- 595 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Deniz, İki Su
Sen mi geldin? Yorgunsun? Ne oldu?
Henüz eve yeni gelmişti. Ardı ardına gelen soruları düşünmek bile sıkıcı ve yorucu olduğundan. Sadece ‘‘EVET’’demekle yetindi. Genç yardımcısı onu bu haliyle o güne kadar görmemişti. Şaşkın halde tekrar soru sormaya yeltendi ki yemekle uğraştığından, ‘‘ Nasıl olsa sofrada konuşur’’ düşüncesiyle bir şey söyleme gereksimi duymadı. Pek düşündüğü gibi de olmadı. Kaptan Cousteau(Kusto) hemen elbiseleriyle Duş alıp ıslak, ıslak yatağına uzanıp yatmıştı. İlk defa böyle görüyordu ve sanırım içkiliydi. Hep kendini onun gibi Dünyaca ünlü bir bilim adamı ve denizci olarak hayal etmiş. Zaten hayatta ki tek ve en büyük hayalide buydu. Ondan dolayı küçük yaştan beri Kaptanın yanında onun bir kardeşi gibi hep beraber yaşama tutunmuş. Tüm sıkıntıları, mutlulukları ve sorunları beraber yaşayıp, beraber üstesinden gelmişlerdi.
Kaptan Cousteau henüz yatmamış, sanki iç muhasebesi yapıyor gibiydi. Ne olmuştu ona. Canını hiç öyle sıkkın görmemişti. Ters giden bir şeyler olmalıydı.
‘‘Aman tanrım! Ne oluyor! Şimdide kendi kendine mi konuşuyor yoksa’’dedi.
Kaptanın şu cümleleri, onu daha da korkutmuş.
‘‘İki deniz ve iki su, karışmayan iki denizin suları, Tanrım Kafamı allak bullak eden bu tez,’’
Neden şimdi öyle demişti ki. Yoksa yeni bir araştırmamı, Ama her şeye rağmen Kaptan Cousteau’ya güveni sonsuzdu. Onun güveni hem onun zekiliğinden hem de kiliseye bağlılığından geliyordu. Kaptan Cousteau sanırım yorgun beynine çok yüklenmiş olmalı ki; beyninin düşünme yeteneğinin yavaş, yavaş azaldığını hissetmesi sonucu, devreleri hemen kendini kapattı ve dinlenme moduna zorunlu olarak geçti ve uyudu…
***
Nihayet sabah oldu, genç yardımcı kahvaltıyı hazırladıktan sonra Kaptan Cousteau’yu çağırmak için odasına gittiğinde gördüğü manzara karşısında dehşete kapıldı… Kaptan yatağında değildi. Sabah, sabah nerede olabilirdi ki. Evin her odasına baktı, Kaptan ortalıkta görünmüyordu. Beyin hücreleri, düşünme evreleri, Tanıma ve tanıtma fonksiyonları sanki o an için durmuştu. Kapının üst üste çalmasını bile fark etmemişti. Kapı hızlıca çalınmaya devam ediyordu. O an kapının çalınmasını fark etti. Pencereden Kaptan Cousteau’nun elbisesini tanıyınca nefesini kontrol etti, heyecanı yavaş, yavaş dindi ve rahatladı.
Kapıyı açtı Kaptanın elinde kitaplar vardı. En üstünde ise saygıyla tuttuğu ve o güne kadar hiç görmediği altına benzer bir kaplama içerisine konulmuş bir kitap veya kitabe olmalıydı… Merak ettiği her tarafından belliydi. Kaptana soru sormak istercesine baktı ama Kaptanın derdi başkaydı. Soru soramadı. Hemen çalışma odasına kuruldu ve çalışmalarına başladı…
***
Yaklaşık aradan 5–6 saat geçmişti ki, kaptanda hiç ses seda yoktu. Artık korkmaya başlamıştı, endişeleniyordu Kaptana nelerin olduğunu bilmek istiyordu. Artık girip Kaptana hesap soracaktı ki birden…
‘‘Evet, Evet buldum, işte buldum’’Diye bağırdığını duydu. Kaptan hemen heyecanla odasından dışarıya çıkıp bir sigara yaktı, biraz hava alıp geri geleceğini söyledi.
Genç, kaptanın olmayışından faydalanıp odasına girdi. Masasının üzerinde onca kitap’a rağmen ismi Fransızca ‘‘KURAN-I KERİM’’ yazan kitabı açık ve üzerinde bir şeyler yazılıp çizildiğini gördü.
