ŞİİR NEDİR?
ŞİİR NEDİR?
Şiir (ar. si’r, fr. poésie, ing. poem), en eski edebiyat türüdür. Değişik sanat anlayışlarına bağlı olarak çeşitli tanımları yapılmış, şiirin tanımlanamayacağı da öne sürülmüştür. Yine de genelde, şiirin ritme ve imgeye dayanan, kendine özgü dili ve söyleyiş özelliğiyle estetik etkilenmeler yaratıcı bir söz sanatı olduğunda birleşilmektedir.
Türkçede şiir karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözcükler önerilmişse de hiç biri yaygınlaşamamıştır. Bugün koşuk, nazım karşılığı kullanılmaktadır. Ayrıca nazımla şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülemeyişi şiirle nazmın eşanlamlı sayılmasına yol açmış, giderek şiir «mevzuu ve mukaffa (ölçülü ve uyaklı) bir söz sanatı» olarak tanımlanmıştır. Günümüzde bu anlayış aşılmıştır. Nitekim şiirin doğuşunu, sanat olarak gelişimini açıklamaya çalışan aşağıdaki özet, bir bakıma şiirin ne olduğu konusunu da aydınlatmaktadır:
«İnsan, doğayı denetim altına almak için kullanmaya başladı araçlarını. Bunu başarmaya uğraşırken, doğanın, insan iradesinin dışında, kendi yasalarına göre yönetildiğini anladı... Zamanla doğadaki yasaların nesnel gerekliliğini tanıyarak onları kendi amaçları uğrunda kullanma gücünü elde etti. Bu yasaların kölesi olmaktan kurtulup onlara hükmetmeyi başardı, öte yandan doğal yasaların nesnel gerekliliğini anlıyamadığı sürece, çevresindeki dünyayı kendi isteğine kalmış bir hareketle değiştirebileceğini sandı. Büyünün temeli budur. Büyüyü, gerçek tekniğin eksiklerini tamamlayan, aldatıcı bir teknik olarak tanımlayabiliriz... Üretim çalışmaları topluca iken bir ezginin eşliği olmadan iş yapılamıyordu. Böylece konuşma, asıl üretim tekniğinin bir parçası olarak ortaya çıktı... Vahşilerin bugün bile yaptıkları yansılama (mimetic) dansları, buna örnektir... Böylece bütün dillerde iki konuşma biçimi olduğunu görürüz: Biri, insanların birbirleriyle bildirişmelerine yarayan bildiğimiz günlük konuşma; öbürü de toplu olarak törenlerde kullanılan, daha yoğun, olağan dışı, ritimli ve büyüsel olan şiirsel konuşma.
Şiir, bizi bulunduğumuz bir ruh halinden alıp başka bir ruh haline götürebilen her türlü düz veya düzenli yazıdır. Ses uyumu, vezin, kafiye gibi gü¬zellik öğeler ile süslenmiş olup güzel hayaller taşıyan sanatlı sözlerdir. Şiir, kelime yığınlarını sanata çevirebilme yeteneği de diyebiliriz.
Şiir, yığınlarca kelime grubundan damıtılarak elde edilmiş duygu birikimidir.
Şiir, kişisel duygulardan yola çıkarak evrensel duyguları yakalayabilme ve en güzel şekilde hissettirebilme sanatı demek te mümkün.
Şiir, duygularla kelimelerin büyülü bir dansı diyerek mistik bir yaklaşımla da ifade edilebilir.
Şiir, iç dünyadaki sevda uğruna yeri geldiğinde ölüme bile merhaba demektir.
Şiir, duygu deryasında yeni keşiflere yelken açmaktır.
Şiir, insanın duygularıyla yaptığı kavgaların, çekişmelerin kanlı gözyaşlarıdır.
Şiir, duygularda ki paradokstur.
Şiir, kısaca her şeydir ya da hiçbir şey.
Bir ba¬kıma şiiri tarif etmek güçtür. Çünkü şiir anlayışı herkese, her devre göre değişmektedir.
