- 1202 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Bir varmış bir yokmuş…diye başlasa da masallar. Bu bir masal değil bir gerçek aslında. Bin bir gece masalları tadında. Anlatayım isterseniz dilimin döndüğünce. Tıpkı yazları, tek katlı kira evimizin tadına doyulmaz türlü çeşit meyve ağaçlarıyla donanmış bahçesinde. Kışları, çıtır çıtır yanan kocaman sobanın çevresinde toplanmış, önlerinde çayların, kış meyvelerinin, tazecik kuruyemişlerin eşliğinde anlattığım masalları soluk almadan dinleyen çocuğundan yaşlısına kadar komşularımıza anlattığım masallar gibi…
Annem höllük eleyip kundağımı belerken. Babam dağlar başında sınırları beklerken. Güneş yedi rengiyle duyguları beslerken. Dereler coşup taşıp, çoluk-çocuk yün-kilimler yunarken. Koyunlar kuzulayıp “yavrum” diye melerken. Toprağına taş ekip, arpa buğday biçerken. Dağlarında mor sümbül, kardelenler açarken. Ceylan gözlü Ayşe kız asker yolu gözlerken. Keleş teyze elime bayram kınamı yakarken. Çam kokan rüzgarında çamaşırlar kururken. Göğün mavi atlas yorganında uçurtmalar salınırken. Buz gibi sularında al karpuzlar çatlarken. Ana baba-dede nene-evlat torun mutlu mesut yaşarken…
Bilinmeyen çook uzak yerlerin birinde bir ülke daha varmış. Masal mı hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu kimseler bilemezmiş. Bu ülkede yaşananlar hayal tüccarlarının hayallerine bile sığmazmış. Ben de duyduklarımı anlatmaya çalışacağım ucundan kıyısından. Duymayanlar duysun diye.
Yaratan bu ülkeye öyle cömert davranmış ki, görenlerin gözü kalmış içinde. Nazara geldiğ söylenmiş. Çünkü Rabbin verdiği onca güzellikler, onca nimetler bir bir tükenip gitmiş. Önce oturdukları koltuğu soymakla işe başlarlarmış bu ülkeyi yönetenler. Hemen hepsinin en yakın dostları, arkadaşları kırmızı bültenle aranan kişiler olurmuş. Bunlar devlet denen derin adamların isteği ve desteğiyle ülkeyi soyar, hortumlar, doğmamış çocukların, rahmete kavuşmuşların, masum insanların haklarını çalar, kendi yedi kuşak geleceklerini garanti altına alırlarmış. Sonra da yıllardır boyunduruğundan kurtulamadıkları çok uzaklardaki Sam amcalarının ülkesine kaçarlarmış. Döndüklerinde “ülke seninle gurur duyuyor“ çığlıklarıyla omuzlarda taşınırlarmış gururun gururunu yerle bir ederek. Bu hayaller ülkesinde bıyığı terlememiş bir Yahya çocuk yaşarmış. Yahya çocuk, memleketin başındaki Cumhur amcasına çok güvenirmiş. Amcası, gütme işine köyünde çobanlık yaparak başlamış önce. Ardından memleketin akıllı, zeki, uyanık insanlarını. Dulunu, yetimini, emeklisini gütmeye başlamış, yıllarca hem de. Yahya çocuk mezar taşlarındaki isimleri bile “Hayali İhracat” işlerine bulaştırmış. Ve bu işin piri olarak siyaset ve ticaret tarihinde yerini almış. Bununla yetinmemiş “Alışmış kudurmuştan beter” atasözüne hakkını vererek koskoca bir adam olduğunda bile “hortumlama” işine devam etmiş. Bu ülke insanının kurnazlığına, şeytani buluşlarına, insanlık alemine verdikleri onca zararlara, kötülüklere Rabbim bile şaşmış olmalı ki, bırakmış kendi hallerine bu hayasız kullarını. Denizi olmayan ülkeye bile “Deniz Feneri” götürmüşler. Böylelikle "Dünya Hukuk Tarihine" o güne kadar görülmemiş bir yüz karasıyla geçmeyi başarmışlar. Bu masallar ülkesinin kutsal topraklarında ne yiğitler yatarmış, kadın erkek kemikleri sızlayarak. Bütün bunları bilseler de geride kalanlar. Başa çıkamazlarmış baştakilerin başsız bedenleriyle bir türlü. “Balık baştan kokar” diyerek başlamışlar hep birlikte kokuşmaya. Ülkede İnsan olmanın dışında her şey o kadar kolay elde edilir olmuş ki, bunu başaramayanların yüzüne kimseler bakmaz olmuş. Kadının gururundan, zarafetinden, hassasiyetinden, asaletinden. Erkeğin mertliğinden, olgunluğundan, şahsiyetinden, vakur tavrından. Gençlerin terbiyesinden, inceliğinden, idealistliğinden, coşkulu ruhundan. Çocukların saf, temiz, masum ve doyulmaz çocukça güzelliklerinden eser kalmamış. Adaletin, eşitliğin, emeğin ve tüm manevi değerlerin sözlük anlamı bile yitip gitmiş bu devasa mezbelelikte. Para, şöhret, mevki, koltuk sahibi olmak çocuk oyuncağı olup çıkmış. Sıradan birileriyken, bir günde öyle yerlere gelenler olmuş ki kendileri bile bunu hayra yormamışlar. Para hükmünü yitirmiş çünkü her şey “bedava” olmuş onurun bir pula satıldığı bu ülkede. Din-iman. Ülke sevgisi çığlıklarıyla dinden imandan çıkmakla kalmamışlar, ülke toprağının bir bir elden çıkmasına göz yumacak kadar insanlıktan çıkmışlar. Herkes okumuş. Bilgi, meslek, erk sahibi olmuş. Gezmiş, görmüş söz sahibi olmuş. Lakin bir türlü İnsan olamamışlar. Bunun okulu olmadığını akllarının ucundan bile geçirmemişler. Annem beni, bizim ellerin kekik kokulu yaylalarında ve sımsıcak kollarında sallarken “Uyusun da büyüsün ninni.Tıpış tıpış yürüsün ninni” derken o efsunlu sesi gül kokan nefesiyle.
