- 1086 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
YAKTIN BENİ AVANAK AVNİ
Sene kaç’tı hatırlamıyorum ama 16-17 yaşlarında filandım sanırım 93 veya 94 yılları.bahar ayıydı .Sobayı yeni kaldırmıştık bahar olduğunu da ondan hatırlıyorum.İşte o yılların bahar ayının bir günü annem ve yengemle birlikte bol nasihat ve fırçalı güzel bir kahvaltı yaptıktan ve yine annem ve yengemi ev işi yapma bahanesi ile karşıya yengemlerin daireye gönderdikten sonra , evi ele geçirmenin mutluluğu içinde çayımı ve sigaramı alıp televizyon karşısına geçtim.Onca fırça yedik hazmetmem lazımdı bu benim en doğal hakkımdı.Yaz ve bahar aylarını en çok bu durumlarda seviyordum kış aylarında pencere açıp sigara kokusunu göndermek zor oluyordu malum.Bir de o yaşlarda zaten her fırsatta fırça yiyoruz birde sigara ile yakalanırsak düşüncesi bile ürkütücü .Bu yaşta bile yazarken babam aklıma geldi ’de bir an Allah korusun düşüncesi bile kötü valla .neyse sadete gelip devam edelim.
Çay ve sigara faslını bitirip elektrik süpürgesi eşliğinde türkü söylerken telefon çaldığını fark ettim hemen süpürgeyi kapatıp telefonu açtım ve telefonu açmamla babamın muhteşem sözü ile karşılaştım.
- Eşek sıpası iki saattir arıyorum nerdesiniz ?
Şaşırdım mı bu sese hayır çünkü babam kızarken de severkende hep eşek sıpaları diye başlar haa birde kardeşim benden kilolu olmasına rağmen tombiş kızım der.Der diyorum çünkü bu yaşta bile hâlâ aynı şekilde sever ve kızar.
-Evdeyim baba süpürge açıktı duymadım
-Müdür nerde (müdür annem oluyor )
-Yengemlere geçti
-Müdüre söyle Ankara’dakiler geldi akşama bizdeler
Tamam söylerim dememe kalmadan hadi öptüm dedi telefonu yüzüme kapadı. Tabi bunada şaşırmadım çünkü bunuda hala yapıyor kızdığımda da eşek sıpası yalan söylemeyin ben ne zaman telefonu yüzünüze kapatıyorum diyor .
Bu arada Ankara’dan gelecek olanlar yakın bir aile dostumuzdu. Ankara’da işleri ters gittiğinden ailece İstanbul’a yerleşeceklerdi. Babam hem iş hem ev konusunda yardımcı oluyordu. Onun için son dönemler sık sık gelinip gidiliyordu.
Evi iyice havalandırıp koku gidince karşı daireye geçip anneme babamın aradığını Ankaradakilerin geldiklerini ve akşama bize geleceklerini söyledim.
Annem ve yengem akşama misafirin geleceğini duyunca terapiyi bırakıp akşam için ne yapacaklarını konuşmaya koyuldular hemen, terapi diyorum çünkü dedikodu deyince her zamanki gibi eşek sıpası ile başlayan zaman zaman terlikle biten taarruza geçiyorlardı.
Terlikten kaçma konusunda her ne kadar profesyonel olsam da zaman zaman hedefe yakalandığım oluyordu. bende yöntem değiştirip terapi sözü ile durumu kurtarıyordum.
Evet, evler toparlanmış, süpürülmüş, tozlar alınmış akşam için talimat ta verilmişti. Artık ortadan yok olabilirdim. Annem ve yengemin dört gözü üzerimdeydi her an yeni talimatlar verebilirlerdi.Özellikle alış veriş için dış işlerine her an atanabilirdim.Annem ve yengem gözlerini üzerimden çekip birbirlerine bakışırken ben sessiz sedasız odadan çıkıp can havliyle kendimi aşağı kata ortanca amcamların oraya attım. Şanslıydım amcamlarla aynı binada oturduğumuz için. Zor durumlar için her zaman bir sığınağım vardı.
