- 1110 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TANIMSIZ SUÇ
‘’ Merhaba
Mektuplarına hızlı bir biçimde cevap veremediğim için beni bağışla. Aslında söyleyecek fazla bir şeyim yok. Son birkaç ay oldukça sıkıcı geçmeye başladı. Anlamsızca sokaklarda yürüyor, iskeleye yol alıyorum. Ayaklarımda inanılmaz bir acı, yüreğimde tarifsiz sancılar hissediyorum. Ağaçlar yeni yeni yeşermeye başlıyor, göçmen kuşlar yurtlarına dönüyor, böcekler yuvalarını şekillendirmekle meşgul ama tüm bunların hiç biri beni mutlu etmiyor. Bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyorum. Kestiremediğim güç duygu dalgalarının içinde bir tutsak gibi yaşıyorum.
Sana mektubu yazmaya başlamadan önce sahil kenarında çay içtim. Denizin hırçın bakışına kafa tuttum. Tüm bedenim keskin sivri bıçak gibi onun gövdesini yaralamak istedi. Oysa ben onun karşısında yalnızca küçük yemim.
Belki de geçmişimin bedelini ödüyorum. Bilmediğin o kadar çok şey var ki bazen sana yazmak ve anlatmak istiyorum.
O gün! Sarhoş olduğum geceyi anlatmak istiyorum!
Sürekli korkunç rüyalar görmekteyim. Genç bir kadın boğazımdan tutuyor ve beni öldüresiye hırpalıyor. Yataktan sıçradığımda hiç bir şeyin olmadığını fark ediyorum. Sonra yeniden uyumaya çalıştığımda güneş penceremden doğuşunu müjdeliyor.
Vicdan nedir? İnsanın merhamet duygusu mu? Beni sürekli rahatsız eden bu korkunç gerçek vicdanım mı olmalı? ‘’Korkunç olan nedir?’ Diyeceksin. İşte buna cevap vermek çok güç!
Kaybetmekten korkuyorum! Ama neyi?
Şuan bu satırları okuyan dostumu kaybetmekten! Ama sen bir kadını sevdiğimi düşün!
Lütfen beni geç cevap yollasam da mektupsuz bırakma!
Ben ayaklarımı hak etmiyorum! Bu ayakların sende olması gerekir! Sen yürümelisin.
İnsanların içinde dolaşmalı ve koşmalısın.
Biraz daha yazmaya devam ettiğim takdirde içimdeki korkunç gerçeği deşifre edeceğimi düşünüyorum!
Umutlu yarınlar diliyorum..
Güzel yürekli dostum..’
Sevgili Dostum:
Mektubunda her şeyin çok hüzünlü ve çirkin olduğundan bahsediyorsun. Yaşamın tüm renklerini bir araya getire bilmenin ne kadar imkânsız ve güç olduğunu hiç duydun mu? Kendi içimizde esiri olduğumuz duygularımızın etkisi altında kalarak, hayattan hiçbir tat almadığımızı söylemek, beklide en ucuz ve en sıradan verebilecek cevabımızdır.
Umutsuzluk ve korkular yaratabildiğimiz düşünce eylemlerimizi sorgulama gereği duyduk mu hiç? Tiksinti verici düzenin egemenliği altında can çekişen zavallı! Evet, evet zavallıyız bizler!
Sevmek gerek diye düşünüyorum. Hiçbir kusurun engeline takılmadan ölesiye ve umutla sevmeliyiz. Çünkü sevmek kucaklamak, kucaklamaksa koklamak demektir. Tüm sarhoşluklarımızı gecenin karanlığına teslim edip koşmak isterdim seninle. Deniz kıyısına, insan kalabalığına, hayatın tat veren tüm botanik bahçelerine. Aldırmadan zulme, geride tüm yorgun şarkıları bırakarak koşmak istiyorum. Oysa bu mümkün değil!
Senin için mümkün! Arzularımın doruklarında gezinen sancıları yalnızca sen anlaya bilirsin. Çünkü sen benim dostumsun! Bu dünyanınmış gibi görünen tüm güzellikleri görebiliyor ama koşamıyorum.
Mektubum eline geçtiği zaman kanatlanabilen özgür bir kuş gibi dışarıya çıkmanı ve ormanlığa yürümeni istiyorum senden. Tarifi olanaksız olan tüm güzellikleri anlatmanı ve bir özgürlük şarkısıyla bana sunmanı bekleyeceğim.
Ah! Mavi gözlü deniz! Ruhumu ve bedenimi korkmadan teslim edeceğim yürekli kadın.
Ne zaman onun kıyısına yaklaşıyor olsam, içimde tarifi zor bir sevincin, uykusundan uyandığını hissediyorum. Biliyorum çok şey istiyorum senden. Ama lütfen benim için denize gir! Dalgasına karşı kollarını çırp! Parmak uçlarına dokunan balıkları hisset. İçlerinden birini avuçlarına alıp benim için öper misin? Dudağındaki ıslaklığı henüz güneş kurutmadan, bu öpücüğü bir martının kanadına kurdeleyle bağla. Mutlaka ama mutlaka benim için bir dilek tut!
