- 1619 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİLİ DEFTER
Alın işte! Yeni söylemiyle ’kopmama’ yetti bu başlık benim. Yetti, çünkü buram buram Eski kokuyor da .ondan Gerçi ben de İlkbaharı çook gerilerde bırakıp Sonbahardan bir hayli yol aldım almasına da. Ancak yaşıtlarımın hatta benden çok daha önde olanların aksine, ben şu Yeni zamandan hiç tat alamıyorum. Benimseyip, sevemiyorum. Tek ayağımı bile olsun uyduramıyorum bu gidişe nedense. “Nedense mi? Hadi canım sen de! Doğruyu söyle! Bunun nedeni senin kendi beceriksizliğin, bilgisizliğin ve ilgisizliğinden başka bir şey değil. Bu nedenle de komplekse kapılıyor ve yerden yere vuruyorsun bu ışıl ışıl, çağdaş, modern ve yaşamı kolaylaştırıp, zevk yumağı haline getiren Şimdiki zamanı.” diyor bana iç sesim. Çok da doğru söylüyor. Ağzına sağlık.
“Sevgili Günlük” diye başlardık bir çoğumuz güncelerimizi yazmaya bir zamanlar…
Nefti yeşili ve kapağı anahtarlı “Hatıra Defteri” bir dolmakalem ve kelebek kanadı şeklindeki sedef saç tokası, bize yalnızca onuru ve şerefini miras bırakan Sevgili Babamın oldukça küçük yaşlarımda bana armağanıdır. Ki hala ilk günkü güzellikleriyle yaşarlar yanı başımda. Okumaya doyamadığım, bakmaya kıyamadığım, gözlerime inanamadığım geçmişin uzun yolculuğuna çıkarız hep birlikte yeni baştan...
İşte ben de şimdilerde Edebiyat Defteri sayfama girip, sol köşede bana sevgiyle gülümseyen “Sevgili Tülin” hitabını görünce çocuklar gibi sevinip mutlu oluyorum inanın.
Ah! Ne güzel şey şu “Sevgi” ve ”Sevgili” denen, hiçbir büyücünün dokunmaya cesaret edemeyeceği Sihirli sözcükler. Kendileri iki-üç hecelik. Küçücük. Oysa evrene yaydıkları o kocaman, sıcacık enerjileriyle insana nasıl da müthiş bir güç veriyor ve yaşama coşkusuyla dolduruyorlar gönülleri. Çölde susuzluktan ölmek üzereyken, bir vahayla karşılaşmışçasına inanılmaz sevinçlere, düşlere salıyorlar bunları hissedebilen tüm canlıları. Ve de "cansız varlıklar" denilen her şeyi. Bir kağıdın, bir kalemin, bir kömür parçasının, bir camın, bir plastiğin ve bir taşın işlenmeden önce nefes alıp verdiklerini yadsıyabilir misiniz?
Sevgili Defter;
Merakımı hoş görmenizi umarak sizden kendi hakkınızda bazı şeyler öğrenmek istiyorum. Gerçi canım annem “yakınınız bile olsa başkaları hakkında bir takım şeyleri merak etmenin. Onlara özel sorular sormanın terbiyeli, saygılı, kibar ve görgülü insanlara yakışmayacağını” ta çocukluğumuzda söylemişti biz çocuklarına. Ama O günler, o kurallar çok gerilerde kaldı. Öyle değil mi ya? Hem rahmetli annem nasıl duyabilir ki benim bu sözlerimi gittiği yerlerden...
Sayın Defter;
Siz kimsiniz? Kimlerdensiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gitmek niyetindesiniz? Kaç kişisiniz? Yaş ortalamanız nedir? Kadın mısınız, erkek mi? Yoksa her ikisinden de mi? Çok ünlü müsünüz? Karnınız tok, sırtınız pek mi? Öfkelimisiniz? Vurduğunuz da ses getirir misiniz? Yoksa ne olursa olsun olgunluğunuzu, kibarlığınızı korur musunuz? Bir yerlere mi bağlısınız, yoksa Defterinizde hiç alacaklınız verecekliniz olmadığı için özgür müsünüz benim gibi? Sizi tanıma ihtimalim olabilir mi? Taraf mı tutarsınız, yoksa ne olursa olsun Adalet Terazisini düzgün tutmayı mı yeğlersiniz? Ve bunlar gibi öğrenmek istediğim daha çok şeyler var. Onlar biraz bekleyebilir. Gelelim hakkınızdaki benim düşüncelerime.
Tarafınızdan bana gösterilen nazik ve duyarlı davranışlarınızın beni çok memnun ettiğini belirtmek isterim öncelikle. Önemli ve özel günleri. Kutlamaları. Kendinizle ilgili yaptığınız çalışmaları. Duyuruları. Öneri ve şikayetlerimi sizlere rahatlıkla bildirebileceğime kadar her şeyi düşünüyorsunuz. Bütün bunlardan dolayı da sana çok Teşekkür ederim sevgili defter. Ha! şimdi aklıma geldi. “Şiirimi nasıl seslendirebilirim?” demiştim de ona yanıt vermemiştiniz. “Sevgili Defterin çalışma kurallarına uygun düşmemiştir” diye düşünmüştüm ben de. Oysa ne çok istiyorum böyle bir çalışmayı biemezsiniz. Ama gördüğünüz gibi bunu bile başaramıyorum.