Konusuna göre şiir türleri:
1- Didaktik Şiir
2- Dramatik Şiir
3- Epik Şiir
4- Lirik Şiir
5- Pastoral Şiir
6- Satirik Şiir
7- Manzume
8- Soyut Şiir
9- Serbest Şiir
10- Biyografik Şiir
11- Lugatik Şiir
12- Mensur Şiir
13- Mani
14- Klasik Şiir
15- Modern Şiir
1- DİDAKTİK ŞİİR: Öğretici, amacı bilgi vermektir. Türk edebiyatında didaktik yapıtların ilk örnekleri olarak Turfan kazılarında bulunan Uygur metinlerini gösterebiliriz. Şiirlerin amacı yeni kabullenilen dinlerin ilkelerini öğretmektir. Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig, Edip Ahmet Atebetü’l-Hakayık’la türün en iyi örneklerini verirler. Orta Asya döneminde Ahmet Yasevi Hikmet’leri de didaktik yapıtlar arasına girer.
Türk edebiyatının Anadolu’daki gelişimi başlangıçta didaktik bir nitelik taşır. Özellikle Anadolu’ya gelen derviş’ler Tasavvufla beslenen ve kimi tarikatların ilkelerini yaymayı amaçlayan bir şiirin gelişmesine yol açarlar. . XIII. yüzyıl Anadolusu’nda yazılmış yapıtların hemen hepsi öğretici niteliktedir. Bunlar arasında en ünlü örnek olarak Mevlana’nın yapıtları gösterilebilir.
Osmanlı dönemi Türk edebiyatında dinsel ve tasavvufî amaçlarla yazılmış yapıtların didaktik bir nitelik taşıdıklarını söylemek yanlış olmaz. Ahmediyye, Muhammediyye gibi yapıtlar, Kabusname benzeri ahlak kitapları, Nabi’nin Hayriyye’si öğretici bir amaca dayanırlar.
2- DRAMATİK ŞİİR: Dramatik Şiir, acıklı ya da korkunç bir konuyu anlatan şiir; insanın gözünün önünde tiyatro gibi konuyu canlandırabilen şiir; opera için yazılan man¬zum dramlardaki şiir. Batı edebiyatında Corneille, Racine, Shakspeare; bizim edebiyatta Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Faruk Nafiz Çamlıbel dramatik şiirin en güzel örneklerini verirler.
3- EPİK ŞİİR: Epik kelimesi Yunanca kelime, konuşma, hikâye, şarkı, kahramanlık şiiri manasına gelen epos kelimesinden türemiştir. Batı edebiyatında başlıca örnek olarak İlyada ve Odise kabul edilir.
Epiğin çeşitli tarifleri yapılmıştır. Bunların hepsinde ortak olan noktalar şunlardır: Epik yahut destan manzum olarak yazılan uzun bir hikâyeye dayanır. Epik şiirin başka bir özelliği günlük hayatı aşmasıdır.
Genellikle zaman ve mekânda uzaklık epik şiirin bariz bir alâmeti olur. Bu uzaklık epik eserin malzemesinin serbest bir şekilde işlenmesini mümkün kılar.
Epikle ilgili nazariyede tabiatüstü varlıkların müdahalesine büyük yer verilir.
Epik azametin zirvesine yükseldiği Kaybolmuş cennet’te Âdem ile Havva hariç bütün karakterler tabiatüstü varlıklardır. Malzemeyi işleyişte şairin hürriyeti sınırlıdır, zira dinleyicisi hikâyeyi bilmektedir ve esasa ait değişikliklere karşı koyacaktır. Epik, geleneklik hikâyeciliğin gelişmiş şeklidir; gelişmesi boyunca, kahramanlar ve işleri, insanlar arasındaki şöhretlerini yüceltme gayesiyle seçilmiştir.
Epik şekil ayrıca son derece geleneklikdir; basmakalıp özellikleri bol bol kullanır.
Yahya Kemal’in Selimnâme’si epik şiirin bir örneği sayılabilir. Çok kısa olduğu halde, muhtevası ve tekniği itibariyle Tanpınar, Yahya Kemal’in İstanbul’u fetheden yeniçeriye gazel’ini «Türk epik şiirinin incisi» olarak niteler ve epik şiiri yukarda anlatılandan daha farklı bir şekilde yorumlar.