Ah! Kadınlar! Hangi kadın? Bütün evrenin güzelliklerini gözlerinde gördüğüm kudretli yürekler. Beni de bir kadın doğurdu. Varlığımı ona borçluyum. Yıldızları, güneşin doğuşunu ve batışını bana sevdiren cefakâr insana. Pencere kenarında babamın işten dönüşünü beklediğimde, usulca yanıma yaklaşıp saçlarımı okşadığını hissediyorum. Yağmur yağarken babam ve annem için onun ne kadar kutsal olduğunu öğrendiğimde, gece boyu yeniden yağmasını bekliyor, pencere camına düşen çiselerin sayısı çoğaldığında, bağırarak anneme bu güzel müjdeyi veriyordum! Ah derin gözlerinde kaybolduğum tek insan! Gökyüzü kadar sonsuz, meltem kadar, müzikler kadar, hayatımı renklendiren ve gözlerimde ilahlaştırdığım yüce güç!
Evet, kadın çocuğun gözlerinde bir aynadır. Yalnızca güzel düşler kurmamızı sağlamaz. Taşıdığı yüreğin güzel düşlerini çocuk yüreğimize aşılar.
Aşk! Nedir aşk? Duygularımızı tatmin etmek için içimize yerleştirdiğimiz tanımsız bir sözcük mü? Dünyayı, sanatı, kitapları, resimleri kısacası güzel olan her şeyi daha mükemmel kılan mucizevî bir güç mü? Sonsuza kadar inkâr etmeden ellerimi uzata bileceğim muhteşem bir duygu! Aşkı tanıdım dostum.
Göz göze geldim onunla!
Aşağılık para tüccarlarının ve insan emeğini sömüren haydutların çirkinliklerini okuyordu.
Tereddüt etmeden sevdim onu.
‘’ Yapraklar kurusa bile, aşk vazgeçilmez bir botanik bahçesidir’ der yazar.
Yıllar önce aşk’ın tanımını nasıl yapmak isterdin diye sorduklarında şunu söylerdim;
‘’ İki hayvan, güzel bir gezinti sonrası karşı karşıya gelir. Erkek olan azgın bir boğa gibi gözlerini dışarı fırlatarak bakar, dişi olan bu durumdan rahatsız olsa da evrenin kanununa ayak uydurmak zorundadır. Hayvansı bir açlıkla oracıkta sevişirler. Türlerinin devamı için koşulsuz bunu yapmak zorundadırlar. Dişi bir süre sonra birkaç yavru doğurur. Tabiatın döngüsüne aşkla hizmet ettiğini düşünmez ama bu bir hizmettir. Zorunluluktur. İşte aşkta budur! Zorunluluk duygusu!’
Şimdi ise tüm düşüncem değişti.
Onu üyesi olduğum dernekte gazete okurken gördüm. Yanına yaklaştım. Bir süre sohbet etme fırsatım oldu. Yoldan çıktığımı düşündüm. Kalbimde tarifi güç bir sıkışmayı hissettiğimde bunu anladım. Bekli de ondan hoşlandım. Ellerimi uzatıp ellerlinden tutmak istedim. Oysa ben aşk dokunuşlarından nefret ediyorum!
Ah! Baştan çıkarıcı bir güzellik, solgun bakışının ardında saklanan gizemli bir dünya!
Akşam eve döndüğümde alt üst olmuştum! Ona ulaşmak, onunla konuşmak, ona aşk şiirleri yazmak istiyordum! Neden insan engel tanımadan sevmek istiyor! Şimdi anladım. Canlı bir çiçeğin bakışı ve kokusu nasıl baş döndürücü ise bu kadında kalbimi titretmiş, başımı döndürmüştü. Hayatın öz suyunu yüreğinde taşıyan bu insana ilgi duydum. Bana kızıyor musun? Çocukça bir düşüncenin içinde çırpındığımı mı düşünüyorsun?
Sen seviyor musun? Bu korkunç rüyaların sorumlusu bir kadın mı? Seni böylesi içine kapayan kahroluş duygusu mu? Hayatını tekerlekli bir sandalyede geçirme zorunda olan arkadaşına neden içindeki öykü’yü anlat mı yorsun?
Bir yıl oldu seni görmeyeli. En kısa sürede görüşmek istiyorum seninle.
Annem mektuplaşmamıza gülümsedi.
‘’Telefon ve diğer teknolojik iletişim araçları dururken neden mektup’ Dedi.
Bende:
‘’Mektup insana düşünerek yazma alışkanlığı veriyor. Paragrafları kullanmak ayrı bir zevk olduğu gibi düşünceleri sıralarken güçlük çekmeden; hatta büyük bir iştahla insan kendini ifade edebiliyor’Dedim.
En kısa sürede görüşmek dileği ile sevgiyle kal dostum..
‘’ Doğuştan fiziksel engelli olan arkadaşım, mektubunda bahsettiği kadınla kısa süre sonra evlendi.
Trafik kazası sonucu omurilik felci geçiren bu kadın; yedi yıl önce arabamla çarptığım insandı.
Bir süre sonra arkadaşım, karısını tekerlekli sandalye’ye mahkûm eden zavallı insanın ben olduğunu öğrendiğinde şunu söyledi;
-Sana şimdi teşekkür mü etmeliyim?
23.02.2012
Avcılar/İstanbul