- 1630 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Titrek Bir Alevdir Aşk
Akıp giden bir yaşamın saçaklarından geriye sadece tortu kalınca
Yıldızlara uzanan ellerimize de bir gün karıncalar üşüşecek nasılsa
Hesapsız yalnızlığımızın şiirleri tükenecek, denizlerimiz kuruyunca
Titrek bir aleve dönüşecek gülüm aşk, unutuluşun şarkıları çaldıkça
Tuzlu gövdemin yele küskün duruşlarıyla yorucu bir sevişmeden kalkarak çağırırdın beni ezilmiş bedenine. En mahrem yerlerine bakışlarım dalardı, küsmüş çiçekler yüreğimde sana ağlardı. Kaçışların olurdu kimi geceler, kimi çaresizlik yazgın gibi gözlerine otururdu. Yollara anlatırdın umutsuz sevgimizi kimi, taş yoldaşın olur, dağlar hiddetle tuz buz olurdu. Gölgen vururdu kentine, geçtiğin tüm şehirler virana dönüşür, kahırlı bir şarkıyla geceler beni senden alırdı.
Biriken sözlerimin öfkeli sağanaklarından ıslanınca, bir koy arayacaksın birazdan kendine sığınacak. Bıçaklar kemiğimi doğrarken, ben sensizliğin en uzaklarına kıracağım sevda rotamı. Gölgemin düştüğü cılız bir ağacın altında dumanlardan aşk falları tutmayacağım bir daha. Yaralı bir gövdeye çizilmiş nurlu simgelere derin bir bakış fırlatarak göğsümü kendi yüreğimin sesine de alıştıracağım. Bir savak gibi yokluğuna boşalıp, bir daha seni ve gözlerini yazmayacağım.
Senli yoklukların tütün sarılarına bir şarkı koydum, yağmurun izi kaldı yokluğunun özlem kanatlı pencerelerinde. Koyu sözcükler doladım dilime, sen yalpalı sarılışlarla dolanırken gerçeğine gün aşıyordu buralarda. Sessiz bir ayindi varlığınızın izdüşümleri, kabaran nehirlerce dökülürken yanı başındaki asi denizlerine. Sayısını yastıklara attığın çentikler büyürken, ben dünlerin büyüsüyle dalmıştım ah özlemlere. Büyü çözüldükçe yangınım seni bir kez daha reddediyordu.
Damlayarak çoğalan anların paslı süzgeçlerinden arta kalan hep karanlık tortulardır. Işıkları bölen somurtkan duruşların göğsünde bu yüzden ter birikir ve bunun için kolay soruların yanıtı sevdayı tüketir. Kapandan ne kadar uzağa kaçsan da, gün döner, mevsimler geçer yolun an gelir hoyrat sarılışlarla kesişir. Yumarsın ruhunun delirmiş özlem kapaklarını gülüm, sevişmelerin en koyusunda senin de bedeninin yuvarlanışlarıyla yetiştirdiğin güller ezilir.
Yakamızdaki özlemin gülüne bir alevin kokusu siner, biz gönlümüzün yapışkan anlarını sessizlikle atlatırken. Damaktaki hınçla denizlerdeki tüm balıklar çıldırır ve ani gidiş gelişlerle odaya iniltiler birikir. Hesap kapanmadıkça sevdanın boylarında ezik çiçekler çoğalır. Yetmez öfkeyi sindirmeye sevişmeler, dokunuldukça kadın alevin gülümsemelerimi bulur. Dönülür yeniden en başa, aşk kahreden bir yankı gibi gelir can evimin en dağınık yataklarına kurulur.
Suya bıraktığımız bütün sarılışların derin sarsıntılarıyla avuçlarımızdan dökülen aklanış dansıdır hayatın öte yüzü. Sabırlı bekleyişlerin miadı dolunca çalınır kapı. Bir el uzanır dinlenmiş bedenlere ve hesapsızca yutulur mutluluk hapı. Bekleyen hep haklıdır, yanaklarımızdaki hüznün çilekeş tadında, suskularımızın diyetini gerçeğimize ödediğimizde yeniden başlar öykü. Dalgalı denizlerimizden geçerken mavi boyalı gemiler, bir günah gibi aşkın sesini özler uzaktaki sevgililer.
Dudaklarına uzanan ben olmadıkça, içimin asi rüzgârlarıyla hep özlemin iklim tohumlarını getirecek fırtınalarım. Ellerinin kelepçeleri ruhumu sıkmadıkça sana tutuklu kalmayacağım aşkının izbe hücrelerinde. Kadın cennetinde bir gecem olmamışsa, derin çığlıklarına ruhum kapalıysa, cehennemin en acımasız zebanileri yargıç olsun cezama. Sen dünyamı yosun gözlerinle donatmadıkça bütün derinliklerinde nefes almak haramdır gül bakışlım bana.
