- 2752 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMLÜ KAR GECELERİ
Derler ki ölüm döşeğinde olanların söyledikleri.
Ciddi müzik gibi dikkat gerektirir.
Saatleri sayılı olanlar boşa harcamazlar zamanı.
Acı içinde olanlar doğrudan ayrılmazlar.
Bir daha konuşamayacak olanların sözleri daha çok önemsenir;
Gençliğin ve rahatlığın verdiği gevşeklikle konuşanlardan.
İnsanın sonu, yaşamından daha önemlidir.
William Shakespeare
Kış çok kısa sürdü bu gece. Aniden yağdı kar. Çöp bidonu ve birkaç köpek, küçük birer tümsek oldular yol kenarında. Yukarıdan biri mütemadiyen sigarasının külünü döktü sokağa. Aralıklarla ıslık çalıp, unutulmuş bir türkü söyledi bir de.
Ben büyümüş bir kadınım. Her gece bu saatlerde pencereyi aralar, sokağı süpüren mevsimlere bakarım. Dün gece ıssız bir sonbahar gördüm mesela. Yırtık karton parçalarını, çikolata poşetlerini, kedilerin ıslak tüylerini bir yana taradı da geçti sessizce. Bir adam güçlükle yürüdü sonbaharın aksi istikametine doğru, küçülüp kayboldu köşede. Arkadan uçuşan mantosunun eteklerine bakarken, gitmenin ne çok cüret istediğini düşündüm. Ben gidemem böyle. Duramam rüzgara karşı.
Karşı komşu aniden bastıran sonbaharı görünce, bir avuç badem serpti penceresinin önüne. Hiçbir yerde kuş yoktu oysa. Geceydi ve bademler yalnızca büyük ağızlı kuşlar içindi. Rüzgar aldı götürdü onları. Tıkırtılarını duydum tepeye doğru. Orada büyük bir mezarlık var ve otları arife günü temizlenmiş mezarlar. Taze toprağa sokulup, iki güne yeşerecek bademler. Kuşlar açlıktan ölecekler bu gece. Ve kediler…ve dünyanın bütün berduşları…Berduşları dedim de, komşu bir çift de gavur lastiği bıraktı avlusuna. Çuha bir hırkaya sardı da bir köşeciğe gizledi onları. Gizledi ki kimse bulamasın. Tanrıyı kandırıyor aklınca.
Bir grup kadın yaklaşıyor sokağın ucundan. Aralarında çok gençler ve ölmek üzere olanlar var. Birazı orta yaşlı. Çarçabuk bitiverdiler önümde. Her şey çok çabuk gelişiyor bu gece. Oysa, daha bir kirpik önce küçük ve yuvarlak birer gölgeydiler dönemecin başında.
Tanrım, annem ölmesin bu gece! Avuçları yumulmasın. Saçlarını göğsünün üzerine tarayıp uzatmasınlar. Bu kış da geçsin. Yarın geceki baharda can eriği toplayalım onunla.
Şimdi Yalçın Bey beni duyacak olsa “Yine başladın kurmaya” derdi. “Yine sömürüyorsun gökyüzünün merhametini.” Oysa o bilmez, ne zaman hızla gelişen bir şeyler olsa, annemin ihtiyarlamasından ve ölmesinden korkarım ben. Vita kutusunda sardunyaları var onun. Kış önce onları vurur, sonra süzülür girer eşikten içeri. Annem yine elini yastığının altına sokmuş, bir Fatiha kadar güzel uyuyor olur. Kış önce duvara çivilenmiş raflardaki sandık portakallarını koklar, onları yeşertir, sonra karyolanın birbirine dolanmış gül motiflerini kurutur. Yavaşça yükselir anneme doğru. Tanrım! Gerisi mutsuz bir hikayedir. Bu gece bunu düşünecek olursam sabaha çıkmam ben.