Aşağı iner inmez gözlerim o zamanlar son beşik olan amcamın birbuçuk iki yaşlarındaki oğlu avni’yi aradı.Avni değildi adı aslında Aykuttu , ama ben hep dıgıl veya avanak avni diye severdim. Saçlar dik öndeki birkaç dişiyle karikatürden fırlamış gibiydi. O dönemler gırgırdaki avanak avni hayranlığım da vardı. Tabi ondan olsa gerek , evde kaldığımda günümün çoğunu avniyle geçirirdim “avni aşağı” “avni yukarı” binanın maskotu gibiydi ama benim ona düşkünlüğüm başkaydı . Hatta evlendiğim zamanlar eğer bir oğlum olursa ona benzemesini çok istemiştim o kadar içten istemişim ki bu dileğim evlendikten bir süre sonra gerçekleşti.
Ben avanakımla oynarken bir süre geçti. Sonra binanın içinde tanıdık bir ses yankılandı.” Eyvah “ diye daire kapısını açtığımda annemin eşek sıpası yine neredesin sen babanlar dükkanı kapatmış geliyorlarmış diye bağırdığını duydum.Avniyle oynamaya dalınca zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım. Hemen eve fırlayıp anneme yardıma koyuldum. tabi bu arada annem bir taraftan söylenmeye devam ediyor.neyseki yemekler hazırdı bende hemen salona masayı hazırladım bitti diye mutfağa annemin yanına geçerken kapı nın zili çaldı.
Gelen babamlardı. Hemen evdeki hava yumuşamış annem bana söylenmeyi bırakıp hoş geldiniz faslına geçilmişti. Hoş geldin beş gittinin arkasından yemeğe geçilmiş , sohbete yemekte devam edilmişti.Sohbetli uzun bir yemek arkasından masa toplanmış çay suyu koyulmuş, mutfak toplama ve bulaşık işi ise evin tek ve artık genç kızı olarak görülen zavallı bana kalmıştı. Neyseki bulaşık işinde de şanslıydım amcamlarla aynı binada oturduğumuzdan uzaktan bir misafir geldiğinde amcamlar da hoş geldine gelirler di. Kuzenler bol olduğundan kızlarla hemen hallederdik mutfaktaki işleri.
Bulaşık bitti çaylar da demlendi. Çaylar diyorum çünkü bizim binada toplanıldığında birkaç demlikle birlikte koyulurdu çay en az 15 kişi olurduk misafirlerle 20 kişiyi geçerdi.ama oldukça keyfli geçerdi. Hâlâ babamlara gittiğimde kuzenlerle haberleşiriz hep beraber gider binada toplanırız.
Kalabalık olduğundan kadınlar oturma odasına geçmişti. Erkekler hala salonda oturuyordu. Biz ezikler se mutfakta kalmış çayları hazırlamış hangi odaya kimin servis yapacağını kararlaştırmıştık. Ev sahibi olduğumdan erkeklerin olduğu odanın servisi bana kalmıştı. Çünkü orası daha yoğundu .İlk çay servisini yaptım kapı çaldı gelen ortanca amcamla Aykut’tu yani benimküçük avnimdi . Dişler dışarıda sırıtarak girdi içeriye azcık hırpalayıp tekrar amcamın kucağına verip boşalan bardakları almak için tekrar odaya geçtim.çayları doldurmaya devam ettim.bizim küçük Avni yani Aykut ortalarda dolaşıp millete yılışıyor, kucaktan kucağa dolaşıyor, bende çaylardan fırsat kaldıkça mıncıklayıp seviyordum.
Babam ,misafirimiz ve amcamlar sohbete dalmışlardı. Misafirimizi çocukluğumdan beri tanıdığımdan onada amca diye hitap ediyordum.
Mutfağa çay doldurmaya gitmiştim ki babam seslendi .
-Kızım şu sıpayı al şimdi çayları döküp yanacak
Salona geçtim baktım sehpanın etrafında dolanıyor amcam almaya çalışıyor tutmuş sehpayı gitmek istemiyor.yanına gitim gel buraya “ avanak avni seni “ dememle oda birden sessizleşti ve başımı kaldırdığımda bütün gözlerin üzerime çevrildiğini fark ettim..Bir an neye uğradığımı şaşırmıştım içimden ben ne yaptım diye geçirerek kendimi odadan dışarıya zor attım ve o akşam o odaya adımımı atmadım.