4- LİRİK ŞİİR: Lirik (yun. lyrikos, f. lyrique), duyguların coşkun bir dille anlatıldığı şiirlerin genel adıdır. Bireysel duyguların içten geldiği gibi, coşkulu, etkili bir dille anlatılmasına da lirizm denir.
Sıfat olarak «esin dolu, coşkun, içli bir dili bulunan» anlamlarında kullanılan lirik sözü, bu niteliği taşıyan düzyazı ürünleri de niteler. Aynı genellik lirizm için de söz konusudur.
Türk edebiyatında da âşık, ya da saz şairi adı verilen halk ozanları şiirlerini hâlâ sazla söylemektedirler.
Lirik şiirde toplumsal mutluluk ya da felâketlerden duyulan sevinç ya da acı gibi ortak duygular; ya da aşk, ayrılık, özlem, ölüm acısı, vb. gibi bireysel duygular anlatılır.
Lirik şiir dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür.
Türk edebiyatında da en çok kullanılan şiir türlerinden biri olmuş; Divan edebiyatında (Fuzuli, Nedim, vb.), Halk tasavvuf edebiyatında (Yunus Emre, vb.), din-dışı Halk edebiyatında (Karacaoğlan, vb.) ve yeni edebiyatta (Yahya Kemal, vb.) bu alanda büyük ozanlar yetişmiştir. (Cevdet Kudret).
5- PASTORAL ŞİİR: Pastoral (fr. Pastorale); kır, çoban hayatını, çıplak tabiat güzelliklerini tanıtıp sevdirmek gayesini taşıyan edebî eserlere denir. Şiir roman, hikâye, tiyatro, mektup, makale, seyahat; fıkra; hayrat; sohbet gibi edebî türlerin hepsi pastoral bir görüşle yazılabilir.
Batıda, pastoral şiirlerden doğrudan doğruya tabiat manzaralarını canlandıran idil; karşılıklı konuşma tarzında yazılan pastoral manzumelere eglog denilir.
6- SATİRİK ŞİİR: Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir.
7- MANZUME:
* Ölçülü ve uyaklı manzum parçalardır.
* Öğretici konular ve akılda kolay kalması istenen düşünceler bu nazım şekliyle yazılır.
* Estetik kaygı taşımazlar.
* Çağrışım yönü ve imgeleme zayıftır.
* Manzum hikâyeler birer manzumedir.
Manzume ve Şiir Arasındaki Ayırıcı Özellikler
("Sitem" ve "Küfe"yi dikkate alınız.)
* Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
* Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
* Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
* Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
* Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir.
8- SOYUT ŞİİR:
Ne kapalılıkla ne de anlamsız olmakla niteleyebileceğimiz bir türdür. Şair rahatça yazma isteği ile bu türe yönelebilir. Vurgular belirgin olup, arzu ettiği bir dünya sistemini aktarabilmektedir.
9- SERBEST ŞİİR:
Adından da belli olduğu gibi hece, kafiye v. ilkelere uymaksızın yazılan düzyazı türüdür.
10- BİYOGRAFİK ŞİİR:
Bir türlü biyografi de diyebileceğimiz türdür. Buradaki tek farklılık, kişiyi belli kalıplar içinde anlatmaktır. Kafiye ve uyaklar kullanılır. Bazen de hece ölçüsü kullanılmaktadır. Nesir de diyebiliriz.
11- LUGATİK ŞİİR:
Sözcük anlamı derin ifadeler içeren kelimelerin şiirsel anlatım türüdür. Ölçülerin yanında, kafiye, uyak ve hece kullanılmaktadır.
12- MENSUR ŞİİR:
Mensur şiir, duygu ve hayal dünyamızı etkileyebilecek bir konuyu, kısa ve çarpıcı bir şekilde, şiirin cümle yapısını ve ahengini koruyarak, şairane bir hava ile ölçü ve uyağa bağlı kalmadan anlatan edebî türdür. Bu türe “artistik nesir” de denir. Türk edebiyatında mensur şiire “mensure” adı verilmiştir. Servet-i Finuncular tarafından kullanılmıştır.
