- 721 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Diret'za
Kahve bardağımın içinde, ümitsizce dünyasından geriye kalan tek bir dilimi korumak için telaşla dönüp duran gümüşî kaşık, az da olsa ikna ediyor beni yalnız olmadığıma; ancak yine de boğulduğuma. Çöp kutusuna doluşturulmuş yalnız insan bedenlerinin kederinden gelen ses feryat değil; bir kaşık şakırtısı olmalı.
Derime iğne gibi batan bu ritm durmaksızın çalarken hayatımdan bir kişiyi ya da bir öpüşme ihtimalini, aklımı kaybetmemek için iki elimin arasına hapsediyorum başımı ve gözlerim platonik olarak hiç mi hiç adlandırılmamalı:
Aşk ile bakıyor bana duvar, hiç ayırmadan bakışlarını!
Yalnız olmak ve ekstazi kullanmak farklı coğrafyalar değil, konu halisünasyon olduğunda. Yine de ilki daha kuvvetli. Yalnızken, birini özlediğimi görüyorum. Dudaklarını öyle bir dikkatle aşağı yukarı hareket ettiriyor ki konuşurken dans ediyor sanki. Olur olmaz, yüzünün yetmişlerden kalma bir dans pisti olabileceği geliyor aklıma.
Düşünüyorum: yirmibirinci yüzyıldan kalkıp da onu öpmek tarihi bir yanlış mı olur?
YORUMLAR
Güzel ve içli bir anlatım kısa ve öz bir yazı okudum yazan yüreginizi kutlarım sevgilerimle .Bogazın kıyısından slm