2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1193
Okunma
Uzun bir aradan sonra yine branşımın dışında bir konuyu yazma ihtiyacı duydum. Gerçi sorabilirsiniz bana; senin branşın ne? diye, doğrusu buna da verecek cevabım yok. Zira bu yazıyı yazma sebebim, başlıkda adı geçen ve MEB tarafından tasarlanan eğitim sistemi hakkında kopartılan fırtınalar. Sanmayın ki, ben bu tasarının destekcisiyim, destek veya muhalefet edecek kadar tanımadığımı itiraf edebilirim.
Merhum eski başbakan Erbakan’a ithaf edilen "imam-hatibler bizim arka bahçemizdir" sözünden çıkılan kinle (bu kin geçenlerde başbakan Erdoğan’ın merhum Necib Fazıl’dan iktibas etdiği kin’in tam zıd yönündedir.) önce bu okullar pasiv hale getirildi, ardından da diğer meslek liselerinin cazibeleri çalındı.
Merhum Erbakan’ın yakın çevresi Hoca’nın böyle bir söz söylemediğini iddia etmesine rağmen, ben dedi farz ederek yazıma devam etmek istiyorum. Ben de yarın bir gün siyasetde belirli bir makama erişdikden sonra "sağlık meslek liseleri bizim arka bahçemizdir" dersem, bu okullar da kapatılacak mı?
Şimdi diyebilirsiniz, sağlık-meslek’le imam-hatib’i karışdırma! diye... Öyle ya birisi devleti yıkmak için militan yetişdiriyor, öbürü ise sağlık hizmet sektörüne adam yetişdiriyor!
Muhterem Kemal Gürüz hocamız görevde iken meslek liseleri mezun adaylarına (imam-hatibler hariç) nasıl hitab ediyordu: nankörler, daha ne istiyorsunuz? Sizi meslek yüksek okuluna sınavsız alıyoruz! Böylece imam-hatib’le sair meslek lisesi öğrencilerine şu mesaj veriliyordu: memleketin kalifye elemana ihtiacı vardır, yaz tatilinde çıraklık yapdıkdan sonra meslek lisesine git, bilgini gelişdir, elektrikci ol, tornacı ol, marangoz, terzi ol, nihayetinde bana hizmet et! Sakın sen sen ol da adliyeye mülkiyeye talib olma, çünkü biz oraları bizim çocuklar için hazır tutuyorum.
Gürüz’ün 10 yıl önce söylediğini bugün TÜSİAD tekrar eder duruma gelmiş: biz unumuzu eledik, imalathanelerimizi, ihracat ambarlarımızı kurduk, işlerimiz tıkrında, gençler şimdi eski sisteme göre okusunlar, biz lutf eder her okul dönemi mezunlarının % 3,14’üne iş veririz, çünkü gözümüzde aziz vatandaşımızın Pi sayısı kadar değeri vardır.
Yeni eğitim taslağının metnleri daha basına dağıtılmadan, şu an ismini hatırlayamadığım bir eğitim sendikasından da "sert bir dilde eleştiri" geldi, peşinden de diğer sendikalar eleşdirile devam etdi. İddia şuydu: bu taslak imam-hatiblerin önünü açmak içindir! Onların taslak için ne düşündüğünü yazmakdansam, kendimin onlar için düşündüğünü yazmak işin daha kolayı: malum ülkemizde çok kıdemli sendika ağaları vardır, bir sendikaya başkan seçildin mi, makam, menfaat, rahat, saltanat ayağına gelir. Bu da bana acizane Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’i hatırlatdı. Nihayet devrilen tağut takriben 35 yıl Yemen’i yönetdi. Çok mu görüyorum? -Hayır, bir şahs bir devlete 35 yıl hükm edebilir, ama o devlete birşeyler vermesi karşılığında. Yemen’in son 35 yılını hatırlatmama gerek var mı? İşte bu sebeble, sen de Türkiye’de 20-30 yıl sendika/konfederasyon başkanlığı yap, ama karşılığında önce üyelerine, sonra da millete birşey vermiş ol, ben de sana adam diyeyim. Öyle işkembeden atmakla sendikacılık, teşkilatcılık olmaz.
Şimdi de ana muhalefetin söylemine gelelim, kendileri her zaman tebrike şayan açıklamalar yapmakdadır, lafı fazla uzatmadan: seni çok seviyorum bürokrasi, senin sayende ekmek yiyorum, televizyona bile çıkıyorum, Allah seni başımızdan eksik etmesin!