13- MANİ:
Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür. Arapça kökenli bir kelimedir. Anonim halk edebiyatında en küçük nazım biçimidir. Çoğunlukla yedi heceli dört dizelik bir bend’den meydana gelir. Dizleri 4-5-8-10-14 heceli kalıplarla söylenmiş maniler vardır. Birinci, ikinci dördüncü dizler birbiriyle kafiyeli, üçüncü dize serbesttir. Maniler çok çeşitlidir. En çok kullanılan düz ya da tam mani, kesik mani, cinaslı mani, yedekli mani ve artık manidir.
1- Düz Mani: Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çok kez cinassızdır.
2- Kesik Mani: Birinci dizesi yedi heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan manilerdir. Bu kesik dize sadece kafiyeyi hazırlar. Eğer meydan ve kahvehanelerde söylenen ve ilk dizeleri “aman aman” ünlemi ile doldurulan manilerse bunlara da İstanbul manisi adı verilir.
3- Cinaslı Mani: Kesik manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.
4- Yedekli Mani: Düz maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha ekleyerek söylenen manilerdir. Bu türde cinas kullanılmaz birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli maniye artık mani de denir.
5- Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır. Mani insanların hoş olarak ve olmayarak söyledikleri şeylerdir. Bir nevi bu türe atışma adı da verilebilir.
14- KLASİK ŞİİR:
Klasik şiir geleneği derinlemesine incelendiği zaman süslü, püslü yazılardan oluşan bir anlatım türü olarak karşımıza çıkıyor. Bu tür şiirler kendi dönemlerinde mutlaka kabul görüp, taraftar bulabilmiştir. Zamanla da mahzendeki bir şarap misali de değerli sayılmıştır. Klasik şiirin düşünce üretmediği ifade edilmiştir. Genellikle üretilmiş bir düşünceyi şiire döktüğü söylenebilir. Ayrıca klasik şiirde düşünce süresizdir, klasik şiirin tek süresi uygulamada kullandığı zorunlu süredir.
Klasik şiirde düşünce, sözü belirli bir kalıplara göre düzenleyen bir Nazım türüdür. Bu tür şiirler genellikle toplumsal olaylara ve gelişmelere göre yazılır.
15- MODERN ŞİİR:
Modern şiir genellikle imge ve biçime vurgu yapar. Modern şiirin en bariz belirginliği düşünce üretmesidir. Bu şiir türünde sözcükler bir tür biçimsel süre üretir. Bundan dolayı da düşünsel ya da duygusal yoğunluk çıkar.
Modern şiirlerde sözler düşünceyi üretiyor demek daha mantıklı bir açıklama olacaktır.
Modern şiirdeki sözün gücü şiirde doruk noktasına kadar yükselebilir. Klasik şiirle kıyaslandığı zaman da modern şiirler çoğunlukla bireysel duygu ve düşünceleri barındırır.
Modern şiirde dili, farklı anlamlar yükleyerek kullanan şairlere rastlamak mümkündür. Bu da demek oluyor ki, o şiir bireysel olup bir kişiye hitap ediyor.
Şiiri oluşturan öğeler:
Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
Nazım Birimi: Şiiri oluşturan mısra kümelerine nazım birimi denir. Dörtlük, bend, beyit...
Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
Hece ölçüsü; Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu yerlere “durak” denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.
Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
Serbest ölçü: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz.
Şiirde Ahenk
Şiirde ahengi sağlayan öğeler şunlardır:
- Ölçü (Hece Ölçüsü, Aruz Ölçüsü)
- Uyak/Redif/İç uyak
- Aliterasyon
- Asonans
- Ses akışı
- Vurgu ve tonlama (Söyleyiş tarzı)
AHENK UNSURLARI
1. Şiirde şekil ve muhtevanın ideal uyumudur.
2. Dizeleri oluşturan kelimelerdeki şiiri oluşturan dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
3. Şiirle düz yazıyı birbirinden en önemli özellik ahenktir.
