- 2118 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
CAN SUYUMA
CAN SUYUMA..
Biz üç arkadaştık.
Özlem, Şebnem ve ben…
Leyla…
***
Şebnem; gülen gözlerinin sessiz duruşuyla umutla hayata tutunmaya çalışırken, hain bir yaz gündönümünün sıcağında aniden devrilmişti. Asfalt yolun üzerinde öylece boylu boyunca uzanırken, gözlerinin gökyüzüne doğru bakar halde olduğu söylenmişti.
Saçının kana bulanmış tellerinde, oynaşan güneş dahi onun gençlini kıskanmıştır. Esen yel kirpiklerini havalandırmış, ortaya çıkan masmavi gözleri gökyüzünü imrendirmiş, bir müddet bulutlara küs kalmasına sebep olmuştur. Eminim.
Sonrasında, üzerinde durmamak için çırpınan gazete kâğıdının üstüne küçük taş parçacıkları sıkıştırmışlardır. Yel vurdukça kıpırdayan kâğıdın altında sıcak bedeni soğumaya yüz tutmuştur. Eminim.
Onu son kez, gazetenin üçüncü sayfasında görmüştüm. Gazete kâğıdının dışına taşmış, o ince uzun parmakları nerede olsa tanırdım. Emindim.
Nedense ağlamadım. Bomboş öylece uzun soluklarla baktım. Gazetedeki ellerine Sonra elim telefona uzandı. Otomatik olarak, tuşlara bakmadan numarayı çevirdim.
_ Alo!
_ Özlem!
_ Leyla!
_ Duydun mu?
_ Evet. Şimdi gördüm.
Özlem in sesi tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Ölümün ve kaybetmenin farkında lığına vardığımda, yay gibi gerili olan sinirlerim bir anda yumuşayıvermişti.
Babaanneme çok düşkündüm.
O öldüğünde bile, hiç o günkü kadar ağlamamıştım.
Şebnem için çok gözyaşı dökmüştüm.
Şebnem, çocukluğumun ve gençlik yıllarımın aşina yüzüydü. Artık bu dünyada olmadığını bilmek nasıl sancı veriyordu yüreğime. Yabancıydım bu duyguya. Hani hep bir ilkler vardır ya. İşte bu da onlardan biriydi benim için.
Şimdi ben kime dertlenecektim? Depresif ruh hallerimin iç döküntülerini kiminle paylaşacaktım.
Allah’ım sana çok şükür. Özlem, iyi ki sen varsın can suyum. İyi ki.
***
Özlem; can suyum güzel arkadaşım.
Son mektubun ile beraber gönderdiğin hediyelerin için bilmem sana nasıl teşekkür etmeliyim? Uzun zamandır, çizmek istediğim resim için gönderdiğin malzemeler şimdilik yeterli gelecek. Sonrasında, ihtiyacım olanları ben sana tekrar bildiririm.
Canım dün itibariyle artık benimde bir uyku arkadaşım oldu. Gönderdiğin pandaya nasılda sımsıkı sarılıp uyuyorum. Bir görsen. Hani sen bana derdin ya hep “Çocuk ruhlusun. “Diye. Nasılda doğru tespitler yaparsın, değil mi canım benim?
Hiç yanıldığını görmedim. Ama bir keresinde; lise son sınıfa giderken okulun en yakışıklı delikanlısını kimin ayarlayabileceği konusunda yanılmıştın da, hafta sonu sinema biletlerini sen almak zorunda kalmıştın. Nasılda seninle dalgamızı geçmiştik günlerce. Şebnem in yaptığı muziplikleri hatırlıyor musun? Az kaldı dövecektin garibimi araya ben girmeseydim.