Kadınlar diyordum. İşte oradalar. Tam karşımda. Kendilerine kardan adamlar yapıyorlar. Kardan adamlar insandan çok hilkat garibelerine benziyorlar. Hiç birinin elleri yok. Çok azının kulağı, gözü ve ağzı yerinde. Hepsinin gereğinden büyük burunları var ama. İhtiyarlar dizlerinin üzerine çökmüş, gençlere ve onların mahzun adamlarına bakıyorlar. İhtiyarların artık dokuz tahtadan gayri kütüğe ihtiyaçları yok…
Yalçın Beyi uyandırsam. Desem ki “Kar yağdı bu gece.” Şimdi uyuyor o. Gündüz yarım bıraktığı işlerini bitiriyor rüyasında. Otuz santime bir metre bir odacıkta, geminin en dibindeki bölümde, bacaklarını karnına çekmiş, tepe lambasının ışığında köşelerdeki pası taşlıyor şimdi. Dili dışarda hafifçe. Ter kirpiğinin ucunda. Hemen yanımdaki çekyatta yatıyor. Düşünden geçenleri yüzünden okuyorum.
Ben büyümüş bir kadınım. Çocuklarım da var benim. Onlar az ötemdeki yer döşeğinde yatıyorlar. Birinin alnından dökülen saçlar, çenesindeki yara izini örtmüş. O öyle bir iz ki…Koca dikişli. Asma köprülere benziyor. Yedi tahtası var köprünün. On yaşında benim yaralı çocuğum. Bir kriz anında pencereden fırlattım onu ben. Fakat şimdi bir teselli gönderdi bana gökyüzü. Yedi adım sonra, aydınlık ve ferah bir memlekete varacak çocuğum. Orada hiç acıları olmayacak. Annelik işte. Başka nasıl kandırırdım kendimi, kucağıma uzanıp “Beni seviyor musun” diye sorduğu gecelerde?
Kadınlardan biri çırılçıplak soyunuyor. Önce mantosunu atıyor omuzlarından, sonra entarisinin düğmelerini koparıyor bir bir. Ardından bağrını sokak lambasına açıp, kızarmış memelerinin üzerine kar yağdırıyor.
Şekip Abi var bizim üst katta. Bir aydır can çekişiyor. Öyle yatarak değil ama. Yatamıyor ki. Ciğerleri top top olmuş. Belediyeden akülü sandalye verdiler ona. Gece gündüz onun üzerinde. Azcık dünya yüzü görsün diye, pencerenin önüne yerleştirdiler onu. Hiç duraksız bağırıyor: “Allah! Allah! Allah!” Sesinde acıdan ziyade öfke var. “Ne bekliyorsun artık” der gibi. İşte yine duydum sesini. Yalçın Bey sağdan sola dönerken çekyatın yayları gıcırdadı ve sonra “Allah” diye bağırdı Şekip Abi. Bütün kıpırdayamayanlar için. Belki de çıplak kadını o da gördü.
Oğlum rüyasında koşuyor şimdi. Ayağında turuncu bağcıklı spor ayakkabıları var. Ne güzel zıplıyorlar her adımında. Beden hocası uzaktan, kollarını kavuşturmuş bakıyor ona. Seviyor benim oğlumu. En az öğretmen çocukları kadar. Uyanmasın benim çocuklarım. Düşlerinde uyanık olduklarından daha mutlular. Tanrım, geceleri uzat. Saliha bakkalı açsın yine. Fırın arabası ekmek getirsin bizlere. Camcı da açsın dükkanını. Hayat hiç durmasın. Fakat çocuklarım uyanmasın.
Yalçın Beyin, kaynak makinesinden sıçrayan kıvılcımlar çizmesine dolmuş ve delik deşik olmuş çorapları. Onlar sobanın demirinde kuruyana kadar hiç değilse. Karanlık istiyorum senden. Annem de uyusun mışıl mışıl. Şekip Abiyi de al artık.
