URFA'YA DÜŞÜNCE SEYRİ
Seyir halindeki dünyada, biz de seyre çıktık arkadaşlarımız ile Urfa’ ya..Bir mübarek şehirden bir mübarek şehire, seyre...Eşimi Umre ’ye göndermeden iki saat önce ben çıkmak zorunda idim evden, bu yüzden cezalandırılır mıydım tebessümü ve tereddüdü içiçe, içimde...
Öğrenciliğimin geçtiği şirin ve manevi havasını her zaman cezb eden bu şehre yine gidiyorum.Gidemediğim umre seferi için hissettiğim sızı ile çok sevdiğim bu şehri özlediğimden mi ayırdedemediğm yoğun hisler içinde geçti yolculuk...Urfa...Harran,Hz.Musa ’nın kardeşinin isminden mülhem Harran...Sıcak..Ateşten...Peygamber diyarı...Hz. İbrahim’e vefa gösteren ve her zaman ziyaretgâh edinilen belde...Hz.İbrahim makamında cami avlusundayım önce...Güvercinler pırıl pırıl güneşin altında kanat çırpıyorlar , yüzlerce...Ziyaretçilerin üzerine henüz şehre girerken serpilen sükûnet,dinginlik...Ben cami avlusunda, doğum, hayat ve mahşer meydanını anımsatan L şeklinde sembolleştirilmiş havuzda, idrake çalışıyorum bu temsili...Arkadaşların her biri bir dinginlik içinde, fotoğraf çekenler, etrafı seyredenler,gelenler ,gidenler...Güvercinlerden etkilenmiş gibi ruhlar, konup konup uçuyorlar buralara..
Derken işte o sakin anların içinden düşüncelerime bir fırtına estirmeye çalışırcasına : ’Kuş beyinli diyorlar bir de insanlar birbirlerine hakaret etmek için...Oysa kuşlar kadar beyinleri var mı acaba!..’ diyerek kolumdan çekip beni cami avlusunun tam ortalarına çeken bir teyze bu... Benim şaşırmama fırsat bile vermeden eliyle işaret ettiği yeşil ve demirden direklerle yapılı kubbeyi gösteriyor... Halil İbrahim makamının üzerini işaretle; ’Bak kızım, işte bu kubbeye, ben üç gündür gözlüyorum onu... Etrafta gördüğün tüm güvercinler her yere konarlar ama sadece bu kubbeye tam üç gündür konmuyorlar... Kuş beyinli diyerek hakaret edenler, kuşlar kadar olabilir mi?’...Teyze konuşmasına başlarken ve ben de henüz neden beni çekip bunları anlatıyor derken birkaç arkadaş da bize doğru yöneldiler...Bu esnada teyzem içi yanmış, devam ediyor... ’Kızım isterseniz iki saat bekleyin göreceksiniz siz de ,kuşlar artık konmuyor bu kubbeye...Üç gün önce Peygamberimiz(ass)’in iki tel sakal-ı şerif-i kaldırılan bu kubbede kuşlar dolanır durdu en az etrafta dolandıkları kadar...Ancak götürdükleri günden beri sakal-ı şerifi kuşlar artık konmuyor oraya ...Bir ilde vali,bir iş yerinde müdür,bir gurupta bir patron kabul eden insanlar , cemaat halinde yarattığı kullarına imam kabul edenler, veli kullar dendi mi neden kabul etmez, neden reddederler... İşte bu kuşlar kadar beyinleri yok mu?...Elbette bidat olacak şeyler yapılmamalı... Buradaki mübarek sudur diye abdest alma gibi aşırılıklar elbette doğru değildir, ancak, neden insanlar evliya haberlerine bu kadar tepkili davranıyorlar?’
İçi yanmış teyzem konuştukça ızdırabını anlamaya gayretlendik... O konuştu, biz dinledik... O denli seri ve düzgün konuşuyordu ki sadece sesini duymuş olsa idim bu teyzeyi okullar okumuş veya önemli yerlerde bulunan biri zannedecektim... Hepimiz öğretmendik ama o konuşurken öğrenci gibi durakalmıştık... Gözlerine bakıp onun derinliğinde kaybolmamak içten bile değildi... En son cümleleri;’başınızı ağrıttım kusura bakmayın ama lütfen etrafınızdakilere doğru ve gerekli şeyler anlatın... Lütfen bölgemizi birleştirici şeyler üzerinde durun bunun için uğraşın...Bir şeylere çaba sarfetmeden kazanç içinde olamayız’... Adeta sayıkladı durdu, her biri dinlenilesi dert yüklü ızdırap yüklü cümlelerini...Milletçe derd edindiklerimizi bu teyzecik ne kadar da çok yüklenmiş, yüreklemişti!... Nasıl ağırlığını hissetmişti ki toplumun sorunlarını bir kaç cümle ile söyleyip üstelik çözümü için hemen oracıktaki bizleri nasihatlendirmişti...
Konuşmasının başında evliyalara dil uzatanları eleştirmiş , sonunda dünyayı milleti ilgilendiren dertleri yüreğinde düğümlediğini ve bu düğümün çözümleri için çaba sarfetmemiz gerektiğini söylemiş, sonra da bir el selamı ile hızlıca çekip gidivermişti...
Beni avlunun ortasına çekip ’kuş beyinli diyorlar...’ cümlesini durup dururken söylediği an kadar etkilendim, çekip gitmesinden de...
Bense dinginliğimi, duruluğumu, cami avlusundaki huzurumu güvercinlerin yerden uçuşurken kanatlarındaki sese bırakmış, ürpermiştim...Ne olup bitti..Keramet aramak gerekiyor muydu?...Hayır, uzaklara ,gayba gitmeye gerek mi vardı?..Halimiz gaybane der gibiydi teyze...Millet ve dertleri...Sorunlar ve çözümleri...İnsan iyi niyetli olmaya görsün ...Alem dillendirilmiş dertler ile dolu değil mi?
Mancınıklar kafamı kaldırınca tepemdeki kaledeydi...Mütevazi yerde ise yeşil ağaçlar,sular ve balıklar...Dileyen dilediği dersi alsın ...Dileyen kafasını kaldırıp Nemrut olsun,ateş hazırlasın...Dileyen başını önüne eğip yeşillik içindeki sulara bansın...İpin ucu her birimizdeydi...
Urfa gezisindeki sabah nasihati peşinden, Harran evlerinde tarihin fenası(bitişi)yla öğüt almaya devam ettik..Derken Eyyüp sabrını hissettik...Sonra Harrani hazretlerine edeple giren öğüt ile çıkarı yine duyduk...Ve karanlıktı ki şehrimize döndük...Aydınlık niyetine...
Teyzem kimdin neydin? ...Ne olurdu herbirimizin içine bir melek gibi girseydin?...İyi ve faydalı olan çözümleri sunanları dinlemeyi bilseydik...Cami avlusunda kalbime emanet ettiğin ürpertiyi ,yumurta küfesi taşıma tedbirini anlatan, inleyen duran velileri dinlemeyi her birimize hissettirseydin...