4. Ahenk unsurları armoni ve ritim olmak üzere iki başlık altında ele alınır.
ARMONİ
1. Ard arda gelen dizelerdeki seslerin uyumu demektir.
2. Bu uyum birbirine yakın ünlü ve ünsüz seslerin tekrar edilmesiyle sağlanır.
Aliterasyon:
Ünsüz seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilir.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Canımdan canına nice can aksın ey can
Asonans: ünlü seslerin ard arda tekrar edilmesiyle elde edilen armonidir.
Ayağın sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
RİTM
1.Şiirde uyak ve ölçünün ustalıklı kullanılmasıyla elde edilen ahenktir.
Târik-i gülzâr-ı âlem / mâlik-i mülk-i âdem
Münkirine mahz-ı mâtem / müminine sûrsun (Itrî)
Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim
Örtün üstüme örtün serin karanlıkları (Necip Fazıl Kısakürek)
Nazım Birimi:
Şiiri oluşturan mısra gruplarına denir. Nazım birimi şiiri oluşturan yapı taşlarından biridir. Şiirdeki her bir satıra mısra denir. Tek mısralık dizelere mısra-ı azade denir.
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur. (Şeyhülislam Yahya)
Şiir içindeki mısraların kümelenmesinden meydana gelen nazım birimi; kümede bulunan mısraların sayısına göre ad alır. İki mısralık öbeklere beyit; dört mısradan oluşanlara kıta veya dörtlük; üç, beş ve daha fazla mısralı öbeklere bent denir.
Nazım Şekli
Kafiye örgüsüne ve mısra sayılarına göre manzumelerin aldığı biçime, sundukları görünüme nazım şekli denir.
Nazım Türü
Nazım şeklinin konusuna göre çeşididir. Örneğin: "Koşma " şekli, koçaklama ise nazım türüdür.
Divan Edebiyatı nazım türleri:
Gazel,
Murabba,
Mesnevi,
Terkib-i bent,
Terc-i bent,
Rubai,
Kaside,
Şarkı,
Kıt’a,
Tuyuğ,
Müstezat,
Musammat.
Tanzimat sonrası Türk Edebiyatında Nazım şekilleri:
Sone,
Terza-rima,
Serbest müstezat,
Halk Edebiyatında Nazım şekilleri.
a) Âşık Tarzı Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri: Koşma, semai, varsağı
b) Tekke Edebiyatı Nazım Şekilleri: ilahi, nutuk, şathiye, devriye
c) Anonim Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri: türkü, mani, ninni, Ağıt
Ayağın (Kafiyenin) Kısa Tarihi
Dünya şiirinde ayağın ne zaman kullanılmağa başlandığı belli değildir. Ölçeğin bulunuşundan çok sonra bulunduğu yolundaki söylentiyi kanıtlarla desteklemek olanağı yoktur.
Eldeki örneklere göre, kimi ulusların edebiyatlarında ayak hiç kullanılmamış ( Eski Yunan, Latin, Japon, vb. edebiyatları), kimi ulusların edebiyatlarında ise ayağa çok önem verilmiştir (Arap, Fars, Türk, Fransız, vb. edebiyatları). Ayağa önem veren edebiyatlarda, nazım biçimlerinin oluşmasında (Gazel, Koşma, Sone, vb.) dizelerin kümelenişi ile birlikte ayakların sıralanışının da büyük payı vardır. Hele İslâm kültürü çevresindeki edebiyatlarda (Arap, Fars, Türk, vb. edebiyatları) Divan adı verilen şiir kitapları bile şiirlerin (gazellerin) son harflerinin alfabe sırasına göre düzenlenir; kimi şiirler de (kasideler) kimi zaman döner ayaklarına (redif’lerine) göre adlandırılırlardı (Su kasidesi, Sünbül kasidesi, vb.).