Ben büyümüş bir kadınım. İçimde titreyip büyüyen köklü bir yara var. Her gece kısacık mevsimler geçiyor penceremden. Aslında korkuyorum. Ben uyurken kıyamet kopacak. Oğlumun ayağındaki turuncu bağcıklı ayakkabı, kızımın çenesindeki asma köprü parçalanıp yok olurken, Yalçın Bey, otuz santime bir metre gemi odacığında, taşlama makinesiyle kendini doğrayacak. Annem bir sabah namazı sonrası, göğsünü tutup tavana dikecek gözlerini. Bana bir mendile sarılı kükürtlü hatıralar bırakacak. _Beyaz yazmasının altında, nemlenip yanmaktan kesilmiş kibrit çöpleri var. Her gece yastığının altındaki mendile sızar kibrit suyu. Benim annem böyle ağlar. _
Kadınlar kardan adamlarını öylece bırakıp gidiyorlar. Bir tanesi büfenin açık kalmış ekmek dolabından donmuş da taş olmuş bir somun aşırıyor. Çırılçıplak, güle oynaya dağılıyorlar sokak aralarına. Artık hiç yükü kalmadı onların. Elbiselerine sinmiş ne kadar hayat varsa sıyırıp bıraktılar bizim sokağa. Karşı komşu merhametini gizledi belki. Fakat bu kadınlar kalın ve kederli giysilerini berduşlara bıraktılar. Giyinip ısınacak ve sonra çok ağlayacaklar.
Takvimde “şiddetli şizofreni fırtınası var” yazıyordu dün, bugün için. Bu aralar hiç şaşmıyor meteoroloji. Şıp diye biliyorlar her şeyi vallahi.
Kardan hilkat garibeleri ne kadar da mutsuz Tanrım! Onlara acı. Hiçbir bela çığırından çıkmış kadınlık kadar tesirli olamaz.
***
“Anne, sana kaç kere yatağından kalkma dedim! Sonra hastalanıyorsun.”
“Ama kızım, Yalçın Bey, sonra abin…sonra Şekip Abi…”
“Anne, onlar yok artık. Bak sana son kez anlatıyorum. Lütfen bir daha unutma: Bir kış gecesi sobaya kömür doldurup kapağını açtın. Önce üst kattaki Şekip Amca zehirlendi. Çünkü onun ciğerleri zaten eğretiydi. Sonra abim gitti. Sobaya en yakın oydu. Babamı da kapı dibinde buldular sabah. Ben çok sıcak olunca kalkıp, mutfaktaki divanda uyudum. Saliha Teyze kapıyı açtığında ışığa doğru yedi adım atıp yere yığılmışım. Ebe kadın güç kurtarmış beni. Sen ise o gece sabaha kadar kardan adamlar yaptın avluda. Seni bulduklarında üzerinde yarım metre kar varmış anne.”
“Anneannen…”
“ Anne, bari bunu hatırla. O seni doğururken ölmüştü ya.”
“Turuncu spor ayakkabı almış mıydım abine. Beden dersinde koşarken, hocası gururla seyretmiş miydi onu?”
“O gün okulda kulağını çekmişti hoca abimin. Yangın merdivenlerine saklandı da ağladıydı. Beni bile koymadı yanına. Babam pazartesiye alırız demişti o akşam yemekte. Abim sevinmişti. Üzülme, mutluydu en azından.”
Sokağın ucundan bir kütürtü geliyor yine. Rüzgar önüne kattığı bir gazoz tenekesini bu yana sürüklüyor. Bir adam paltosunun yakalarını kaldırmış, uçuşan eteklerine aldırmadan bana doğru yürüyor. Her şey bir önceki her şeyin tekrarı artık. Yaşayacak çok az bir şeyimiz kaldı. İyi de, ben hiç güzel mevsimler kurmayacak mıyım dengesiz anlarımda? Durup durup kara kışın ortasında açıyorum gözlerimi. Yazları, baharları uyuduğum anlara gizlemiş gökyüzü.
Şekip Abiye de ayıp etmişim. Vallahi cam önünde dururken, ölmekten betermiş yaşamak. Burada hep kış var bir mevsimden sonra. Fakat yine de ince bir ışık bekliyor insan. Ölmek istemiyor!