Sevgili Defter;
Bana öyle geliyor ki; siz dini motifler içeren ve milliyetçilik kokan konulara. Ve bu konuları samimi ya da değil ön plana çıkaran üyelere daha bir sıcak bakıyor ve yakınlık gösteriyorsunuz. Eğer bu saptamam doğruysa, ki tespitlerimde hemen hiç yanılmadım, bunun dürüst, adil ve doğru bir Duruş olmayacağını siz de bilirsiniz tabii ki. Geçmişte ara sıra telefon açıp halini sorduğum, ülkenin kocaman yazar ailesine sahip ve artık oldukça yaşlanan Gazeteci-Yazarının kocaman sesiyle “cesaretini kutluyorum. Öpüyorum yanaklarından” demesine karşın. Benim şu kopmayası dilim biraz fazlaca özgür takılıyor bence. İçimden ve olup olmadığında kuşku duyduğum akılcığımdan geçenleri, boğazımın boğumlarından, aklımın süzgecinden geçirmeden dışarıya fırlatıp atıyor hemen anında. Bunca çabama rağmen ona sözümü geçiremedim bir türlü. Bu nedenle, benim bu kemiksiz dilimin organik ve doğal yapısına uygun olarak çıkardığı seslerin rengini, oktavının gücünü beğenir, dinler ve onaylarlar mı bilmem. Ama çoğunluğun bana güvenip, saygı duyduklarına eminim ben. Çünkü çıkardığınız seslere doğru, kendinizden emin ve korkmadan bastığınız takdirde, çıkardığınız bu sesler hem yerini bulur, hem kalıcı olur ve en önemlisi insanların tanımadıkları makam, usul ve notalarla buluşmasını sağlar.
DESEM Kİ diye bir yazımda ülkenin çok tanınan, bilinen Eğitim Kurumlarından birinde öğretmenlik yapan kızımın, bize göre oldukça yüksek bir alacağının kaldığından söz etmiş ve bu sorumlu kişiyi açık seçik ilan etmiştim. Birçok kişi “Ateşle oynadığımı. Bırak kendimi, kızımı da mı düşünmediği mi?” sormuşlardı bana. Konunun bu günkü görüntüsüne bakıldığında adam neredeyse kırmızı bültenle aranıyor!
Dönelim bıraktığımız yere. Herkesin inancı ne olursa olsun, bu yalnızca kendisini ilgilendirir. Doğru ya da yanlış sorumluluk o bireye aittir. Bunu Yargılayacak Kat ise kullarına “şah damarlarından” daha yakın olan Yaradan’ nın Katıdır hiç kuşku yok ki.
1950 yılarındaki seçimlerde Demokrat Parti çevirdiği çeşitli entrikalarının yanı sıra, daha çok dini unsurları kullanarak atağa geçmeye başlayınca, Halk Partisi kurmayları İsmet İNÖNÜ’ ye giderler ve seçim konuşmalarında kendisinin de az da olsa bu tür cümlelere yer vermesinin, partileri için yaralı olacağından söz ederler ve kendisinden söz alırlar. Heyecanla beklenen seçim konuşmasına başlayan İNÖNÜ’ nün sözünde durmadığını görürler. İNÖNÜ konuşmasını tamamlar. Çevresindekiler oldukça tepkili ve kırgındırlar. Sözünde durmadığını ima ederler. İsmet İNÖNÜ buna itiraz eder. Konuşmasını tamamladığında kendisini dinleyen Halka “Allahaısmarladık.”dediğini söyler.
Çok uzun yıllar sonra, zamanın çok değerli Gazetecisi Mete AKYOL, İNÖNÜ ailesinden çok zor izin alarak İsmet İNÖNÜ’nün’ nün çalışma odasına girdiğinde gözlerine inanamaz. Duvarda asılı çerçevede “Allahın Dediği Olur.” Yazısını ve bir köşede bir seccade, bir tespih ve bir takke dikkatini çeker. Daha fazla söze gerek var mı bilmem…
YORUMLAR
iSMET İNÖNÜ, KAZIM KARABEKİR, FEVZİ ÇAKMAK ve daha başka komutanlarımız, kurtuluş savaşı esnasında beş vakit namaz kılmayı bırakmamışlardır. İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü Lozan görüşmeleri esnasında kara çarşafı çıkarmıştır, düşünebiliyor musunuz, Kurtuluş Savaşının en önemlı ikinci komutanı İnönü, kara çarşaflı bir kadınla evli olmaktan hiç gocunmamış ve hiç kimse tarafından horlanmamıştır; Allah heresi gerçek inanç sahiplerinden etsin. Bugün İnönüye Hitler benzetmesi yapan yobazları da ıslah etsin. SAYGIYLA
TÜLİN ÖZTUNÇ
İyi Geceler...
Geçmişe özlem vardı.İçinizi dökecek en samimi,en dürüst arkadaşı bulmuşsunuz da öndan rahat rahat konuşup sohbet etmişsiniz.Biraz kıskandım desem alınmayınız.
Güzeldi yazınız,anı ve eleştiri birarada...
Saygılarımla Tülin Hanım...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Ee, Anıyla Eliştiri birarada oluyor da, bu niye olmasın! Ayrıca "bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim." demezler mi? Başka TÜLİN ÖZTUNÇ YOK BUNU KABUL EDİN ARTIK! KISKANÇLAR!
TEŞEKKÜRLER VE İYİ AKŞAMLAR...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Umarım çoluk çocuk torun tosun sağlık ve iyilikler içerisindesinizdir.
Sağlıcakla kal.
Sevgili tülin hanım bu satırlarda bi özlem bi arayış yüreginizden gecen güzel duygular..güz gülleri gibiyim hiç bahar yaşamadım der gibi,sizi sayfamada beklerim sevgiyle kalın
TÜLİN ÖZTUNÇ
Defterde fazla kalamıyorum. Okuyamıyorum da...
Kibarlık olsun diye değil de gerçekten yazmak istediğim için yorum yazıyorum.
Hoşça kalın.