Canımsın. Günlerin dolu dolu geçiyormuş. Senin adına sevinmeli miyim yoksa üzülmeli miyim bilemiyorum? Yeni görevin adına çok mutlu oldum. Bunu çoktandır hak ediyordun da, o hergele patronun görmemezlikken geliyordu. Ama bu kadar işin altından nasıl kalkacaksın diye senin adına üzülmüyor değilim. Hiç yoktan Sermin teyzenin teklifini kabul et de, ufaklıkla ilgilenmesi için daha fazla burnun havalarda gezme. Ne yapacaksın can suyum. Gökhan için annesinin kaprislerine katlanmak zorundasın. Ama ben senin ne kadar inatçı olduğunu bilmez miyim? Tıpkı bir keçi gibi…
Rahmetli validem ne derdi senin için. Hatırlıyor musun? ”Kızım sende Çerkez tohumu var.” Derdi de bu lafın üzerine biz kıkır kıkır gülerdik.
Ah keşke bir nebze senin gibi davranmayı becerebilseydim. En azından bazı durumlarda… Pasif olmak galiba ruhumun olmazsa olmazlarından... Her şeye karşı kabullenme davranışları sergilemek, her yaşanılana eyvallah demek. Belki de bu bir tür, yaşamdan kaçmak… Belki de ben, her seferinde kolay olanı seçiyorum. Kim bilir?
Hafta içi tedavi gurubunda sergilediğim davranışlar, guruba yeni katılan bir arkadaşın dikkatini çekmiş. Tedavi sonrasında bahçe gezintisinde bana yönelerek “Siz hep insanlara bakmadan mı konuşursunuz?” Diye sorunca birden afalladığımı hissettim. Şimdi sende sorgulayan bakışlar ile bana bakıyorsun değil mi? “ Ne cevap verdin?” Diye. Hiç. Sadece omuz silktim ve yürümeye devam ettim.
Özlem biliyor musun? Geçen gece üçümüzü rüyamda gördüm.
Sen her zaman ki gibi en çok sevdiğin o şifon beyaz elbiseni giymiştin. Çok güzeldin. Saçlarının rengini her zaman kıskanmıştım biliyorsun değil mi? Yine upuzun ve sırma gibiydiler. Bizim ile çok fazla alakan yok gibiydi. Ben Şebnem e dönük bir şeyler anlatmaya çalışıyordum. Üzerimde gri bir ceket ve upuzun siyah bir etek vardı. Kafama hani şu, çok komik görünen küçük tül şapkalardan birini takmıştım. Ellerimde siyah deri eldivenler takılıydı. Şebnem yemyeşildi. Baştan aşağıya yeşil… Üstelik o mavi gözleri dahi yeşildi. Saçları kısacık kesilmişti. Avuçlarının içimde saklı tuttuğu şeyi görmek için hamle yaptığımda bir iki adım geri gitti. Arkası dönük olduğu için ileriden gelen tren ile otobüs arası ne olduğu belli olmayan o acayip şeyin altında kalması an meselesi iken üzerine doğru atıldım. Avazım çıktığı kadar bağırdım, ama o beni duymadı. Çünkü sesim çıkmıyordu. Sonrasında her şey yeşil oldu. Arkamı döndüğümde sende yoktun. Şebnem öylece yatıyordu. Gözleri tekrar maviye dönmüştü.
Doktor bunun bir sanrı olduğunu söylüyor. Rüyadan çok bir sanrı... Beynimin içinde benimle beraber yaşayan birinin uydurdukları… Çoğu kez bunu önemsemiyorum. Yani doktorun söylediklerini... Biliyorum şimdi bana kızıp küfrediyorsun. Hakediyorum değil mi?
Canım benim. Biliyor musun? Geçen hafta en nihayetinde, kaldığım odamı değiştirdiler. İkinci katta kuzeye bakan odalardan ikinci olanına yerleştim. Odam ağaçlar ile dolu bahçeye bakıyor. Sabah çok erken saatte penceremi açıyorum ve minik serçelerin uyanışlarını seyrediyorum. Ne kadar küçük ve çelimsiz olduklarını gördükçe içim acıyor.
