48
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
10382
Okunma
Geçmişin paha biçilmez hazinelerinin dehlizlerinde bekler bizi, bazı yaşam hikâyeleri…
Kutsal bir emanet gibi, hak eden sahiplerini bekler, karanlıktan bitap düşmüş yüreklere bir nur aydınlığı sunabilmek için. Peygamber, sahabeler ve velilerdir inancın ruhumuzu arındıran güzergâhlarında bizi karşılayacak olan asıl hikâyeler. Yaratılışın sır makamını döşeyen her değerli taş, bu öykülerden alacağımız feyz ile işlenir ruhumuzun göğüne. İşlenen ruh, yüreğin aşk dergâhında harmanlanır. Hamdır bu yolculuğun seferindeki iç sesimiz… Ve pişmeye hazırım diyenindir; ölüm ile yaşam arasındaki aynanın yoldaşlığına hemhal olmak!
Bir aşk yolcusuydu o. İslam dünyasında anne sevgisinin büyüklüğüyle anlamlandırılmış bir büyük veliydi. Yemen’in Karen köyünde doğan Veysel Karânî ilk adıyla Üveys-i Karânî...
Peygamber efendimize duyduğu aşk onu Allah yolunda yâr yapan teslimiyetti. Aşkının kundağında ateşten gemiler yüzdüren bir “Sırat-ı müstakim” yolcusuydu. Hasta ve yaşlı annesine hayırlı bir evlat olabilme çabası en sevgiliyi görememenin bedeliydi. Anne sevgisinin kutsallığını soluğunda taşıyan tevekkül sahibi bir garip âşıktı.
Aşk; onu görmeden gözlerine coşkunun darağacını kurup, sessizliğe cennet büyütmekti.
Aşk; genzinde bir hasreti, çiğneye çiğneye açlığın dergâhına, tok hıçkırıklarla biriktirmekti.
Aşk; teslimiyetin çengeline közünden iğneler batıran huzura, sadakat beslemekti…
Veysel Karânî hazretleri, Yemen’de deve güderek geçimini sürdürür annesi ve kendinin rızkını çobanlıkla karşılardı. Güttüğü develer için ücret konuşmaz ne verirlerse onu alırdı… Ki aldığı paranın çoğunu sadaka olarak fakirlere verir ve annesinin ihtiyaçları için harcardı. Bu tok tavrı, onun yüreğindeki kubbeyi arş ile buluşturacak menzildi aslında. Peki, kendi ihtiyaçları?
İhtiyacı yoktu ki!
Tek ihtiyacı ibadet için sağlıktı. Tek ihtiyacı Allah yolunda sükûtunun perçemine sürdüğü inancı ile o büyük güne eksiksiz hazırlıktı…
Allah’a kulluğunda öyle bir dereceye yükseldi ki, ibret kalesini oluşturan adımların sahibi oldu. Yalnızlığın kalabalık gizemine karışıp kabuğundaki yaratılış manasında çoğalttı, peygambere olan o deruni aşkını. Peygamber Efendimizi defalarca görmek istese de annesinin kendisine bakacak kimse olmadığı için ona izin verememesi, en sevgiliyi görememesine neden olmuştu. Ömrü boyunca onun nur yüzüne yüreği ile bakmayı arzularken anne hakkının verdiği hesap ile karşı karşıya olması, onun için en büyük imtihanlardan biriydi belki de. Veysel Karânî’nin bizlere kadar gelen en önemli kişilik özelliği, Peygamber Efendimize olan aşkı, Yaratan’a karşı ibadetlerinin her şart ve ortamda devamlılığı ve elbette ki annesine karşı gösterdiği şartsız saygı ve sevgidir.
Alnını yıkayan güneşin gözlerinde Allah zikrini dudaklarından eksik etmeyen ruhu, çöl sıcağında gönlüne ırmak olup akardı. Tevazu taşkını hayatına kimsenin düşünemeyeceği aşkın zenginliğini katmıştı o. Adına şükür denilen ve yaratılırken herkese verilip çoğu insanca unutulan bir duyguydu. Şükrün asaletine vasıl olan yüreği, yaşamını sadeliğin inanç perdesinde devam ettirmesine vesile oluyordu. İnsanların gölgeli, kıraç bakışlarına aldırmadan nefesinin tohumlarını ekiyordu peygamber aşkına. Aslında yalnızlığı gönüllü seçen ruhunun pencerelerindeki asıl özet o denli coşkuluydu ki! Çölün tozunu şahlandıran rüzgâr bile Veysel Karanî’nin secdedeki teslimiyetine bakar kırardı kendi kanatlarını usul usul!…
Allah-u Teâlâ’dan her zaman agâh olan yüreği, yaşamı boyunca attığı her adımın pusulası oldu. Yıldızlar, onun Allah yoluna kapanan dizlerini öperdi her gece. Güneş, göğün yağmur bulutlarına fısıltılar yollayıp çöl sıcağının kıraç zülfünü ondan uzak tutmaya çalışırdı. Ay, kendine sakladığı ışığı onun gözlerine sağar, bu kutsal hizmetin elçisi olmak isterdi sessizce. Yer, gök onun soluğuna vâsıl olmuşken insanlar ona divane gözüyle bakarlardı!... Kendini halktan soyutlayan Veysel Karânî, onların ona divane gözü ile bakmasına aldırmadan gece ve gündüzünü ibadet ile geçirirdi. Seher vaktinin kâinatın sahibine zikirler çoğaltan ânına dek ibadetini yapar, sonra uykunun kirpiğini hapseden mecburiyetine teslim olurdu sessizce.
Ey anne sevgisinin teslimiyetinde Peygamberini göremeden yâr yolunda kimsesizliğini emziren veli!...
Sen zikrinin ışığında, derinliğinin kuyusunu aşkın kutsal rengiyle doldururken; geçmişte de şimdi de sığ düşüncelerini nefsine kurban edenler, çorak coğrafyalarında iman dağlarını yakıyorlar, tek tek!...
Mehtap ALTAN
Şubat/2012
Not: Sayın Sinan Yağmur’un yeni çıkan kitabı "Aşk’a Yolculuk / Veysel Karâni" ye naçizane Önsöz’ümdür...
Bu güzelliğe vesile olmamı sağladığı için ona sonsuz teşekkürlerimle...