PENTİMENTO
En son markete girip bir şeyler araklamaya çalışırken, marketteki çalışanın fark etmesiyle kaçmaya başladığımı hatırlıyorum. Koşup sokağı dönerken sol bacağımda bir yanma hissediyor ve gerisini hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde ise bir odada tek kişilik bir yatakta uyanıyorum. Bileğime bir bileklik geçirilmiş, üzerinde bir numara var 14569… Yataktan hafifçe doğrulmaya çalıştığımda baş dönmesi, halsizlik hissediyorum.
Saatin durduğunu görünce “Çöplükte bulunan saat bu kadar harika olurdu” diye söyleniyorum. Öğlen vakti gibi. Kaç saattir uyuyorum hiçbir fikrim yok.
Odanın mavi camından boğucu, koyu mavi bir ışık süzülüyor.
Şu sefil ömrümde kaldığım en şık oda da diyebiliriz.
Biraz kendimi toparlayıp pencere kenarına kadar gidiyorum. Çok katlı bir bina burası. Şehrin ortasında, aylak aylak dolaşıp, bira sigara parası bulabilmek için gezindiğim ve belki defalarca yanından geçtiğim bir binanın içindeyim.
Burası bir hapishaneye benzemiyordu işin iyi tarafı. En azından yine hırsızlıktan hapsi boylamamışım.
Yorgun hissediyorum ama aynı zamanda garip bir gevşeme var üzerimde, kafam güzel yani. Koluma bir iğne yapılmış. “Uyuşturucu mu verdiler lan bana” diyorum içimden…
Kendimi yatağa bırakıyorum aynı anda kapı açılıyor. İçeriye kısacık kesilmiş siyah saçlı, iri gözlü, uzun ince bir kadın ve iri yarı bir adam giriyor. Kadının üzerinde siyah , mini etekli bir takım var.
Ayağa kalkıp kadına doğru yürüyorum. Adam beni tutuyor.
“Beni neden buraya getirdiniz? Sadece açtım bir şeyler çaldım. Polis misiniz kimsiniz söyleyin?”
Kadın beni hiç duymamış gibi…
“Umarım iyi uyumuştursunuz, merhaba” diyor.
“Lanet olası bırak kolumu, siz polis falan değilsiniz, nerede olduğumu bilmek istiyorum”
“Sakın ol . Birbirimize yardım edeceğiz sadece. Bizim sana senin de bize ihtiyacın var” diyor.
Adama bir kafa işareti yapıyor. Adam dirseğimden büktüğü kolumu iterek:
“Hadi yürü” diyor.
Kapıyı açıp dışarı çıkıyoruz. Birbirine uzanan koridorlar boyunca kadın önde, ben ve iri yarı adam arkada yürüyoruz. Koridor boyunca bir sürü kişi görüyorum. Herkes, zorla götürülüşümü kanıksıyor gibi. Duvarlar ve yerler beyaz. Duvarlarda yer yer tablolar asılı. Koridorların birbirini keserek birleştiği yerlerde üniformalı görevliler var.
Asansörle zemin kata iniyoruz. Kapıdaki görevli bize kapıyı açıp geri çekiliyor.
O sırada beyaz önlüklü bir adam önümüzde yürüyen kadına:
“ Cathi, bak sana şahane bir şey göstereceğim” deyip yere indirmiş olduğu tabloyu bize doğru çeviriyor.
Demek ismi buymuş “Cathi”…
Kadın yaklaşıp resme dokunurken adam heyecanla:
“Ressamı tanınmış biri değil, bir antikacıdan aldım onu. Biraz eski bir tablo, nasıl buldun?”
“Bu tablonun üzerinde oynanmış. Eski boya saydamlaşıp çatlamış, alttan eski boya görülüyor yer yer, bir tür alttaki resmi bozan kalitesiz bir pentimento yapılmış, yani resim bana kalırsa bozulmuş, yine fiyasko Hector ” deyip gülümsüyor kadın.
Adam hayal kırıklığına uğramış gibi tabloyu kendine çevirip tekrar bakıyor.
Kadın göz ucuyla beni ona göstererek:
“Neyse, bir dahaki sefere belki” diyor ve ayrılıyoruz.
…
Sessizliği ben bozup tekrar soruyorum onlara belki bu sefer bir cevap alırım umuduyla.
“Beni nereye götürüyorsunuz?”
“Birazdan göreceksin” diyor kadın arkasına dönüp bakmadan.
Kocaman bir laboratuvara giriyoruz. Üç tüp dolusu kanım alınıyor, ardı sıra bir sürü tetkik ve tahlil yapılıyor. Neden yapıldığını bilmediğim bir sürü sağlık kontrolü.
