24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
6705
Okunma
İzlediğim belgesel çok ilgimi çekti.
Artık günümüzde yavaş yavaş yok olan sobalar ve soba çevresindeki yaşamları anlatıyordu.
Her ne kadar kendi yaşamımda soba ile içli dışlı olmasamda , geçmişe ait benimde sobalı anılarım
vardı. Bunlar bir bir gözümün önünde canlandı
Neler yapardık? Neler değişti?
Küçüktüm, soba sadece benim için ısınma aracıydı. Her kış başında annemin söylenmelerini
hatırlıyorum. Yine kış geliyor, yine her taraf is olacak, kömür tozlarına bulaşacak derdi. Haklıydı da
öğretmendi kadıncağız, hem evde hem de okulda çalışmak, o dönemler için oldukça zordu. Okuldan
gelir gelmez sobayı yak, arkasından buz gibi mutfağa git yemeği yetiştir. Çocuklar okula gidiyor
onların çamaşırları bir an evvel kurusun diye sobanın üzerinde tellere çamaşırı as. Velhasıl kısa kış
günlerinde bir hayli koşturmaca.
Ama biz çocuklar için apayrı bir keyifti soba. Sobanın üzerindeki havalandırma kapağından yanan
ateşin büyüleyici raksını seyretmeyi hep sevdim.
İnsanoğlunun ateşe düşkünlüğü her dönemde kendini gösteriyor sanki.
Okuldan eve yağmurlu havalarda dönmüşsek ve eğer sobamızda yanar vaziyette bizi bekliyorsa, ilk
yaptığımız şey, üzerimizdekileri çıkarıp sobanın yanında bir sandalyeye asarak kurutmak olurdu. Bir
yandan ellerimizi ısıtır diğer yandan mutfaktan gelen yemek kokusu ile kendimizden geçerdik.
Tatil sabahları aile için gerçekten mükemmel geçen saatlerdi. Sürekli oturduğumuz oda her zaman
daha sıcaktı ve daha büyük bir soba ile ısıtılırdı. Biz çocukların yattığı oda da gaz sobası vardı. Geceden
geceye sadece odanın soğunu kırmak için kullanılırdı. Sabaha karşı oda iyice soğumuş olur. Uyanır
uyanmaz diğer odaya koşardık. Sobanın üzerinde kaynayan çayın sesi, sobada kızartılmış ekmeklerin
mis kokusu karşılardı bizi oda da.
Sobaya yakın bir yere konulmuştu yemek masamız. O zamanlar mutfakta yemek yemek gibi bir
lüksümüz yoktu. Hemen her şeyimizi bu oda da yapardık.
Sekiz ya da dokuz yaşıma kadar sobalı bir yaşamın içindeydim. Daha sonra kaloriferli eve geçtiğimizde
annem çok rahatlamıştı, belki bizlerde daha rahattık.
Ama
İşte amasını şimdi düşünebiliyorum. Sobanın o birleştirici yakınlığı sağlayıcı özelliği, kaloriferli
yaşamda yok. Herkes kendi odasında, bireysel yaşamlara geçtik.
Çoğu kişi sohbeti öldürüyor diye televizyonu suçlar, ama sohbeti öldüren ilk şeylerden birisi
kaloriferli, rahat yaşamlar oldu kanaatindeyim.
Sobadan kaloriferli yaşama geçmek bir sınıf atlamakmıydı, yoksa çağın güzel getirilerinden biri mi?
Elbet tartışılır
Getirdikleri kadar bir çok güzel şeyi de beraberinde götürdü kaloriferler.
Ne üzerinde kaynayan bir çaydanlık var, ne de kış günlerinin vazgeçilmez meyvelerinin portakal ve
mandalinanın soyulup kabuğu soba üzerinde yakılınca çıkardığı o büyüleyici kokusu.
Eminim sobalı evde oturan okurlar okudukları zaman gülümseyip biz hala o güzelliği yaşıyoruz
diyeceklerdir.
Bir sobanın yapımı ve eve giriş hikayesiydi bana bunları yazdıran.
Kaloriferli bir yaşamla kültürümüzün bir kısmınıda mı kaybediyoruz acaba?
Gülhun ERTİLAV