Adam tam penceremin önünde duruyor. Tepede tepsi gibi ay var. Hemen başının bittiği yerde adamın. Gittikçe aydınlanıyor yüzü. İşte bu Yalçın Bey! Cebinden çıkarttığı delik çoraplarını uzatıyor bana. Ağzı, gözü, kulağı yok. Şekip Abinin tespihini atıyor kucağıma ve geldiği gibi sessizce kayboluyor.
“Allah! Allah! Allah!”
“Anne, sus ve uyu artık. Şimdi gece.”
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Aynur Engindeniz
Yaşasın göstermelik iyilik peşinde olanlar o halde kuzucuğum:) Komşu bu katagoriye giriyor velhasıl:))
Sevgilerimle canım.
O qué
Doğru kahrolsun öyle komşular:D:D
öptüm:))
Aynur Engindeniz
Ayrıca profilimdeki sözlerin için çok teşekkür ederim. Vallahi kızardığımı hissettim. Kalp kalbe karşı canım. Benim özel dostlarım arasındasın. Sevgiler.
O qué
Canım ben layıkıyla yorumlayamadım bile öyle hissediyorum (profilin için)
Öykü yok .(
Var da, yok ..
Aynur Engindeniz
"Var da yok" güzel bir seçenek değil. Red ettim. Bekleyeceğim.
O qué
Adlar nedir?
merak ettim:))
Sen adları bil dile benden ne dilersen:))))
Hayal ve gerçek iç içeydi. Gerçek yaşamda da; yaşadıklarımızla, beynimizdekiler arasında gel gitler yaşamıyor muyuz? Sanki. Güzel yazıydı.
Saygılarımla
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim değerli yazarım. Saygılar.
“......... Ben büyümüş bir kadınım. Her gece bu saatlerde pencereyi aralar, sokağı süpüren mevsimlere bakarım.......”
Dışarıda kar yağarken sen böyle her gece pencereyi aralarsan bir haftaya varmaz zatülcenap olursun maazallah. Hiç olmazsa pencereyi değil de perdeyi arala.
“.......Kış çok kısa sürdü bu gece. Aniden yağdı kar................. Dün gece ıssız bir sonbahar gördüm mesela.........”
Karar ver kış mı sonbahar mı? Bir karar ver de ona gardımı alayım. Gerçi fark eder mi, dört mevsimi aynı anda yaşayan bir memlekete sahibiz şükrolsun.
“.............Karşı komşu aniden bastıran sonbaharı görünce, bir avuç badem serpti penceresinin önüne. Hiçbir yerde kuş yoktu oysa. Geceydi ve bademler yalnızca büyük ağızlı kuşlar içindi............ “
Öncelikle karşı komşu ile ilgili birkaç şeyi merak ediyorum;
1-Karşı komşu kaçıncı katta oturuyor.
Eğer ki bodrum veya giriş katta oturuyorsa bir sorun yok. Şayet üst katların her hangi birinde ikamet ediyorsa yandı gülüm keten helvam. İzah edeyim efenim; yazarımız cümlenin bir yerinde “büyük ağızlı kuşlar” diyerek kuşları kategorize etmiş. Buradan şunu anlıyoruz ki aynı zamanda küçük ağızlı, orta boy ağızlı, deste boy, baş altı, protez dişli, leydi gaga gibi bir çok kategoriye ayrılmış kuş çeşitleri mevcut.
Benim bildiğim en büyük ağızlı olan kuş devekuşu, (O da ne hikmetse Türkiye de bir hayvanat bahçelerinde bir de Kocaeli ve civarında sıklıkla bulunurmuş, Allah Allah). Yanlış hatırlamıyorsam ki yanlış da hatırlayabilirim (zira üzerinden kırk yıldan fazla zaman geçmiş) deve kuşlarının kuşlar familyasında tek uçamayan kuş olduğunu ilkokul üçüncü sınıfta iken Hayat Bilgisi dersinde öğrenmiştim. İndi devekuşları fiziksel yetersizlikleri nedeni ile üst katlara uçamayacağına göre haliyle üst katta oturan bir karşı komşunun Allah rızası için yaptığı, soğuk bir günde pencere önüne özellikle büyük ağızlı kuşlara badem serpme ameliyesi bir anda havanda su dövme işine dönüşüyor. Yazarımız hani karga marga dese anlayacağım da o da orta boy ağızlı kuşlar kategorisine giriyor be anacığım. Düşünüyorum da acaba diyorum, Pelikan olabilir mi? Olur mu olur.