Her an başımda duran adamlar yüzünden ne itiraz edebiliyor ne de buradan kaçabiliyorum. Epey bir süre sonra beni tekrar odama götürmeye davrandıklarını anlayınca kadına bağırıyorum:
“Beni ne zaman bırakacaksınız söyleyin, artık!”
“Sonuçlar belli olsun ona göre bırakılıp bırakılmayacağına karar verilecek ” diyor sanki çok doğal bir şey söyler havada.
Kendimi küçük bir fare gibi hissediyorum.
Aynı adam arkamda, gidiş yolunu adımlarken, koridorun köşelerine yerleştirilmiş kameraları fark ediyorum ve buradan kaçabilmenin imkansızlığını…
Nun
YORUMLAR
Koridorda yürürken kendisiyle benzer kaderi paylaşan insanların, zoraki götürülmeye rutin bir olay gibi bakmaları uzun bir süre orada kalacağını kanıtlıyor gibi. Yapılan bu deneylerin amacını anlayabilmek için ikinci yazını beklemek zorunda gibiyiz sanki, yeni yayılmaya başlamış ölümcül bir virüs için panzehir araştırması mı yoksa halk kahramanı yaratabilmek için yapılan genetik inceleme mi?
Kesin olan şu ki, ya masonların ya da Amerika'nın dümenidir bu :P
Sanırım adam organ mafyasının eline düşmüş...
Dizi yazı mı anlayamadım.
Ama ilgimi çekti doğrusu.
Kadir Tozlu
O qué
Bakalım kimlerin eline duşmuş kahramanımız:)
Saygılarımla
sevculu, Agatha yine cüzel yazmuşsun..
yalnuz penum anlamaduğum , niçun
Kadun peni hiç duymamuş gibi yapup, turşuyu soriyi ve
“Umarım iyi uyumuştursunuz, tanışma zamanı geldi ” diyor. :))
--
gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğime yemin ederim ki
yine çok çabuk bittii...
sevgi ve saygıyla..
O qué
Bunu iltifat kabul ediyorum.
Ne neşeli bir yorum , okuyan herkesi neşelendirir kesinlikle.
Teşekkür ediyorum.
Şu doktorun duymamasına gelince, sanki buradaki doktorlar bizi duyuyorlar mı?
Demek ki orada da durum aynıymış:)
Galiba sosyal mesaj veriyorum şu anda:))
Sevgiler, Saygılar..
Sevgili Sinem
Bu yazıyı burada bırakırsan sadece kabus türünden bir rüya olarak kalır. Ya da bir eserin doğum sancıları. Devam edersen tamamen kendin istediğin için devem et bence. Canın yazmak istemezse de kendini yazmak mecburiyetinde hissetme...Kısacası yine gençlerin tabiriyle söyleleyim: kafana göre takıl.
Selam ve sevgilerimle.
O qué
Vakit ve yazma isteği bulursam kesinlikle devamını yazacağım..
Saygılarımla
Sevgili Sinem,
İnsan yapısı , içinde yaşattığı her eylemin karşılığını ,ya suç , ya da ceza olarak görür. Kaçarken yakalanan , kendisinin suç işlediğine inanan , hasta veya yaralı şahıs da , önce hapiste miyim diye düşünüyor. Haklı da, ona göre, bir hırsızlığa karıştı ve karşısında polisleri bulmayı hayal ediyordu. Hapishanede olmadığını anlayınca ,şaşırdı, gelenlerin polis olmadığını gördüğünde de, aynı şaşkınlıkla tepki verdi. Hepimizin gizlediği , iç dünyamızın kusurlarını bazen durup dururken hatalar yapıp ,ortaya dökmemizin de sebebi, bu değil midir ?
Güzel yazınızın, bir devamı olacak gibi düşünüyorum. Mutlaka olmalı ki, bu adam kim di? Suçu neydi? Orası neresiydi? O kadın ve erkek neden aralarında , o görüşmeyi yaptılar? Bu soruların cevabını doğru verebilelim.
Teşekkür ve saygılarımla.
O qué
Ama söz vermiyorum onu da diyeyim:)
Selamlar, Saygılar
Suç mu değil mi? Suç kabul edildiğini bildiğimiz bir çok şey, bazen insanın masumiyetini en güzel sergileyen bir resimdir.Bazen haklı bir isyanın onurunu taşır suça uzanmak,karanlığa çakılan bir kibrittir eylem.Vicdanın huzurla raksını bozansa,bir suça uzanmak değil,gayenin gerektiği yerlere varması ve atılan okun hedefini vurmasına rağmen,gözlüklerin ardından farkedilememesidir ve asıl esareti ruhların burada başlar..Sınırlarını ne kadar genişletirsen genişlet, tükenişinin önüne geçmeye gücün yetmez...devran döner ve sen gölge oyununda hayalinin ellerine düşmüş hissedersin kendini...Saygı ve selamlarımla,çok güzeldi...
