8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1098
Okunma
Annem uzun yıllar çalıştıktan sonra çok sevdiği mesleğinden emekli oldu. Bir ömür sürdürdüğü hayat mücadelesini her cephede zaferle noktaladı ve kutsal olduğuna inandığım/ız "ebe" lik mesleğine emeklilikten sonra da yirmi yıl insanlara merhametle hizmet edip bir köşeye çekildi.
Aslında tam çelikdi de diyemem.
Zira mesleği onu asla terketmedi. Yine hayat kurtarmaya , hayata başlamaya vesile oluyor.
Son yıllarda kendi gayret ve çalışmasıyla bulduğu bitkisel bir ilaç sayesinde çocuk sahibi olamayıp binlerce liraya "tüp bebek" sahibi olamayan onlarca anne adayının evlat sahibi olmasına vesile oldu.
Merhum kardeşim’in çalışma arkadaşlarının bir çoğunun evlatlarının "ebeannesi" olmasının yanında ,çocuk sahibi olamayan yüzlerce hanımefendinin "anne" olmalarına bulduğu bitkisel ilaç sayesinde sebep oldu.
İMH adlı vakıfta Genel sekreter yardımcılığı yapan kızkardeşim köşe yazarlığı yaptığı "Bu Ülke" adlı gazetede annemin hayatından kesitler yazmış.Sizlerle paylaşmak istedim.
Annemin hayatını yazıyorum
Annemin hayatını yazıyorum. Daha doğrusu hâlâ birinci elden anlatılma şansı varken olayları tespit ediyorum. Belki çocuklarından ya da torunlarından eli kalem tutan biri çıkar da, tarihin kırılma noktalarından geçmiş bu hayatı yazar.
Bu hikayede ilk önce okula gönderilen iki küçük erkek kardeşin arkasından okul özlemiyle bakan bir küçük kız görüyoruz kapının eşiğinde. Sonra öğrenme tutkusuyla gizlice sökülen alfabe. Minik ellere yazılan bir türkü, din âlimi olan dedenin yazıyı fark etmesi ve “gavur alfabesi” yazılı ellerin şişinceye kadar dövülmesi.
Kırılan ve yanlış tutan bir kol. Aile büyüklerinin o zamanın şartları gereği yük taşıyamayacağı için evlilik şansı olmayan bu kız hakkında kerhen de olsa verdikleri “bari okutalım” kararı. Erzurum Ebe Okulu, kısa yoldan meslek edinmek için. Çok sevdiği çocukluk arkadaşının “amca” bildiği babasına yalvarıyor küçük kız “amca ne olur arkadaşımı da gönder benimle okula” Amca bir tokat gibi cevaplıyor “Göndereyim de senin gibi düşük karakterli mi olsun?” Bu çok kötü şeyin nasıl olunacağını bilmiyor küçük kız. Daha 12 yaşında.Rize’den Erzurum’a bu korkunun gölgesinde giderken, yemiyor, içmiyor,tuvalet için dahi inmiyor arabadan. Korkuyor çünkü karakterinin düşmesinden.
Buraya kadar belki yüzlercesi yaşanmış bir hikaye. Senaryoya uygun olanı bu kızın yaşadığı olumsuzlukların etkisinde toplumun değerlerine karşı, dine karşı bir tutum geliştirmesi. Tam tersi oluyor, derin bir adalet duygusu ve Allah’a gönülden inanmayı yerleştiriyor hayatının temeline.
Arkadaşları çocuklarını farklı kurslara gönderirken o uzun zamandır gözlemlediği bir hocayı eve getiriyor: “Hocam, benim çocuklarıma Kuran öğret, en önemlisi de Allah’ı, Kitabı öğret” diyor. Masum duaların kabul edicisi Allah’tır. Hoca tam bir gönül avcısı. Ebe Hanımın dört çocuğunu da kelimenin tam karşılığı ile avlıyor. Ebe, iki göz hastane lojmanında değerlerine sahip dört genç yetiştiriyor.
Bir gece yarısı evin köşesine bir kadın düşüyor. Perişan, ağrılı. Sancı çekerken doktorun sorularına Kürtçe cevap verdiği için doğum masasından yaka paça atılmış bir kadın. Uykularını bölen kadına şaşkınlıkla bakan dört çift meraklı göz. Ebe çocuklarını es geçmiyor. Anlatıyor olan biteni, birazdan evlatlarına bir hayat dersi verecektir. Herkes işe koyuluyor. Isıtılan su ve bir bebek ağlaması. Aceleyle evin çarşafları yırtılıyor ondan bebeğe kol bezi, kundak yapılıyor. Çocuklar kucaklarında sıcaklığı kundağın dışından bile hissedilen yeni insana çay kaşığı ile şerbet içirirken, o gecenin öğretisini kalplerine yazıyorlar. Herkes insan olma itibari ile temel haklara sahiptir. Kendi ana dilini konuşmak gibi. Ve bu doktor gibi zalimlere bir gün hesap sorulmalıdır. Bir de ısınan, rahatlayan kadının Kürtçe duaları kalıyor çocukların kulağında o geceden.
Din adına kendisine yaşatılan kalp kırıklıklarından tek sonuç çıkarıyor ebe: İnsan merkezli bir inanç olmamalıdır. O yüzden bazı bazı belli insanların peşinde koştuğunu fark ettiği çocuklarına hep bu uyarıyı yapıyor: Aman çocuklar, hoca moca anlamam herkesin nefsi var dikkat edin.”
Ebe de bir fabrika hatası belki bir yönüyle. Vurun Kahpe’ye gibi yüzlercesi yazılan senaryoyu oynamayı reddediyor. Tavrını dinine sarılarak, başörtü mücadelesi veren kızlarına kol kanat gererek, eylemci oğlunu DGM’de polislerin elinden kopararak dininden yana koyuyor. Dahili ve harici bedhahların gözü önünde nurtopu gibi bir istikbal doğuyor ebenin evinden.
Bu Ülke Gazetesi...Filiz Balcı
Fotoğraf Rize -Çayeli’nde Devlet Hastanesinin lojmanında çekilmiştir. Tahmini tarihi 1975 . Elinde oyuncak tabanca bulunan en küçük kardeşim Adnan’ı 2011 Yılının Şubat ayında kaybettik. erolabi.