- 997 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mantık ve Vicdan
İmani zaafları olan kişiler, dürüst ve samimi olmanın kendilerine zarar getireceğine inanırlar. Bu yanlış mantığa sahip pek çok anne baba çocuklarına vicdanlı, dürüst, samimi davranmayı değil, yalnızca kendi çıkarlarını korumayı öğüt verir. Bu onların ‘mantıklı’ hareket etme üzerine kurulu dünya görüşleridir.
Mantıklı olmak dünyevi çıkarlar üzerine kuruludur ve bencil olmayı gerektirir.. Bu kimselerin bakış açısına göre, vicdanlı davranmak mantıklı değildir. Örneğin çalıştığı işyerinde yolsuzluk yapıldığına şahit olan kişi, eğer olayı açıklaması işinden olmasına sebep olacaksa, vicdanını devreden çıkarır ve ‘mantığını kullanır’…susar. Bu kişiye göre mantıklı ve dolayısıyla akıllıca olan, yolsuzluğu görmezden gelmek ya da yapılan işten kendi payına düşeni almaktır. Vicdanını dinleyerek dürüst davranmak isteyen insan ise, ’en akıllı sen misin, aklını başına topla, herkes böyle?’ gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye çalışılır.
Bu telkinler gerçekte insanı vicdanının yolundan saptırarak, nefsinin bencil tutkularının ardına düşürmeyi amaçlayan şeytanın sesini yansıtır. Ahlaksızlık yaptırmak, dürüstlükten uzaklaştırmak isteyen şeytan, bu durumdaki kişiye de ‘mantık’ kılıfı altında yaklaşır.
Kesin bilgiyle iman eden bir insan bu gibi telkinlere kanmaz. Samimi kişinin vicdanı her an devrededir ve hiçbir koşulda samimiyetten ödün vermez. Kur’an’da, “Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”(Hicr Suresi, 39-40) ayetiyle haber verildiği üzere şeytanın kışkırtmaları zaten samimi müminlere etki etmeyecektir.
Vicdan insana sürekli doğruyu gösterir; mantık ise adeta şeytanın silahıdır. Şeytani bir mantık kullanan kişinin aksine temiz akıl sahibi insan yaşamında karşılaştığı her olayda vicdanını kullanır. Samimiyetle Allah sevgisini ve Allah korkusunu içinde taşıyan insan, hem dünyada hem de ahirette sayısız güzelliklere ulaşabilir. Çünkü samimiyet ve yalnızca Allah’ın rızasını umut ederek temiz niyetle hareket etmek, insanın ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu etki oluşturur.
Bediüzzaman da bu samimi kulluğu, “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk” olarak tanımlar. Samimiyetin kazandırdığı ruh derinliği, cenneti umut etme, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma heyecanı, bunların hepsi inanan insan için ayrı birer zevktir. Samimi olduğu, vicdanının işaret ettiği yola uyduğu ve böylece Rabb’ine tam teslim olduğu için, iman eden insanın yaşamına huzur hakimdir. Ayrıca bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklıdır. Dünyevi çıkar elde etme hırsı nedeniyle sıkıntı yaşamaz, hayatında Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermenin güzelliği hakimdir. Ancak imanı tanımayan ve güzelliğini bilmeyen kişiler, onun kayıp içinde olduğunu düşünebilirler.
Örneğin bir insanın kendi de ihtiyaç içinde olduğu halde zor durumdaki dostuna evini açması, yiyeceği az da olsa misafirine ikram etmesi, cahiliye mantık ölçüsüne göre kayıp olarak değerlendirilebilir. Gerçekte samimi bir mümin hiçbir zaman ve hiçbir koşulda kayıp içinde olmaz. Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri adalet, hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren Allah bu özverili kuluna birçok yönden sayısız nimet verebilir, bir başka işinde bereketini artırabilir. Mümin bereketinin artması ya da daha iyi koşullar gibi bir beklentiyle özveride bulunmaz; yalnızca Rabbimiz’in hoşnutluğunu umarak güzel davranışlar sergiler. Allah karşılık olarak ona dünyada bereket verirse şükreder, ancak asıl güzel karşılığı sonsuz ahiret yaşamı için umut eder.
Çıkarları zarar görür korkusuyla özveride bulunmayan, güzel ahlaktan uzak duran bencil kişi ise oldukça hatalı davranışlar içindedir. Vermekten kaçındığı her şeyi hatta kat kat fazlasını bir başka şekilde kaybedebilir.
Toplumda bazen insan yalnızca doğruyu söylediği için hakaret, iftira ya da baskıyla karşılaşabilir. Dürüstlüğü nedeniyle zor durumda kalıp bir bedel ödemek zorunda kalabilir. Dinden uzak cahiliye toplumu bakış açısıyla düşünüldüğünde, dürüstlük genellikle insanın lehine değilmiş gibi görünür. Oysa her dürüst insan vicdanına uyduğu için, gerçekte lehinde olanı seçmiştir.
Samimi bir davranışın en güzel karşılığı Allah’ın hoşnutluğudur. İnsan vicdanını susturup yüzeysel bakarak zahiren lehinde olanı seçerse, Rabbimiz bu kötü tavrın karşılığını çok farklı yönlerden verebilir. Çıkarlarını zedelememek amacıyla ahlaksız davranan kimse rahat yaşamayı umut ederken, başka konularda zarara uğrayabilir. Maddi beklentilerle hırs içinde yaşayan kişiler huzursuz, endişe ve korku içinde bir yaşam sürerler.
Yüce Allah hastalık, maddi kayıp, iftiraya uğramak, işini kaybetmek ya da parasız kalmak korkusuyla dürüst davranmayan kişi için, yaptıklarının karşılığı olarak en çekindiği olayları, hiç beklemediği zamanda ve hiç beklemediği bir şekilde yaratabilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de inkarcılara karşı savaşmak istemeyen, yaralanmak veya ölmekten korkan münafıklardan söz edilir. Samimiyet ve özveri gerektiren durumlarda çeşitli bahaneler ileri süren bu ikiyüzlü kişiler, yaralanmayı veya şehit olmayı kendileri için kayıp olarak görmektedirler.
“Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.” (Tevbe Suresi, 42) ayetiyle bildirildiği gibi, bu kişiler çıkar elde edemeyeceklerini düşündükleri için savaşmak istememektedirler.
Oysa Peygamberimiz (sav)’in yanında mücadele eden ve şehit olan şehitlerin canları kolayca alınıp Allah Katında en güzel yerde ağırlanacaklardır. Kendilerince mantıklı davranarak destek olmaktan kaçınanları ise hem dünyada hem ahirette çok acı sonuçlar beklemektedir. Dürüstçe doğruyu seçen ve doğruya uyan güzel ahlaklı ve Allah’a sadık müminlerin alacakları karşılık “Oysa onlara evla (olan): İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed Suresi, 20-21) ayetiyle bildirildiği gibi daha hayırlıdır.
Hayatımız boyunca verdiğimiz kararlarla imtihan oluruz. Çıkarlarımızla çatıştığı zaman dahi sadakatten, dürüstlükten ve samimiyetten vazgeçmeyerek güzel ahlakı yaşamak için çaba gösterirsek, imtihanlarımızı da güzel yaşarız. Güzel ahlakın değeri imtihan ortamında daha iyi anlaşılır. Küçük ya da büyük verdiğimiz her kararda din ahlakına uygun bir tercih yaparsak, –Allah’ın dilemesiyle- sayısız güzelliklere ve sonsuz kurtuluşa kavuşabiliriz.
Fuat Türker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.