O qué
Saygı ve selamlar
mehmet abdırgan
Öyküyü bildim ama kahramanları bilemedim, iyi mi:))
Ne yapayım, sana blöf yapmaktan başka çare bırakmıyorsun ki adama. İşte böyle yazdırırlar.
Profesyonelce bir kurgu, akıcı bir anlatım, film tadında bir okuyuş...
Kutluyorum "canım yazarım"
Sevgiler.
O qué
Ama yine de sahiden biliyor olabilir mi diye geçirmedim desem :)
Ama nasıl ya nasıl bilebilir ki dedim:D
Canım yazarım , çok teşekkür ederim...
Sevgimle daim
Aynur Engindeniz
Kursa gidiyorum. Büyücülük ve Müneccimlik kursuna. Halk eğitime açmışlar bu yıl:)) Kontenjan dolduramadı hoca. Kızcağız bizim aşağı mahhalleden. Aslında Fizik örtmeni ama tayini çıkmayınca, ne yapsın. Dedim gideyim de mevcudu doldursun bari:)) Hem iki ilim irfan tahsil ederim fena mı?
Aha da ayak üstü öyküleme diye buna derim ben:)
Seni seviyorum küçük dev yazarım.
O qué
Sen diyosan doğrudur:)
Ama senden korktum ben , var bir mistik durumlar :o
Ayak üstü öykülenme:))
iyi ki diyorum iyi ki buraya üye olup seni tanımak , okumak imkanı bulmuşum.
Ya nasıl güzel bir tabirdir bu ...
Peygamerimizin bir hadisi var hani.. "Birinin size duygularını öğrenmek istersenin o kişiye olan duygularınızı bir yoklayın" manasında bir hadisti. Ve kesinlikle doğru :)
ilk kez okuyorum sizi...
duru ve yalın anlatım her daim hoşuma gitmiştir..
dolayısıyla sıkılmadan ve merak ile okudum öyküyü..
doğrusu devamını merak ediyorum..
emeğinize sağlık.
tebrikler..
selamlar..
O qué
Selamlar, sevgiler...
Kobay mı olacak yoksaaa!
:)
Ya hep bir polis emaresi var yazılarında...
Değişikti sevgiler...
O qué
Açık konuşur musun lütfen?
:D şaka yapıyorum şaka:)))
Aslında kesinlikle haklısın polis olmasada ismi oluyor sanki .
Nasıl korkuyosam ben polislerden artık :))
Sevgilerimle..
(( Seçil Nimet ))
Eller yukarı, öyküler dışarı o vakit !!!
Yoksaaaaaaaa, beng beng...
Yok olmadı!
Yoıksaaaaaaa; dikşıııııııııyn dükşııııynnnn... :)
Sinem merhaba canım,
Öykünü okurken aklıma direk Adam FAWER'ın Empati kitabı geldi nedense. Senden de öyle ilginç bir öykü bekliyorum :)
Hadi bakalım nereye varacak sonu, bekliyorum :)
Sevgiler..
O qué
Güzel yorumun ve ziyaretin için...
Sevgimle hepp
Sürükleyici güzel anlatım...
Melankolik bir kızın hikâyesi...
Hikâyenin başlığı da ilgi çekici...
Keş hırsız bir kızın ibretlik aktarımları okuyucuyu bağlıyor kendine...
Tebriklerimle sayın yazarım...
O qué
Saygılarım daim
Geçen gün sizi tanıyamadığım için özür dilerim ama kabahat sizde, Nun yazmıyordu ki hiç bir yerde:)Affedin...asla unutmayacağım kalitede bir kalemsiniz. İfade ve hayal gücünüze hep hayranlık beslemişimdir. Şimdi ve yeniden...alice harikalar diyarında mı ne?Süperdi....:)Tebrikler
O qué
Artık dönsenizde yeni yazılarıyla biz de okumaktanu keyif aldığımız bir yazarı okumaya başlayabilsek tekrar diyorum.
Çok teşekkür ederim yine bu şahane ve ötesi yorum için..
Ve hiç pes etmeden hep diyeceğim!!
Hadi yazarım yorumlarınızdan sonra yazılarınızla görmek istiyoruz sizi!
Saygılarımla