Türk Halk Edebiyatı’nın İslâm’dan önceki dönemden kalma en eski şiir örneklerinde dahi ayak kullanılmış olduğunu görüyoruz. Bu edebiyatta, genellikle yarım ayak kullanılmıştır. Sözlü bir edebiyat olduğu için de, ayaklar ister istemez kulak içindir. Yazılı bir edebiyat olan ve Arap alfabesiyle yazılan Divan şiirinde ise, o alfabenin koşullarına uyularak, -birtakım sesli harfler söylenişte kullanıldığı halde yazıda kullanılmadığı için- göz için ayak yöntemine uyulmuştur; bu da, tam ayak, ya da zengin ayak (kafiye-i mukayyede) kullanmayı gerektirmiştir. Göz için ayak kuralı Tanzimat edebiyatının sonuna kadar (1895) sürmüş; Edebiyat-ı Cedide (1896-1901) ozanları ve onları izleyen kuşaklar, sözlerin yazılışını değil, söylenişini ayağa temel olarak almış; böylece, ayağın kulak için olduğu ilkesini benimsemiş ve uygulamışlardır. Daha önce de belirttiğimiz üzere, çağdaş edebiyatımızda ayak, özgür nazım’la (modern şiir) birlikte önemini gittikçe kaybetmektedir. Yeni ozan kendini hiçbir bağ ile bağlı görmüyor; istediği zaman hatta zengin ayak dahi kullanıyor, istediği zaman da, -ayağı bir oyuncak sayarak- ayaksız yazıyor.
Kaynak: Cevdet Kudret, Örneklerle Edebiyat Bilgileri
REDİF: Mısra sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine "redif" denir.
Örnek-1
Bizim elde bahar olur, yaz olur.
Göller dolu ördek olur, kaz olur.
Sevgi arasında yüz bin naz olur.
Suçumu bağışla, ben sana kurban. (Ercişli Emrah)
Örnek-2
Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. (F. Nafiz Çamlıbel)
KAFİYE (UYAK)
Mısra sonlarındaki yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı kelimelerin, eklerin benzerliğine kafiye denir.
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü,
Vücuduma sor ki, bu kirpikler uyku görmüş mü? M. Akif Ersoy
KAFİYE ÇEŞİTLERİ
1) Yarım Kafiye
Tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
Örnek-1
Ben çektiğim kimler çeker
Gözlerim kanlı yaş döker
Bulanık bulanık akar
Dağlarım seliyim şimdi (Kul Mustafa)
Örnek-2
İstedim kendimi bu göle atam
Elimi uzatıp yavruyu tutam
Örnek-3
Üstümüzden gelen boran kış gibi
Şahin pençesinde yavru kuş gibi
Seher sabahında rüya düş gibi
Çağırta bağırta aldı dert beni
2) Tam Kafiye
İki ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
Örnek-1
Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hülyamı tutan bir büyü var onda diyordum (Y. Kemal Beyatlı)
Örnek-2
Sen miydin o afet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı. (Y. Kemal Beyatlı)
Örnek-3
On atlıya karar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yakar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.
3) Zengin Kafiye
Üç ya da daha çok ses benzerliğine dayanan kafiye türüdür.
Örnek-1
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı.. Buz tutuyor her soluk Faruk Nafi Çamlıbel
Örnek-2
Baygın bir ihtizaz ile bi-huş akar dere,
Sahillerinde çocuklar uzanmış çemenlere. Orhan Seyfi Orhan
Örnek-3
Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi Yunus Emre
4) Cinaslı Kafiye
Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.
Örnek-1
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden vazgeçmem
Götürseler asmaya
Örnek-2
Bilmem ki yaz mı gelmiş
Niçin açmış gül erken
Aklımı kayıp ettim
Nazlı yârim gülerken
KAFİYE ŞEMASI:
Mısraların son seslerine bakılarak bir dörtlüğün kafiye düzeni çıkarılır. Kafiye düzenlerinin, mısralarının son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.
1. Düz Kafiye: "a a a b" "bbbc" "cc" "a a b b" olmalı.
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine
Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler, Fakat Ramazan maneviyyeti
Bir tatlı intizara çevirmiş sükûneti
2. Çapraz Kafiye: "a b a b" "cdcd" olmalı.