Çünkü misafirimiz babamın yakın arkadaşı aile dostumuz Avni amcaydı. O akşam annem ne yaptıysa o odaya tekrar sokamamıştı beni odanın yanından bile geçerken babam kötü kötü bakıyordu çünkü…
SON
YORUMLAR
babamlar esiden 66 diye bir kağıt oyunu oynarlardı oyun arkadaşlarıda cafer amca amcam değil ama amca gibi aile dostu oyun sırasında eniştem yeniliyor bir hata yapıyor galiba babamda enişteme cafer amcamın yanında cafer s.çtı bez getir diyor herjez babama bakıyor hatasını anlıyor ama laf ağızdan çıktı
cafer amca baba dönüp vehbi kendine gel oğlum kendine gel s.çan falan yok diyor Allah rahmet eğlesin ölene kadar her gördüğümde aklıma bu olay gelirdi.
benimde aklıma u geldi çok güzel sıcak bir hikaye
tebrikler
A-BI-HAYAT
sevgilerimle
Sevgili Kızım.
Öylesine muhabbetli bir aile anlatmışsın ki inan imrendim. Böyle kalabalık ve birbiriyle uyum içinde olan ailelere bayılırm ben. Her ne kadar sen oldukça yoğun ve dolayısıyla yorgun bir gençlik yaşamış olsan da sanırım o günlere geri döndükçe '' Ne güzel günlerdi '' diyorsundur.
Yaptığın pot kırma olayına gelince: Yenilir yutulur değil. Ama o kadar da bağışlanamayacak bir olay değilmiş.
Ben sana daha beterini anlatarak bitireyim yorumumu...Daha doğrusu aynen kopyalıyorum.
''Atatürk'ün Bir Eri Takdir Etmesi''
İran Şahı Pehlevî Balıkesir'de... Onunla beraber merasim kıt'alarınıı dolaşıyorlar. Her sınıftan bir bölük görüyorlar. Sıra benim makineli bölüğe geldi.
Daha evvel askere öğretmiştim ''acemi'' kelimesini kullanmayacaklardı, bunun yerine ''yeni asker'' diyeceklerdi. Çünkü ''acemi'' tabiri İranlılara hakaret olurmuş.
Önde Şah, hemen yanında Ata, biraz arkada da ben, bölüğün yanından geçmeye başladık ve nihayetteki yeni satın alınan bir kır katırının önünde durduk.
Er, tekmile başladı:
- Adım Mehmet oğlu İbrahim, memleketim Ayvacık, hayvanın numarası 341, ısırmaz, tepmez, adı...
Derhâl aklına geldi. Hayvan yeni olduğu için erler ona (Acemi) ismi vermişlerdi.
Ere, elimi göğsüme koyarak dikkat etmesini işaret ettim. Bana baktı biraz durdu ve cevap verdi:
- Adı... Yüzbaşıdır, komutanım...
Şah farkına varmadı, yürüdü. Büyük adam durdu. Kulağıma:
- Bu hayvanın hakikî ismi nedir? dedi.
- Acemi'dir, Paşam dedim.
İbrahim'e baktı, onu süzdü. Yanağını okşadı ve emir verdi:
Bu çocuğa bir ay izin verin. Yaverden yol harçlığını alırsınız, dedi ve ayrıldı
Kaynak: http://www.cerezforum.com/hayati/89035-ataturk-gorusleri-ozet-2.html#ixzz1nI7bMOAz
Selam ve sevgilerimle.
A-BI-HAYAT
Bu arada bu anımıda sizin için kaleme aldım hocam .fırça yememek için dikkat ederek yazmaya çalıştım valla hocam.
sevgi ve saygılarımla .
A-BI-HAYAT
sevgilerimle
Avanak avni , benim de çocukluğum ve gençliğimde bayıldığım bir tiplemeydi.Onun karikatürlerine bayılırım ben de. :)) Güzel bir anı ..."Baltayı taşa vurmak" deyimi bu olayda tam terini buluyor..O anı düşününce insan hakikaten bir tuhaf olur.
Selam , saygı ve sevgiyle.
A-BI-HAYAT
beğeniyle okumanıza sevindim çok teşekkür ederim
sevgilerimle :)