Not 1: Devekuşları uçamıyor ama 3 metreye kadar zıplayabiliyormuş.
2-Karşı komşunun maddi durumu nasıldır.
(a) Zengin
(b) Yoksul
(c)Çarık sağlam
(d) İç güveysinden hallice
(e) Hepsi veya hiçbirisi
Bunu şunun için soruyorum; Araştırdım Mısır çarşısında bademin kilosu aşağı yukarı onbeş yirmi TL. Oysa Tarım ve köy işleri bakanlığı denetimindeki Konya Tarım Ticaret Borsasından aldığım bilgilere göre bir kilo düşük vasıflı buğday 750 kuruş, yemlik arpa 525 kuruş. Kuşyeminin kilosu da bir ile üç lira arasında değişmekte. Karşı komşu bir kilo bademe vereceği para ile neredeyse bir çuval hububat alabilecek nerdeyse. Aynı zamanda küçük ve orta boy ağızlı kuşların da gönlü hoş tutulmuş olacak bu sayede. Aklıma bir şık daha geliyor
(f) Karşı komşu hesap bilmiyor , ya hiç dayak yememiş.
3-Karşı komşunun akli muvazenesi ne âlemde
Z
ira sırf devekuşu beslemek için pencere önüne badem atan birisi yarın öbür gün aslan beslemek için kapı önüne yavru antilop atmaya kalkmaz mı?
***********
Üşenmeden parsel parsel didikleyecektim yazıyı şart olsun, hani gece yarısı karabasanlarına alışmıştık ya. Araya sıkıştırdığın ipucu ile önümü tıkadın. Sağolsun "Oflu" hocam vesile oldu da tongaya düşmedik.
Neyse ben bunları yazmamış olayım sende okumamış ol :- )
Tebrikler, selamlar, saygılar
O qué
Keşke badem değil de bulgur attırsaydın:)))
Ne cömert bi yazarsın sen böyle ya .p
Sonra alırsın böyle eleştiriler:)))
Saygılarr efenim
Aynur Engindeniz
Abi bu öyküyü yazarken yemin ederim aklıma geldin. Dedim bu yine öldürmüşsün birilerini diyecek. Ama demedin:)) Bademler üç hafta önce bir misafir ağırlamasından kalmış ve nemlenmiş olabilemezler mi?
kargalar martılar kumrular büyük ağızlı kuşlara örnek olabilemez mi:))
Kadın zaten hergece başka bir mevsim görüyor. Çünkü zatı alileri şizofren bir vaka:))
Acama İsmet Abi ne diyecek diye beş gözle bekler oldum inan:) Var ol.
Saygılar ve teşekkürler bu emek dolu nükteli ve çok kıymetli yorum için.
Ağyar
Tabii ya bu bizim nunile, bunu bir tek o kullanır, selamlar kardeşime :-)
Aynur kardeşim, pardon sormayı unuttum; karşı komşu bademleri ayıklayıpta atıyor değil mi büyük ağızlı kuşlara :-)
Selamlar
O qué
Aynur bana kızmaz diye :))
Ayıklamak ne ki abim kesin havanda da dövüyodur (tabi teknolojiye uyup robottan da geçirebilir orasını bilmem) yanisii öyle iyi kalpli bi komşu o :)))
selamlar
Aynur Engindeniz
Sinemcim, bulguru babaannem de atardı pencere önüne hiç de garipsenmezdi. Ama bak benim bademler misyonlarını başarıyla tamamladılar, ki istediğim de buydu:))
Küstüm ikinize de, insanların hastalıklarıyla dalga geçilmez. (Kurtlar Vadisi- deli)
:)) Şaka bir yana (İsmet abinin kulakları çınlasın 1) ikiniz de güldürdünüz beni bugün, sağolun:))
Ağyar
Soyismi gibi engin hoşgörülü kardeşim benim. Selamlar
Her ikinizede başarılar
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Eğer, " Takvimde “şiddetli şizofreni fırtınası var” yazıyordu dün, bugün için " diyerek bir çıkış kapısı bırakmasaydınız, sanıyorum sağa sola çarparak çok daha dolaşacaktım sayfadaki paragraflar arasında.
