- 930 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YALAN YALAN YALAN!
Beş Satırla
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
Ey Koca Şair ve Büyük İnsan Nazım Hikmet RAN…
1946 da kaleme aldığınız bu GERÇEK harika dizelerin üstüne ne söylense YALAN olur.
Bu gün hayatta olmuş olsaydınız ve söylenen onca Kuyruklu Yalanların kuyruklarının dünyayı kim bilir kaç kez kuşatmaya yetecek uzunlukta olduğunu gördüğünüzde oturur bir şiir mi yazardınız, yoksa yaşadığınıza bin pişman mı olurdunuz?..
“Bizim evin kapısından içeriye masum bir yalan bile girmedi” desem bana inanmaz, bu sözlerimi ya önleyemediğim megalomanlığıma verir ya da kocaman komik bir yalan olduğuna inanırdınız. Ama maalesef doğru.
Temel sağlam olursa üzerine inşa edilenler aradan çok uzun yıllar da geçse çok yükseklere de uzansa ne sarsılır ne yıkılır ne güncelliğinden bir şeyler yitirir.
Dertlerimin, kaygılarımın, umutsuzluğumun tahammül gücümü aştığında; Canım Sabahattin ALİ’nin:
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah´a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Dizelerinde can bulur ölgün umutlarım yeni baştan.
“Yalandan kim ölmüş!” Daha çok avukatların günah çıkartma tadında söyledikleri bu söz doğrudan da doğru bir söz bence. Yalandan kimsenin öldüğünü ben görmedim. Ancak doğruyu söyleyenlerin, gerçekleri savunanların ve yaşamları pahasına kendilerini insanlığa, insanların yararına yaptıkları önemli çalışmalara, değerli ideallere adamış olanların yurtlarından sürüldüklerini, kovulduklarını, asılıp, yakıldıklarını bütün alem gördü açık açık.
Yurt geneline şöyle bir baktığımda kalan o minicik aklım da uçup gidiyor hunimin altındaki başımdan. “Neden ki? Gene ne yumurtlayacaksın?” derseniz. Şöyle ki, derim ben de: Değişen zamanın söylem değişikliğine uğrayarak ‘kenar mahalle’ ‘kırsal kesim’ ‘varoşlar’ ‘kurtarılmış bölge’ gibi tanımlarla ön plana çıkan ve aslında geride kalmış bu bölgeleri avucumun içi gibi tanımama. Ve hanidir üzerlerini Rabbim’in katından nurlar yağdığını görmeme rağmen bu kadarını da beklemiyordum doğrusu. Üstelik bu kutsal aydınlıktan benim de nasipleneceğim…
Yer Ümraniye. Görünürde ilçe. Duy da inama. Koca bir şehir oysa. Neyse, ben geleyim sadede. İlçe merkezine epeyce uzaklıkta bir semtin Gönüllüevi’ne götürüyor beni arkadaşım Aynur. Bir geceliğine yatıya gitmiştim kendisine. Salon oldukça tenha. Saat 10: 00 da Ağız ve Diş Sağlığı konulu bir etkinlik var. Gelen ekibin kendilerine ait koca bir ekranda görsel anlatımın yanı sıra sözsel ne bilgiler ve daha bilmediğimiz neler gördük ve öğrendik. Ardından hediye edilen macun ve fırçalar da cabası. Sevincim sonsuz. Bunun nedeni bilgilenmemden önce, toplam bedeli en az 15- 20 lira aralığında olan bedavadan aldığım bu ilk hediyenin manevi hazzı ve kör talihimin gözünün açılır gibi olduğunu hissetmemden dolayıydı. Bu hissimde çok yanılmış olduğumu az sonra anlayacaktım oysa. “Ay, Aynur! buralarda hep böyle şeyler mi yapılıyor?” “Dur, daha bu da bir şey mi sultanlar sultanı. Asıl öğleden sonraki etkinlik tam benlik ve de senlik. Hadi sıraya gir şimdi. Bu etkinlik çok kalabalık olur.”
