! sözünü, benim gibi kendisi de duymuş olmalı.
Ömür Gedik’i tanımayanınız pek kalmamıştır artık sanırım. Kendisini önceleri köşe yazarlığıyla tanırken, şimdilerde Köpeklere olan aşırı ilgisi, Ferhat Göçer’le arkadaşlığı ve son olarak da şarkıcı kimliğiyle görüyoruz her yerde. Ben çok şirin ve sevimli buluyorum kendisini. Yalnız şunu bil ki sevgili Ömür’cüğüm, sen sülalenin sevgisini bir araya getirsen benim O hav-havları sevdiğim kadar sevemezsin. Fakat ülkenin en büyük Köpek Severi olarak senin ismin dolaşıyor ortalıkta. Ününe ün katan yine sen oldun anacığım. İnsanın bu alemde hiçbir şeyi olmasın Şansı olsun! Ayrıca bir yazına rastladım ve yine şaşırdım! Babanızdan söz ediyor; Evde sıcacık koltuğunda oturmuş sokağı seyrederken, bu soğuk kış günlerinde çöp toplayan işçilerin çöp arabalarının üzerindeki hallerine çok üzüldüğünü söylüyordun.
Babanızın, arabalara kapalı bir bölme yapılmasının ve onların arabada oldukları sırada o bölmede yolculuk! yapmalarının mümkün olabileceğinden söz ediyordun. Ardından senin de bu düşünceyi desteklediğini belirtiyor ve bu uygulamanın öncülüğünü Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’e yakıştırıyordun.
Aksine ben; kendisi çekirdek çıtlarken yanına yaklaşıp: Kadıköy’e benim emeğim sizden daha çok! Dediğimde kendisinin: Tahmin edebiliyorum. sözleriyle karşılık verdiğini. Sonrasında istediğim randevu talebimi defalarca söz verdiği halde yerine getirmeyişini kendilerine hiç yakıştırmadım!
Sevgili kardeşim bakın; o çalışanlar zaten adım başı aşağıya inip, kapı önlerinden çöpleri almak durumundalar. Yani o kapalı bölmeye girecek zamanları olmadığı gibi, çöplerin zar zor sığdığı araçlara o bölme nasıl yapılabilir ki? Lüks yaşayan lüks düşünüyor belli ki! deyip bunu da geçelim.
Şimdi hazır sizden söz açılmışken, ne tesadüftür ki hiç ummadığım bir şekilde kendisiyle karşılaşıp, dinleme fırsatı bulduğum hayatı paylaştığınız Ferhat Bey’den söz edeceğim. Kendisini sahnede seyretmek bizim gibiler için bir hayalden öteye gitmezken benim Şebinkarahisar’a gitmemle hayal gerçeğe dönüştü.
Şebinkarahisar’ın eski adıyla Anna (ben bu ismi daha çok sevdim) köyünde doğmuş bir arkadaşım beni geleneksel Ceviz Festivali’ne davet etti. O sıra oldukça rahatsızdım. Yol kısa sayılmazdı. Beni oraya çeken kesinlikle festival değil, Aziz NESİN’nin ailesinin yaşadığı köyü görebilme coşkusuydu. Gittim. Arkadaşım, arkadaşımın yakın bir kadın arkadaşı ve ben. Ferhat GÖÇER festivale davetli sanatçıların en ası.
Kocaman açık alan tıklım tıklım o akşam. Şarkılar birbirinden güzel. Işıkların kapatılmasını istiyor ilgililerden. Cep telefonlarının, çakmakların ışıklarıyla çok romantik bir atmosfer hakim oluyor ortalığa. Bakıyorum, arkadaşlarım yanımda yok! Eyvah! Kaldığımız evi bulmama imkan yok! Bu kalabalıkta onları hiç bulamam! Boş verip, etrafımdaki gençlerle çeneye dalıyorum. GÖÇER söylüyor Tülin dinliyor. Eh, çevremde beni dinleyen bilinçli bir topluluk da var. Var mı bundan alası! demeye kalmadan omzuma dokunan ellerle ayıldım. Arkadaşlarım gülmekten kırılıyorlar. Aa, bu kalabalıkta beni nasıl buldunuz? derken ve çocuklar gibi sevinirken.
Seni bulmak çok kolay şekerim. Nerede bir topluluk varsa Tülin oradadır mutlaka. Ayol etrafına baksana. Gençler Ferhat Göçer’i bırakmış seni dinliyor! (Bu anıma Tamzaradan Gündüz Geçtim başlığını yazdığınız takdirde, fotoğraflarla birlikte ulaşabilirsiniz.)