Allah razı olsun Aynur Kardeşim :))
Kendinize has üslûbunuz, kısa cümleleriniz, bir yanı felsefî bir yanı ironi mesajlarınızla çizdiğiniz resim her zihinde bir çivi bulmuştur kendisine diye inanıyorum.
Keşke " kardanadam yapan kadınları o kadar soyunmasaydı " da aklıma gelmedi değil.
Eyvallah Aynur Kardeşim...
Aynur Engindeniz
Biliyorum biraz karmaşık bir hayal dünyam var:) Anlaşılması zor belki de. İstiyorum ki okuyucu benim ne düşündüğümü boşversin ve kendi simgelerini kullansın öykü içinde. "Şizofren" ibaresini evet, bir çıkış olarak kullandım. Zaten delilikte herşey mübahtır. Ne kadar saçmalasanız da götürür ve kendine yakıştırır bu illet:)
Kadınlar asla soyunmasın elbette. Benim onları soyma ve adamları biçtirme amacım, çığrından çıkan kadınlığın ne denli keskin ve tehlikeli olabileceğini vurgulamaktı. Ben de onlardan rahatsız oldum fakat kaleme ket vurulmaması gerek. Önyargılarım var bu konuda ve biraz aşmak zorundayım bunu.
Öykülerimi okumanızı ve değerlendirmenizi seviyorum. Çok değerli ipuçları veriyorsunuz bana.
Teşekkürler ve çok saygılar abi yüreğinize...
Merhaba Aynur Hanım,
Bugün, yazınızı üçüncü kez ve tamamını okudum. Yayına vermenizin hemen akabinde okurken Bursa'dan gelen bir telefon okumayı yarım bıraktırdı. Dün, okurken bu defa Bursa'ya gitme gibi durum oluştu. Bugün, kesiksiz okudum. İlk sorum şu. Yazı yayına verildiğinde Şekspir'in (Aslına gidemedim.) yoktu değil mi? Yoksa, aklımdan şüphe edeceğim.
Yine, Aynur Engindeniz'in kendine özgü bir öyküsü okudum. Kolaycılığa alıştık ya, ya da alıştırıldık; engin ifadeleri algılamak bana zor gelmeye başladı. Açıkçası, neyi anlatmak istediğinizi tam anlayamadım. Aslına tam anlamam da mümkün değil. Yazarken sizin içinde yoğrulduğunuz düşünce enginliğine bir okuyucunun girmesi olası değil. Dediğim gibi tam anlamasam da, bazı cümleler çok hoşuma gitti. “Yine sömürüyorsun gökyüzünün merhametini.” Ne bekliyorsun artık” gibi.
Yine bir saklama yapmışsınız. Algılama zorluğu çeksem de saklanan şeyi buluyorum.
"Aralarında (çok) gençler ve ölmek üzere olanlar var." İşte bu cümlede saklamışsınız.
Başarılarınızın devamını diliyorum. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Bazen anlatımlarımın okurun zihninde boşlukta kaldığının farkındayım. İstiyorum ki, o boşluğu her okur kendi anlayışıyla ya da simgeleriyle doldursun. Apaçık öyküler yazmayı sevmiyorum. Ama anlaşılmaz imgelerden de genelde uzak durmaya gayret ediyorum.
Saygılar çokça.
Evvet insanın sonu, yaşamın bütünündeki boş çerçeveyi tamamlayan asıl kompozisyon finalidir...
Anlamlıydı ve düşündürdü...
Tebrikler Aynur...