Dördüncü sınıftayken; sizin evin bahçesinde ölü bulduğumuz kuşu, kara üzüm asmasının dibine gömmüştük. Hatırladın mı? Üstelik ben birde mezarının başına belli olsun diye küçük bir odun parçası koyunca sen kahkahalar atarak “ Birde Fatiha okuyalım.” Demiştin. Biliyor musun? Sana belli etmemiştim ama ben içimden Fatiha’yı okumuştum. Üstüne üstelik ne zaman size gelsem, sana fark ettirmeden minik kuşun mezar ziyaretini eksik etmiyordum. Genelde sen Şebnem ile gardırobundaki kıyafetleri deneyip çıkarırken, ben hiç olmazsa işe yarar bir şeyler yapıyordum. Bana göre, bunu sizin bilmeniz demek bir yaz boyunca alaya alınmamam demekti.
Can suyum! Satırlarımı bahçede değil de odamda yazıyorum. Dışarıda acaip bir yağmur var. Bilirsin ne kadar çok severim ben yağmuru. Ve kapalı havaları…
Yağmurun her damlası yerdeki otların üzerine düşüp, kimisi yeşil dalların ucunda asılı kalıyorken kimisi kuru toprağın öz suyuna doğru yol alamaya çalışıyor. Gökyüzü tıpkı benim sevdiğim gibi. Gri tonunda. İlerde bir yerlerde çakan şimşek, damar halinde çizikler atıyor gök kubbeye. Işık yansıması pencereme düşüyor, ardından satırlarımın üzerine.
Of ne çok özledim seni! Doyasıya konuşabilmeyi. Ellerini tutup sıkıca sarılabilmeyi… Şu yağan yağmurun altında gezinmeyi... Ne çok isterdim.
Biliyorum henüz yeni geri döndün. Bu kadar işinin ve seyahatlerinin arasında benim içinde yer ayırıyorsun ya . Bunu bilmek bilsen ne harika bir duygu…
Biliyorum şimdi bana parmağını sallıyorsun, uzun ve sitemkâr bir şekilde. “ Kuzum Leyla sen yeter ki iste. Her şey daha güzel olabilir.” Diyorsun. Sesini duyar gibiyim. Bunu bende istiyorum. Acaba istiyor muyum? Uzun geçen zamanın ardından buraya aitmişim gibi geliyor bana. Dışarısı tekin değil gibi. Çıktığım an her şey eski haline dönecekmiş gibi geliyor. Bilemiyorum. Ürküyorum. Bilirsin ne çok korkak olduğumu.
Şu minik serçe kadar cesaretim yok. Bak onlar nasılda tek başlarına bu havada kanat çırpabiliyorlar.
Onlar adına mutluyum. Hiç yoktan.
Bak şu ileridekinin adı Özlem olsun. Pek cesur ve inatçı... Az ileride ağacın dalına konan ise Şebnem e benziyor. Sanki sürekli gülümsüyor gibi. Şen ve şakrak… Penceremin dibinde tir tir titreyen ise tıpkı benim gibi. Ürkek ve düşünceli…
Can arkadaşım. Sen bana bakma. Üzülme sakın bunları yazıyorum diye. Burada mutluyum ben. En azından, yıllardır elime almadığım fırçamı şimdi tutabiliyorum. Renkleri birbirine karıştırıp, tuvalin üzerinde özgürce raks ettirebiliyorum. Bu da bir şey değil mi?
Onca şeyden sonra?
Hem kim bilir? Belki bir gün tekrar sergi açabilirim. Duyar gibiyim dost sesini “Tabi ki Leyla neden olmasın.”
Neden olmasın can suyum değil mi? Neden olasın?
Doyasıya hasret ile gözlerinden öpüyorum. Ne olursun arayı fazla açma. Minik Arda ile Pınarı öp benim için.
Hep senin olan arkadaşın Leyla...