Genişçe bir masaya yabancısı olmadığım iki göz muayene cihazı yerleştirdiler. Güler yüzlü iki genç bayan doktor kuyrukta bekleyenleri almaya başladılar sırasıyla. Bende heyecan son haddinde. Sıra bende çünkü. Oysa çocukluğumdan itibaren gözlük kullanıyorum. “Çenenizi çukura, alınızı yukarıya dayayın.” “Dayamazmıyım a canımın içi, diyorum içimden.”
Bir-ikisi yabancısı olmadığım işlemlerdi. Fakat o fıs fıs! işlemini hastanelerde bile görmedim öyle kolayca ve bu yöntemle doğrusu. Oturdukları masanın sağ tarafındaki bir cihazdan sarkan kağıdı aldı ve bana döndü: Göz numaralarımdan başlayarak, çok hafif bir katarakt başlangıcından ve göz tansiyonun söz konusu olduğunu da söyleyerek tamamladı sözlerini. Bütün bunları beş dakikalık bir tarama sürecinde tespit etmişlerdi. “Ah, yüce Allah’m. Bu bana yapılır mı! Aldığım bunca dua kimlerin hesabına aktarılıyor!” diye geçirirken içimden, genç güzel bir bayan küçük bir poşet uzatıyor kocaman gülerek. Yanından uzaklaşıp açıp bakıyorum Takvimli küçük bir bloknot ve yanında bir kalem. Yaradan’ım beni bağışla biraz önceki sözlerimden dolayı. Kaşım gözüm hiç umurumda değil artık! Çok geç olsa da beni de “Bedavacılığa” alıştırıyorsun ya! küçük adımcıklarla da olsa. Bu bana yeter!..
Aklımda, yüreğimde çok önemli izler bırakan çok özel insanlardan biri de Ataol BEHRAMOĞLU’ dur. Kitabını imzalarken; emeğin alın terinin değerini bilmeyen, bedavacılığa alıştırılmış bir toplum asalak bir toplumdur. Ki çok tehlikelidir. demişti.
O güzel insanlardan biri de Mina URGAN’dı. Erguvanların coştuğu güzel günlerin birinde hasta yatağından kalkıp gelmişti sevenlerini kırmayarak. Mühürdar Caddesi’ndeki deniz gören asansörsüz babadan kalma küçük dairesinden kendisini almaya ben gitmiştim.
“Çok yaşadım. Gençlerin kaybını gördükçe utanıyorum” demişti takside bana. Hiç unutamam.
Tıklım tıklım dolu salonda okul arkadaşları, yakın dostlarıyla birlikte ne anılarını paylaşmıştı bizlerle…Ömre bedel günlerdi o günler. Ne mutlu bizlere…
Bir anekdotu ben de sizlerle paylaşmak isterim.
Canımın içi Aziz Nesin’le evlerinin yakınlarında yürürlerken Aziz NESİN bir nefis manzaraya, bir evlere bakar: “Bunlarda hangi pezevenkler oturuyor kim bilir!” Der.
“O pezevenklerden biri de benim Aziz! ” der. Mina URGAN’ da…
YORUMLAR
TÜLİN ÖZTUNÇ
Hoşça kalın.
Merhaba Tülin Hanım,
İktidarın nimetlerinden yararlandığınız nasıl da belli oluyor. O tarafa en ufak bir eleştiri yok,
Allah'a yakınma var. Şu an gülüyorum. Umarım esprime siz de gülersiniz.
Başarı dileklerimle saygılar.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bir detay dikkatimi çekti. Dünyada ilk radyo yayını 1906 da, düzenli radyo yayını 1919 da yapılmışken bu şiirin 1902 e ait olması olası mı? Diğer yandan Nazım ın da bu şiiri kendi doğduğu sene yazmış olması gerekiyor. Sanırım o tarihin bir daha gözden geçirilmesi gerekiyor. Saygılarımla.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Şiirin yazılış tarihi 1946 yılına ait. ilk radyo yayını ile şiirin bağlantısını anlayamadım.
Yüreğinize sağlık Tülin Hanım,yine fırçayı elinize almışsınız.
Doğruları yazan kaleminizi kutluyorum...
Sağlıcakla kalınız...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Selamlar.