- 763 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Başka Bir An
Bir an gelir “Ya bundan sonrası..?” dersin. Oysa o noktaya varıncaya dek ne gönül yangınları yaşamış, ne engebeli yollardan geçmişsindir. O günlerden kalma yaralarının sızlayışlarında kendisini durmadan hatırlatan bir gerçeklikle… Hep buraya gelmek içindir sabahları yarım uykuyla yorganı savurup günü olabildiğince erken kucaklama çaban. Çünkü o sabah keyifleri, içinde bulunduğun an’ı gerçekten yaşadığın o günlere aittir. Her saniyesini gönlünce geçirdiğin, çünkü yaşamı içine hapsettiğin zamanlardır onlar. Geleceği barındırmaz içinde. Hayatın ta kendisi…
Ama içinde geleceği saklayan anlar da vardır hayatta. Durmaya, keyif yapmaya fırsat vermeyen… Hep ilerideki güneşli, mesut günlerin tohumlarıyla dolu… Hep bir bahçıvan ruh haliyle ekip biçme telaşında, an’ı doyasıya yaşamaya düşman eden seni… Hep bir ertelemede bekleten… Şimdi’ni çalan…
Ve hasat vakti gelir günün birinde. Ekinleri dermeye girişirsin. İşte tam o noktadasındır şimdi. Yanında sevdiğin erkek… Güleryüzlü insanların dışarıdaki asık yüzlü dünyayı çok uzaklarda bıraktığı o güvenli, sıcacık yerlerden birinde zarif hareketlerle bir şeyler atıştırıyor; başka masalara kaçamak bakışlar fırlatıyorsundur. Onlara baktıkça içinde olduğun resmi daha net görürsün çünkü… Ve içlerinde bu an’ı sakladıkları için binlerce kez teşekkür edersin geçmişteki o yaşanmamış anlarına.
Evet, zor bir yolculuk olmuştur. Şimdiyse sadece vardığın yerin keyfini sürmek kalmıştır sana. Sesleriyle, renkleriyle, tenine dokunuşlarıyla doya doya yaşarsın an’ı. Gözlerin dalıp gitmez belirsiz bir noktaya. Aksine dolu dolu görmek istersin her şeyi. Duymak, koklamak… En çok da dokunmak… Çünkü o kayıp günlerde en çok temas’ı yitirmişsindir yaşamla. Gelecekte bir noktaya diktiğin gözlerinle çevrendekileri es geçerken ister istemez gözüne takılmıştır bir şeyler çünkü. Bir müzik çalınmıştır kulağına. Yüzde yüz bir dikkati gerektirmeyen konuşmalar yapmış, karşıdan bakanlarda gerçekte orada olmadığına ilişkin en küçük bir şüphe uyandırmayacak kadar sıradan bir görünüm çizmişsindir. Zaten o insanların çoğu da senden çok farklı bir durumda değildir aslında. Yoksa bu kadar düz bir dünyada bunca karmaşa neden olsun ki? Çünkü ancak birbirini tam olarak görmeyen, ruhunu bulunduğu yerden çok uzaklara salmış insanlar bu kadar içinden çıkılmaz bir hale sokabilir ‘gerçekten görenler’in çok rahat bir şekilde içinden geçtikleri o şeyleri.
Evet, dokunursun bol bol. Çatalı sıkı sıkı tutar, sevdiğin adamın gözlerinde küçük bir kıza dönüşmüş olarak seyredersin kendini. Onun sevecen bakışlarında yüreğini ısıtmak ne kadar hoş olsa da, daha yakıcı sıcaklıklar istersin sen. Tutku olmalıdır çünkü bu masada. En dipteki masadan bile fark edilecek derecede bir yoğunlukta hem de… Yoksa neye yarar ki aşılan onca yol? Bu şatafat, göz kamaştıran ışıklar, bu melodi, şarkıcının kadife sesi…
Tüm bunlar sadece bir fon oluşturması için değil midir aşkınıza? Tüm o atılan tohumlar, yaşanmamış anlar; yatakta yarı uykudayken, hayatı daha yumuşak köşeleri olan, daha acıtmayan bir görünümde seyretmenin keyfinden mahrum kaldığın o sabahlar… Yavaş yavaş uyanıp alışmadan, balıklamasına dalmak gerçeğe… Bir gün gelip bu lüks yerde sevgilinin gözlerine bakabilmek için bir an önce paraya dönüştürmek geçirdiğin zamanı… İşe koşmak hemen… Bol bol para biriktirerek duygusal yatırımlar yapmak… Hep bu an için değil midir?
Tüm bu zorluklar sonucunda eline geçen hoş bir görüntü ve bu böbürlenme hissi olmamalıdır sadece. İşte o noktada belirlenir o soruyu sorup sormayacağın. Eğer sevgilinin gözlerinden o küçük ve acemi kızı bir an önce def edip yerine bir zamanlar aşık olduğu o kadını koyamazsan ve kalbindeki sıcaklık az önceki şefkat sıcaklığıyla aynı oranda kalırsa, “Ya bundan sonrası..?” diye sorma vaktin gelmiş demektir işte! Çünkü gelecekten bir sahneye çoktan yönelmeye başlamıştır bile gözlerin. İçinde bulunmaktan çok daha mutlu olacağın çok başka bir an’a…