Dönelim esas konumuza. Sevgili hemcinslerim, sizlere bir kez daha sesleniyorum! Eskiler: Koca ekmeği tutar! derlerdi. İçinizden: Biz kendi ekmeğimizi kendimiz kazanıyoruz. Sen kim oluyorsun kıskanç, fesat, kompleksli kadın! Bize yol göstermek sana mı kalmış? diyenleriniz çıkabilir. Ama inanın sizlerin iyiliği için konuşuyorum. Hemcinsimsiniz istemeden de olsa. Sizleri seviyorum ne de olsa. Yani, adamların hem ekmeğini, hem başlarının etini yiyeceksiniz hem Kocalı Kadın olmanın Avantajlarından yaralanacaksınız. Toplumun ayrıcalıklı ve dokunulmazlığı olan kadınları olarak, araya bir de ihaneti sıkıştıracaksınız en son kocalar duyar! Haklı mantığı ile..
Bana ilham veren inci tanelerinden biri yine bir hemcinsimin ağzından saçılıyordu oralığa: Sevgilim de, ben de evliyiz. Ben bu güne kadar kadınlığımı hiç yaşamamışım meğer! diyor. Yaşa canikom, yaşa. Sana: yaşama! diyen mi var? Senin sevgili kocan dururken, seni sorgulamak bana düşer mi? Bu salak erkekler! varken sizler daha neler görür neler yaşarsınız Allah bilir!
Bir başka inci dizisi televizyonda program yapan bir kadından geliyor yine: Yalnız kadın olmak çok zormuş! Dul olmak ise işkence! diyor. Vay be! Yeni mi öğrendin bunları sen a gönlümün sultanı! Televizyonda şakımayı biliyorsun ama toplumun bu geçeğini bilmiyorsun! Bırak sen dul olmanın mağduriyetini yaşamayı bir yana. Dul kadınların ikiye ayrıldığından bile haberin yok! Biri: Kocası ölmüş dul kadınlar. Diğeri: Boşanmış dul kadınlar. Birincisine dahilsen eğer, hem sorgusuz sualsiz çok daha çabuk bulursun gelecekteki kocalarını, hem toplumun gözünde itibarın olur. Yok, boşanmış dul kadınsan eğer seni ben bile kurtaramam! bilesin. Hüviyetler de bile böyle bir ayırımı görebilirsin nonoşum. Yine de fazla boş gezme bence sen. Başına kötü şeyler gelebilir. Dulluğu; insanlık onuru, kadınlık gururu ve şerefle yaşayabilmek öyle kolay iş mi? İşin bunca zorluğu varken. Ön eteğin, arka eteğine bile düşmanken.
Git bir sergiye. Sokul fotoğraf çeken bir kandının yanı başına. Kopar al yanındaki adamı elinden. O da onu başkasının elinden koparıp almamış mıydı zamanında!..
Geçen gün, daha çok kendi hareketli, şık yaşamını aralara sıkıştıran yine bir kadın editörün, arkadaşlarıyla birlikte gittikleri Müzede kadınların yanlarındaki erkekleri diğer kadınlara kaptırmamak için fotoğraf çekerken bile kollarını boyunlarına doladıklarını yazıyordu. En çok o kısmını sevdim yazının. Çünkü çok güldüm. O da bir şey mi? dedim içimden. Daha yıllar öncesinden yataklarından çekip götürmüyorlar mıydı erkekleri kadınlar!..
Bakınız benim çok sevgili erkek arkadaşlarım ve dostlarım. Sizleri benim kadar kimseler koruyamaz. Kollayamaz. Sizlerle dost olduğum için kadınlar bana düşman! Bana yazılan yorumlarda bile kadın sayısı üçü geçmiyor! İşte size kanıt! Aslında bilseler erkekler karılarını, kadınlar kocalarını bana emanet ederler gözleri hiç arkada kalmadan. Bu öyle kolay bir iş mi böyle bir zamanda? Yani böyle kadınlar da çıkıyor inanması çok zor olsa da aramızdan.
Ah, komşumuz Sabiha Teyzeciğim ah!..Üç koca eskitmene ve yaşının 80’lere varmasına rağmen: Kocasızlık zor. Kapıcı bile çöpümü almıyor! derdin. Canım benim. Annemi de ne çok severdin. En güzel yerlerde olun ikiniz de inşallah!
Boşuna mı demişler: PAŞA KADAR KOCASI OLANIN PAŞA KADAR HÜKMÜ OLUR! diye…
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Yine içim aydınlandı bak.
Evet, Özlü bir sözdü bence de...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Tülin Hanım bugün yine formunuzdasınız maşallah.Hani yazdıklarınıza da hak vermiyor değilim inanın.Bayan olmanın zorlukları,hele hele tek başına olmanın ağır yükü insanı nasıl sarsmaz,zorlamaz ki...Fakat önemli olan da dediğiniz gibi onurlu bir mücadele verebilmektir aslolan.Medyatik olmak da her zaman prim yapmıyor kanaatindeyim.Dostoyevski bir romanında:"Kendimi bilmek bana yetiyor" demişti hiç unutmam.Ve saygı duyarım bu söze.Zannedersem Yeraltından Notlar'daydı.Yattığı hapis hayatını anlatıyordu zannedersem.
Güzel ve değerli bulduğum yazınızı ilgiyle okudum.
Çokça beğenilerimle Tülin Hanım...
Esen kalınız...