Hayran olarak bakarsınız da
Hülyanızı fetheder bu hali
Beş yüz sene sonra karşınızda
İstanbul fethinin hayali
3. Sarma Kafiye: "a b b a" "cddc" olmalı.
İhtiyar, elini bağrına soktu,
Dedi ki: "İstanbul muhasarası
Başlarken aldığım gaza yarası
İçinden çektiğim bu oktu.
Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:
- Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,
- Şairin edebî kişiliğine,
- Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,
- Şiirin çok anlamlı olduğuna.
Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere "açık metin" denir. Açık metinlerde, duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir.
Metin ve Şair
Bir şiir, onu kaleme olan şairin izlerini taşır. Şairin kişiliği, kültür biriki¬mi, dünya görüşü, sanat ve hayat anlayışı şiirin oluşumunda etkilidir. Şairle ilgili bu özellikleri bilmek, şiiri yorumlamamıza yardımcı olur.
Bir şiir bire bir şairin hayatını anlatmaz, bu yüzden bir belge değildir.
YORUMLAR
Şiir, bizi bulunduğumuz bir ruh halinden alıp başka bir ruh haline götürebilen her türlü düz veya düzenli yazıdır.
"her türlü düz yazı"" şiir değildir hikaye ya da makale olur düz yazılar. Kim ne derse desin
şiir, sözün ahenge dönüştüğü bir sanattır.
Kendimizi kandırmayalım, dugyularımızı düz yazı halinde de yazıp topluma yansıtabiliriz. Ama bu şiir olmaz, hikaye, roman vb edebi türler şeklinde olur..
Şiir adı üstünde lirizmi çağrıştıran, herhangi bir müzik aletiyle çalınıp söylenebilen, bestelenebilen eserlerir..
Siz bakmayın günümüzde ne oldugu belli olmayan sanatçı türemeleri ortalığı kasıp kavurduguna..Rahmetli Necip Fazıl ve birçok şair yokluk içinde vefat ettiler.
Öte yandan iki tırıvırı şarkıyla paraya para demeyen şahsiyetlere verilen önem, hangi kafaya hizmet ediyor..Bu tamamen geleneklerimizin unuttturulması ve toplumumuzun dejenere edilmesi ugruna, medyayı elinde tuttan yabancı zihniyetin bir ürünü..
Bir Ozanın dilinden dökülen nağmede ben kendimi geçmişimi geleneğimi görürüm..
Oysa bugün ekranlarda çalınıp söylenen, sözleri bile insanın fıtratına zıt şarkı ucubelerini görünce tiksiniyorum..
Bakın,kolaycı bir milletiz. Yazılan şiirleri okuyorum sanat adına kaça tanesi teraziye girer.
300 şiirden belki 5-10 tanesi
Peki bunun neyini savunuyoruz, bence savunulacak hiç bir tarafı yok.
Haa şunu dersiniz, bırakın herkes yazsın bir şeyler boş duracağına, duygusunu paylaşsın
Amenna! saygım sonsuz, yeterki kalem tutsun eller.
Amma velakin, bu yazılanları şiir yazanlarıda şair diye lanse etmeye devam edersek, ileride
kural mural kalmaz, dümdüz ne söylediği belli olmayan yazılar ortaya çıkarki şiir denen sanat zıvanadan çıkar iyice
Bu tür paylaşımların sık sık gündeme gelmesi dileklerimle
sevgi saygılar sunarım
rasay
Yazan kişinin morlaini bozmamak için, güzel konu seçmişsiniz edebi kurallarla nakşedildiği zaman daha da güzel olur diyerek ikaz ediyorum.
Benim tek bir dileğim var. Bu kural ve kaideler elden ele dilden dile dolaşsın. Altında ne adım olsun ne imzam. Yeterki kurallar bilinsin.
Bu kurallara belki on kişi ilgi gösterip uygulamaya geçer veya çaba sarf ederse ne mutlu bana.
İlgi ve alakanız için teşekkürler.. Saygılar üstadım.
rasay
Batı da sanat görsel içeriklidir. Duyguya fazla yer verilmez.
İstedim ki, bu güzel hasletimizi daha güzel bir şekilde tekniğine uyarak eser verelim.
İlginize teşekkür eder saygılar sunarım.