- 1090 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU İNSANI
ANADOLU İNSANI
1992 yılında ,Ramazan Bayramını, kızımız ve damadımızla geçirmek üzere Mersine gitmeye karar verdik.Kırk yılık ahbabımız olan Halide ablamız da bizimle beraber gelecekti.
İstanbul’dan, sabahın erken saatinde ,hareket ettik.Bir gece Ankara’da ablamlar da kalacak, ertesi günü,sabahtan, Ankara’da açık öğretimde okuyan torunumuzu da alarak , Mersine hareket edecektik. Nitekim öyle de yaptık.
Arabayı torunumuz kullanıyordu ki çok iyi sürücüydü.
Aksaray’ı aşağı, yukarı 25 km. geçmiştik ki arabadan acayip sesler gelmeye başladı. Ve neticede araba kendiliğinden durdu. Arabadan indik, motor kaputunu açtık, orasını, burasını kontrol ettik, yapılacak bir şey yoktu. Allah’tan, yeni teşekkül etmekte olan bir benzin istasyonuna yakındık.Oradan, tavsiye üzerine, sanayi çarşısına telefon ettik.Yirmi dakika sonra iki delikanlı çıkageldi. Arabayı kontrol edip çalıştırmaya uğraştılar.Nafileydi.Sanayi çarşısına götürmekten başka çare yoktu. Kendi arabalarıyla, bizde içinde olduğumuz halde, bizimkini çekerek, götürdüler ve küçük bir atölyenin önünde durduk.Burası oldukça büyük bir sanayi çarşısı idi.
Motor kaputu açıldı, vidalar, cıvatalar söküldü ve piston başının parçalandığı anlaşıldı. Bu ihtimallerin en kötüsüydü. Çok parça değişecek, yani motor rektifiye edilecekti. Dolayısıyla,bugün bayram olduğuna göre iş bayram ertesine kalacaktı! Öyle diyorlardı. Küçük ustalara durumumuzu anlattık.Böyle özel bir günde ne otellerde yer, ne de otobüslerde bilet bulabilirdik. Ayrıca bu mübarek günde yolda kalana yardım dinimiz icabıydı ve sevaptı.
İki genç usta yardımcısı, ki esas usta yoktu, ameliyat olmuş, şimdi evinde yatıyordu, birbirlerine baktılar. Karar olumluydu.Ancak, 50 m uzakta olan, parçacı dükkanı ile rektifiye atölyesi ,onarım ve tamir süresince açık kalmalıydı. Bunu sağlamak ise bize düşüyordu.
Bugün arifeydi, kabirleri ziyaret etmek adetti. Öyle ezanı okunmuştu. Çoğu esnaf iftar için dükkanını erken kapamıştı. Buna rağmen, parçacı da rektifiye atölyesi ustaları da ricamızı kabul etmişlerdi.
Motor dağılıp, yüzlerce parça tezgah üzerine yayılırken, biz meraklı bakışlarımızla devamlı yanlarındaydık ve bu parçaları nasıl toplayıp gereken yerlere takacakları konusunda endişeliydik. En çok endişelenen ve telaşlanan da Halide abla idi. Çünkü Latif 17, Ercan ise 14 yaşındaydı. Üstelik Onlar da bizim gibi oruçluydular.
Atölye sahibi, baba İsmet bey de evden gelip bize ilgi gösterdi. Almanya’da on yıl kalmış, adet, anane ve ahlak yönünden çocuklarını korumak için, erken dönüş yapmıştı. Bizi ısrarla ,evine, iftara davet etti. Gidemediğimiz için de bayağı üzüldü.
İki genç, akşam ezanı okununca oruçlarını suyla bozdular. Bir ara çarşıya giderek yaptırdığım pide ikramımızı kabul edip hem yediler , hem de çalışmaya devam ettiler. Öyle sabır ve gayretle çalıştılar ki, gece saat onbirde arabayı test edip bize teslim ettikleri zaman, takdirlerimiz ve hayretimizi gizleyemedik Ustalıkları bir yana, hepsinin ilgi , güler yüz ve candan davranışları gözlerimizi yaşartmıştı.
Düşündük de! Burası,” kozmopolit”, İstanbul değil, Anadolu’ydu ve Anadolu yaşıyordu. İşte, Anadolu insanının asıl özelliği buydu!
anasayfa