Kendiside dikkatlice inceledi.
Kiliseye bağlı bir dindardı genç, Dinine ve kiliseye sadık. Kuran hakkında Kulaktan dolma çok, ama yanlış bilgilere sahip. Bu kulaktan dolma bilgilerin başında Kuran ‘‘Geriliğin sembolü!’’Çamuruydu. Kedisinin Denizcilik ve Coğrafya hakkında adeta ihtisas yapmış olması onun Kuran hakkındaki düşüncelerini kötü etkiliyordu. Tabi hiç Kuran’ı okumamasına rağmen…
Açık olan sayfaya gözü takıldı birden. RAHMAN suresi vardı.19–20 ayetlerinin altı çiziliydi. İyice baktı ve adeta kanı dondu, yüzü sapsarı olmakla yetmemiş, yerine çivi gibi çakılıp kalmıştı. Nerdeyse kalbi duracaktı. Ayeti birde sesli okudu;
‘‘Yüce ALLAH; iki denizi kavuşmaları için Salı vermiştir. Aralarında bir engel
Vardır, Kavuşmuyorlar.’’
Bu ayet, onun gözünde ki Kuran anlayışını bütünüyle yıkmış hatta yıkmakla yetmeyip. Kafasındaki bütün kirli, tozlu, dumanlı, sisli ve yalan, yanlış edinmiş bilgileri, çürütülmüş bir tez hükmüne sokmuştu. Çünkü kendisi kaptandan denizcilik hakkında epey bilgi almış ve ihtisas(uzmanlık) yapmıştı.
Kaptanı etrafında fark edince kendine geldi. Kendi iç muhasebesini yapmak için, hiç bir şey söylemeden dışarı çıktı, denizin karşısına dikilip, durdu ve şöyle mırıldandı.
‘‘Eyer bu doğruysa, O çok yücedir her şeye kadirdir.’’
Kaptan, yardımcısına seslenerek
‘‘ Haydi, gidiyoruz’’Dedi.
Ünlü Fransız bilim adamı Kaptan Cousteau ile genç yardımcısı gemiye binip denizde yol almaya başladılar…
***
Cebeli Tarık boğazına gelmişlerdi. Burada bir şeylerin Fizik kurallarına karşı koyulduğunun farkındaydı. Düşündüğü gibide olmuştu zaten.
‘‘Cebeli Tarık boğazının güney yakasında (FAS) ve kuzey yakasında (İSPANYA) deniz dibinde akıl almaz tatlı sular fışkırmaktadır. Her iki kıyının dibinden birbirine doğru 45 derecelik açılar halinde fışkıran bu dev su kanalları, tarağın dişleri gibi karşılıklı bir baraj yapmaktadır. Bu nedenle, ne Akdeniz Atlas Okyanusuna, ne de Okyanus Akdeniz’e karışmamaktadır’’.1
Kaptan hemen denize eğilip geminin sağ tarafından biraz su alıp içti. Diğer tarafa koşarak denizin sol tarafının suyundan da içti. Sonuç onun hayretler içinde kalmasına ve dehşete kapılmasına sebep oldu.
Bu gerçeği gördükten sonra bağırarak;
‘‘ Sen varsın. Seni buldum. Sen onların anlattıkları gibi değilsin. Sen Şanı yüce olansın, Teksin, Her şeye yetensin ve sen en güçlü olansın.’’dedi.
Ben hala bunun ne anlama geldiğini anlamadım ve kafam çok karıştığını sandım. Ama biraz düşündükten sonra yaşadıklarımızı bir, bir film şeridi gibi aklımın köşesinde geçirdiğimde bir puzzle(pazıl) oyununun taşları gibi yerli yerine oturduğunun kanısına vardım. O kendinden geçmiş bir şekilde eve gelip, kapanması. Kimselerle konuşmaması. Sanki her an bir arayış içinde olması. Ve tabi en önemlisi Bir bilimsel araştırma vesilesiyle Kurana rastlayıp onu incelemesi, bu incelemesi de onun hayatında bir kırılma noktası olmuş olması, bu değişimi en çokta beni etkilemesi…
Ve Kaptan ’a bakıp. Şöyle dedim;
‘‘Sen doğru söyledin. O ALLAH her şeye gücü mutlak yetendir…’
Kaptan Cousteau’nun arkadaşlarının söylediğine göre;
Kaptan Cousteau bu araştırmadan sonra Kuranın bu ayetini(RAHMAN 19–20) duyar, hayran kalır ve Müslüman olur.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.