SEVİLAY DİLBER
YORUMLAR
Dördüncü sınıftayken; sizin evin bahçesinde ölü bulduğumuz kuşu, kara üzüm asmasının dibine gömmüştük. Hatırladın mı? Üstelik ben birde mezarının başına belli olsun diye küçük bir odun parçası koyunca sen kahkahalar atarak “ Birde Fatiha okuyalım.” Demiştin. Biliyor musun? Sana belli etmemiştim ama ben içimden Fatiha’yı okumuştum. Üstüne üstelik ne zaman size gelsem, sana fark ettirmeden minik kuşun mezar ziyaretini eksik etmiyordum. Genelde sen Şebnem ile gardırobundaki kıyafetleri deneyip çıkarırken, ben hiç olmazsa işe yarar bir şeyler yapıyordum. Bana göre, bunu sizin bilmeniz demek bir yaz boyunca alaya alınmamam demekti.
ŞİİR İÇİN UĞRAMIŞTIM SAYFANIZA..AMA YAZILARINIZA GÖZ ATTIM BOŞ DÖNMEMEKİÇİN..İYİKİ DE OKUMUŞUM..HERKES GİBİ ASLINDA YAZININ İÇİNDE BENDE KENDİMDEN VE YAŞANMIŞLIĞIMDAN KESİTLER BULDUM VE SONUNA KADAR OKUMA İHTİYACI DUYDUM..ÇOK SAMİMİ VE ZAMAN ZAMAN DA HÜZÜN SAĞANAKLARINA YAKALATAN BİR YAZIYDI..GÜZEL VEDE ANLAMLIYDI SONÇ OLARAK..KUTLUYORUM KALEMİ VEDE YÜREĞİ.
SEVİLAY DİLBER
sayfama hoşgeldiniz..
o kadar içten yazılmışki kendimi bırakmışım yazınızın seyrine ancak yazı bitince kendime geldim çok ustaca yazılmış mektupvari bir yazıydı kutlarım sizi emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
SEVİLAY DİLBER
sevgi ve selamlarımla..
sıhhatle kalınız..
Artık insanların birbirine mektup yazmadıkları, postacıların kapımızı ''Postaaa'' diye çalmadıkları günümüzde bir dosta yazılmış çok güzel satırlar okumak özel bir zevkti. Biraz uzun olsa da bir mektup almayalı, bir mektup okumayalı o kadar uzun zaman geçmişti ki bir solukta okudum bu mektubu. Sanki bana yazılmışçasına. Ve bana yazılmışçasına mutlu oldum içindeki hikaye her ne kadar can acıtıcı olsa da.
Kutlarım.
Selam ve saygılarımla.
SEVİLAY DİLBER
biliyorsunuz değilmi?
ayrıca okul yıllarımda en çok sevdğim ders tarihti.
asla kaçırmazdım.kantinde nöbetçi öğrenci olsam dahi. çok güzel bir tarih öğretmenimiz vardı.
onu hiç unutmuyorum. eminim sizi de unutmayan onca öğrencileriniz vardır..
hürmetle selamlıyorum..
Musibetleri benzer ama dayanma gücü çok farklı oluyor insanların. Ben de hayatımda böyle iki kişi sayabilir miyim diye düşündüm? Sayamadım.
Gerçekten hastane odasından yazılmış olduğunu hissettiren bir mektupla bitirmişsiniz. Hem hastane kokusu hem de zihni çok karışık ve ızdırabı büyük bir kadının kokusu satırlara sinmiş. (bir yerde Leyla ile Lale karışmış sadece, o kadar kusur kadı kızında da olur:)Elinize sağlık.
yazıda hayatımızdan pasajlar vardı....insanın çok arkadaşı oluyorda çok azda dostları oluyor.... heleki bu zamanda...kalem kabuk bağlamış bir yaranın etrafında dolanarak kaşımanın tarifsiz tadını veriyor gibi kadifemsi dokunuşlar...saygılar usta
SEVİLAY DİLBER
sizin yorumlarınızın bende ayrı bir yeri var..
selamlarımla..
Gerçeğe çok yakın olması, belki yazıyı daha güzelleştirmiş...
:(
Sevgiler ablacım, hürmetle..!