Karanlığın sedef kakmalı bıçaklarını yastığımın altına bırakmadan önce ömürler diledim sana dair, bitimsiz bekleyişlerin yollarını aş diye. Turnalar tüneyen bakışlarının kıyı köylerinde seninle sabahladım, seninle yangınlı yüreğimi nehirlere attım. Gümbürdeyen bir yürek verdi sevdan bana, seninle eksilmiş yaşanmışlıklarımı tamamladım. Göğsümdeki o hain ağrıya bir kez olsun ben bahane aramadım. Seni sevdikçe bu dünyayı o aşk bıçağıyla dilim dilim doğradım.
Aynı sözcüklerin farklı saatlerle buluşması çöker aniden ağrılı göğsümüzün bekleyişli dudaklarına. Anılarla yıkanmış mendillerimize hesapsız buluşmaların lekesi damlar. Yanaklarımızdaki gülücüklerin kırgın saatleri öfkeyle çarpınca, yanık göğsümüzün perdeleri ışıkları kapar. Dil kendine döner ardından, bedenden dökülen sular coşkuyu karşılar. Titrek bir alevdir aşk, ürkek çığlıklarla terden ıslanmış bir geceyi sarmalar. Özlem dedikleri şey, dudakları kemiren kan emici bir diş izi olarak yüreği sarar.
Ruhunun sızıntılarıyla ıslat yeniden saatleri. Kavuşmaya ayarlı gelgitlerin uçurumlarından kahkahalarınla geç. Damağınla kavra yatağındaki bildik devrilişleri. Kalın çizgilerle çoğalsın güç, saçlarındaki yangınlara yeniden sular dök. Ellerin kaygan gövdenin ıssızlarında dolaşsın, aldırma geçen ana. An dedikleri seni gerçeğe iten güç, çek yaşamı içine, dal şarkıların en neşelisine ve çöz göğsünün asi düğmelerini, aşkın badesini kana kana iç.
Yele verince terli göğsümüzü, en derin nefeslerle sarmalarız bizi yakan güneşi. Yankılarla bekleyiş sözlerini dinlediğimiz anlarda gülücükler yerleşir usumuza, derin iç çekişlerle kaçak türküleri sinemize dolarız. Her duman kendi dağını sever, her gözyaşı yorgun bir damladır ve yanakta tozunu bırakarak çöllere düşer. Denizlerin karnı büyüktür bu yüzden, ağlayışların çoğul ırmaklarını er geç kendine çeker.
Denizin fısıltısını taşır dalga kıyıya. Köpük çarpınca sevdasını bırakır kayaya. Özlemin kumsallarına aşkın tırnakları değer, çakıl hışırtılı bir senfoniyle kırgınken geceye. Ay iner ardından suya, kırmızı bir düş topunca nazlanır yıldız yağmurlarına. Gül dalda üşür, limanda bir adam aşkı düşünür. Bir martı dalar izlediği mavi sulara, su ışıltıyla gülüşür, gagada çırpınır sevdalı balık, gökyüzünün gizemini korkulu gözleriyle son nefeste avcısıyla bölüşür.
Yorgun ruhumun uyuşuk damarlarına sesini sürerek efsunlu bir masalın döşeğine atardın beni. Kaygılı fısıltılarının rüzgârı çarpardı, yüreğime dudaklarını bastırdığında. Issız caddelerin sahibiyken köpekler, sen içimde danslara soyunan sevdalı bir yosma olurdun. Ellerin önce düğmelerimi sökerdi, ardından ıslak bir dil sancılı bedenimi gezerdi. Yalın bir ateşin aleviyle uyanırdım. Gözlerin içime yağdıkça sarsılır, sana yakalanan bir av olurdum.
Ben azgın dalgalarını yüreğimin kulaçlarıyla aşarken, sen yokluğumun gücüyle avuçla en doyumsuz düşlerin sarmalını. Ne dün, ne de bugünü getirme aklına, yaşamak dediğin dudakta kalan bir denizin tuzudur aslında ve bir dokunuşla dökülür geldiği yollara. Göğsündeki ışıltılara güneş sokulunca, terini rüzgâr kurutunca bakarsın uzaklara. Biten bir günün hüznü çöker gönlüne gül bakışlım, tutunursun yeniden umutların yakasına. Mutluluk, üç boyutlu bir filmdir, izledikçe yaşar, aşkı yaşadıkça hayatta kalırsın, unutma…
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Akıp giden bir yaşamın saçaklarından geriye sadece tortu kalınca
Yıldızlara uzanan ellerimize de bir gün karıncalar üşüşecek nasılsa
Hesapsız yalnızlığımızın şiirleri tükenecek, denizlerimiz kuruyunca
Titrek bir aleve dönüşecek gülüm aşk, unutuluşun şarkıları çaldıkça .///baştan sona sürükleyeci .doyurdu. halis bir tercübenin ustalığını aksettirmiş şair bundan iyisi can sağlığı aşk budur işte ,,