Aynur Engindeniz
artık harikasın, güzelsin, müthiş, mikemmel gibi klışe olan ifadeler sarfetmek istemiyorum Aynur....
emek harcıyor beyin çatlatıp manidar eserini doğuruyorsun vesselam..
nesir de üzerine söylenecek yok şiir de de öyle canısı....
yetenek ve kabiliyetsin anlayacağın...günüme seçtim diyorum...
sevgimle güzel....
Aynur Engindeniz
Güzel kalplim, teşekkür ediyorum sana. Sevgiler.
Birkaç boyutlu muhteşem bir yazı olmuş
Okuyucuyu,esir eden yazınızın, verdiği lezzet için teşekkürler
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Yaşamla ölüm arasında geçen bir öykü..Aslında felsefi bir yazı desem daha yerinde sanırım...
Bir solukta çok severek okudum. Güne gelecektir, tebrik ve sevgilerimi yolluyorum...
Aynur Engindeniz
Sevgiler çokça.
İnsanın sonu, yaşamından daha önemlidir.
işte idrak edilmesi gereken gerçek..
yaşıyorsun.
bir şekilde.
nefes alıyorsun.
ya son.
sonunda seni bekleyen.
ne?
kim?
nasıl?
rabbim hayırlı sonlar ihsan eylesin.
sevgilerimle.
güzel dost kalem.
Aynur Engindeniz
Güzel kalbinden çıkan her düşünce için Allah razı olsun.
Sevgiler çok ama çok...
Bir adam güçlükle yürüdü sonbaharın aksi istikametine doğru
Annem yine elini yastığının altına sokmuş, bir Fatiha kadar güzel uyuyor olur.
Böyle cümlelerinizi okudukça güzel olan herşeyin zaten yazılmış olduğunu düşünüyorum.Kırk fırın ekmek de yetemeyecek bize galiba.
Sobaya kedi atan karakterinizin hala etkisinden kurtulamamışken şimdi de sobanın kapağını kasten açan ölümcül karakterinizle, öte yandan onun merhametli acılı ve insancıl yanıyla okurunuzu yine bir duygu karmaşasının içine yollamayı başardınız. Biz akıllıları delilik mülahazalarına bindirip ince sanatlarla işli bir kapıdan geçirip güzel ama korkunç bir dünyaya götürdünüz getirdiniz.
Ellerinize sağlık.
Aynur Engindeniz
Fakat kendinize haksızlık etmenize asla müsade etmem. Kaleminizdeki derinlik ortadayken...
Ne desem anlamsız kalacak. En iyisi teşekkür edip, sevgilerimi yollamak.
Teşekkürler ve sevgiler.
Güçlü kalemden enfes bir yazı okudum.
Tebrik ediyor sevgi ve selamlarımı yolluyorum.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Engin Tatlıtürk
Sevgi ve selamlar.
Aynur Engindeniz
DİLEK YILDIZI tarafından 2/27/2012 9:16:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim sevgili yazarım. Saygılar.
DİLEK YILDIZI
Beni onure etmek için "yazar" kelimesini kullansanda öyle olmadığımı ben biliyorum.Belki başkası söylese havaya girerim de sen söyleyince boynum bükülür...
EN DERİN SAYGILARIMLA.....
bu iş.... işte bu kadar diyen....müstesna bir kalem....okuyucuyu hem üşütüyor hemde ısıtıyor....saygılar usta....
Aynur Engindeniz
Yine çok etkileyiciydi, geçen zaman ve değişen roller.
Farklı farklı hayatlar yaşasak da sonu bir bütün insanların.
Kutlarım Aynur hanım.
Selam ve sevgimle.
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Felsefik bir cins temelli monolog-öykü arası gidip gelen, kaygı taşımadan kendini rahatça okutturan bir eser olmuş. Yalçın Bey figuranı oynuyor bu oyunda, diğer her şey iki göz ve mazi. Anne ve şekip bey de u oyunda gözüküyorlar. Ama anne, odalara çekilen güneşlik gibi. Arkası gözükmeden, tıp tıp akan gözlerinden erdem yudumlattırıyor.
Güzeldi, hürmetle daim....
Aynur Engindeniz
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.