SEVİLAY DİLBER
güzel kardeşim selamlar..
Bende yıllar öncesine gittim ..Yaşar,Hüseyin,İbrahim..üç arkadaşımla yazınızın içinde yüzdüm..Dost yüregini seviyorum sizin ..Çok şey yazmak istiyorum..Ama yazmışsınız zaten.. Serçe duasını merhametinde de kalemin bereketi artsın Saygıyla ....
SEVİLAY DİLBER
allah razı olsun..
sevgili dost kalem..
selamlar..
İki tane Özlem'im var benim...
İkiside birbirinden güzel dost biliyor musun sevgil yazarım?
İçim burkularak okudum...
Sen veya Leyla farketmez nerde olursanız olun, yalnız değilsiniz...
Ben burdayım ve haberlerini bekliyorum, özellikle senin...
Güzel haberlerini, umutlu haberlerini...
Sevgiyle öpüyorum o güzel kafandan, sevgiyle...
Tebrikler bu güzel anı, mektup tarzı yazına...
SEVİLAY DİLBER
lakin şebnem ve özlem isimleri çocukluğumda beraber top koşturduğumuz iki güzel arkadaşımın sadece isimleri..
sevgli seçil..
gözleriniz hep gülsün..
ŞEBNEM'İN ANİ ÖLÜMÜ, ÖZLEMİN İŞİNDE TERFİ EDEREK GİTMESİ VE CAN DOSTLARINDAN UZAK OLMANIN TRAVMASINI YAŞAYAN LEYLA...LEYLANIN ÖZLEME YAZDIĞI MEKTUBUN UZUNLUĞU DA BU TRAVMALARIN ETKİSİ, ÇÜNKÜ O RUH HALİNDEKİ İNSAN ROMAN YAZIP DESARJ OLUR NEREDEYSE... KESİNLİKLE YAŞANMIŞ BİR ANEKDOT BU, SİZİN ÇEVRENİZDE DEĞİLSE BİLE HAYATIN İÇİNDE... BİRİNCİ BÖLÜM HARİKA... MEKTUPLU BÖLÜM O KADAR DEĞİL AMA O DA İYİ...SEVGİYLE KAL, KARDEŞİM...
SEVİLAY DİLBER
güzel yorumunuz her zaman iyi geliyor..
sevgili dost kalem selamlar..
Bazı insanlar asla kaliteli dost edinemezler. Belki de şans. Ama bazıları ölünceye kadar sürecek muhteşem dostluklar kurarlar. Ne güzeldir içini dökebileceğin bir can olması...Ailenin dışında bir dostun olması...
Sen de dostluğun her zerresini son derece naif bir dille güzel bir mektupla anlatmayı başarmışsın sevgili dostum.Çok beğendim. Dahası her kelime yüreğimde anlam buldu. İlk kaybedilen arkadaşla duygulandım. Sonra olaylar ve duygular ardarda geldi.
Kutluyorum güzel arkadaşım. Böyle sık yazman beni mutlu ediyor.
Sevgiler.
SEVİLAY DİLBER
güzel yorumunuz beni mutlu etti..
sizde daima mutlu kalın inşallah..
sevgilerimle..
karadenizin hırçın kadını..
Hastane hayatını anlatan güzel bir yazı örneği; insan hastanede yatarken neler düşünmüyor neler. En çok da sevdiklerini, yakın arkadaşlarını. Bir arkadaştan gelen bir kitap ne kadar değerli oluyor o an; senin boyalar gibi...
Güzel bir anlatım, duygu yoğun, sürükleyici.
Tebrikler Sevilay, sevgilerimle...
SEVİLAY DİLBER
selam ve dua ile...
SEVİLAY DİLBER
ellerinden öperim hürmetle..
sevgilerimle..
Yüzel ve hoş duygusal içli bir yazı okudum çok hotu yüreğinize sağlık sevgilerimle ,Bogazın kıyısından slm,
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER
SEVİLAY DİLBER
sevgilerimle..