Bu bin bir çeşit dolabın döndüğü. Kadınların yüz karası televizyon programlarında kendilerini kaybettikleri bu ülkede, bir de bebekleri zorla tay-tay durdurmaya çalışırlarken "Ayaklarının yere basamadığını” söyleyen kadınlar varmış ezelden beri. Ne taklalar atarlarmış oysa tek ayakları üzerinde bunlar. Can düşmanı bilirlerken erkekleri kendilerine. “Ah ettim sana can veremeyesin” derlerken şiirlerinde bile. Erkeksiz bir gün bile geçirmek istemezlermiş gene de. Onların sayelerinde yer içerler. Servetler edinip, havalar atar, kocalı kadın olmanın sefasını sürer, saygınlığını yaşarlarmış. “Maşa kadar kocası olanın Paşa kadar hükmünün olduğunu” bilirlermiş çünkü o çok bilmiş kadınlar. Erkekler için saçlarını süpürge ettiklerini söyler dururlarmış yine ezelden beri. Artanını süpürge edecek kadar saçları olduğunu bilmezlermiş gibi. Görmek istemezlermiş erkekleri ya kel, ya da kellik sorunuyla baş başa bıraktıklarını hiç.
Neyse ki ülkenin en dobra kadını, en güzel hanım ağası, yoksulların anası, dertlilerin bacısı. Eli purolu, başı türbanlı First Lady lerin tanıklığında her yıl çıtır bir gençle gerdeğe giren, caddelere adı verilen Sedoş’la. (Seda Sayan) Allah vergisi şişme doğal dudağı. Besteleri, güfteleri, yorumu ve ünlü şovmenleri kıskandıran sahne şovlarıyla sahnelerin dev Serçesi Sezoş (Sezen Aksu) sanatçı sezgileri, kompleksiz kişilikleri ve sevgi dolu yürekleriyle durumu kavrayıp hemen bir ‘Kel Erkek’ modası çıkartıp, onları hem evde kalmaktan kurtarmışlar hem popülerlik kazandırmışlar.
Hey! Siz erkekler! Kadınların bu iyi niyet ve cömertliğini o kıvrımı bol beyninizden hiç çıkarmayın. Anlaşıldı mı!..
YORUMLAR
Bu diyar-ı masal ülkesinde
Para din
Kahpelik meshep olmuş
Şöhret mektep,
Mevkii medrese ,
Koltuk müderris olmuş.
Ulema gaiplerden buyurmuş
Okumuş, üflemiş
Hu etmiş
Her bir kahvaltı bin liraymış
Bir kuş sütü bulunamamış
Nice sofralar donanmış.
...
Daha neler bu masal diyarından...
Kutluyorum yazınızı gönülden.
Gün eksilmesin pencerenizden.
Sevgiler, saygılar.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Masalın girişi gibi gidişatı da çok özgün bir ülkede geçmiş olmalı.
Değişimi fenerlerle kutlamak da gerekiyor,denize ne gerek var ki.Fenerin ışığı yeter...
Fakat ülke gerçekten çok zenginmiş...Bunca talana rağmen...
Masallar demek ki sadece uyutmak için değilmiş,öğrendim...
Saygılar...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Esenlikler sizlerle olsun.
FAKİR ÜLKEMİN ZENGİN YOLSUZLARI DA MASAL OLDU YA, BEBELERİMİZE UYUMADAN AZ ÖNCE OKUYUP TIPKI BİZLER GİBİ UYURGEZER HALE GETİRMEK İÇİN...ERKEKLERİN KADINLARA O KADAR ÇOK MİNNETTARLIKLARI VAR Kİ, MAALESEF BEYİN KIVRIMLARINA BİLE SIĞMIYORLAR...Saygıdeğer yazarım, ilginç bir masaldı. Keyifle okudum.SAYGILAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Muhabbetiniz bol olsun.
Kemnur
ERKEKLERİN KADINLAR İÇİN SÖYLEDİKLERİ "DIR DIR DIR" YAKIŞTIRMASININ ANLAMI ŞUDUR:
Kadınlar emektar-DIR
Kadınlar fedakar -DIR.
Kadınlar cefakar -DIR.
Kadınlar ana -DIR.
Kadınlar güvenilir yoldaş -DIR.