1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1139
Okunma
Hoca Merhum’un evine hırsızlar girer ve evde ne var ne yoksa alıp giderler. Zavallı hoca kimselere derdini anlatamaz. Kimisi: “Hoca evinin kapısının kilitlemiş miydin?”Kimisi: “Yahu Hoca İnsan her şeyini evine mi koyar?” Kimisi:”Hoca insan evini bırakıp gider mi?” Diyerek hocayı suçlamışlar.Hoca Merhum ise evinin soyulduğuna üzülmek bir tarafa konu komşunun azarlarının karşısında aciz kalmış ve “Aman komşular hırsızın hiç mi suçu yok Allah aşkına?!” Deyivermiş.
Ülkemizde en zor şeylerden biri dik durmak ve ayakta kalmak her halde! Toplumun büyük bir çoğunluğunda kazancın kaynağı önemsenmeden kimin ne kadar kazandığı önem kazanıyor. Kimisi vergiden, kimisi faizden, kimisi ihtikârdan ve kimide siyasi ihalelerden kazanmaya ve kazancını artırmaya devam ediyor.
Ülkemizde birilerinin ifadesi ile ekonomimiz süper gidiyor. Dünyada bir kısım ülkeler iflasın eşiğine gelmişken Ülkemiz harikalar yaratıyor(!) deniliyor.
Ülkede ekonomi bu kadar iyiye giderken sokaklardaki açların sayısı her geçen gün artıyor. Belediyelerin ve vakıfların açtığı aş evlerinden yemek alanların hesabını bilen yok. Pazar artıklarını toplayan ve ailesini beslemeye çalışan insanlar genellikle gazete sayfalarında ve TV ekranlarında görünmüyor.
Bütün basın yayın kuruluşları istisnalar hariç koro halinde ülkedeki gelişmelerden her şeyin iyiye güzele gittiğinden bahsediyor. Ne yazık ki basın yayın organlarının muhalefet yapması durumunda başlarına geleceklerden endişe etmesi için hiçte haksız görünmüyorlar hani!
Ne yazık ki ileri demokrasi denilen o sihirli Zümrüt-ü Anka bizim diyarlara uğramıyor. Bizim diyarlarda hayaleti geziyor ve kendini Zümrüt-ü Anka olarak tanıtıyor. Fason bir demokrasi siyaset sahnesinde cakasını atıyor. Demokrasi adına tam bir despotluk hâkim.Çoğunlukla her türlü yasa istendiği gibi düzenleniyor.
Gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde iki taraf vardır; bunun biri iktidar kanadı diğeri ise muhalefet kanadı; genellikle iktidar icraat yapar, kanunlar çıkarır, ülkenin sorunları ile ilgili çözümler üretir, hayata geçirir. Muhalefet ise İktidarın bütün icraatlarını takip eder, yanlışlarını ortaya koyar ve her platformda uyarır. Muhalefet samimi ve vatansever ise yani gerçekten demokrasinin gereğine inanmışlarsa yanlışları göstermekle birlikte doğrusunu da ortaya koyar.Bundan dolayı da kimse kimseye kırılmaz birbirine hakaret etmez.
Eğer gerçekten ülkenin gerçeklerini bilen bir muhalefet varsa milletin aleyhine yapılan bütün icraatların hesabını gerek meclis içinde ve gerekse yasalar ve yargı önünde sorar ve bu sebepledir ki genellikle demokrasinin bu minval üzerine çalıştığı ülkelerde İktidar her zaman yanlışlarından dolayı oy kaybına uğrarken, muhalefet oy kazanır ve gücü artar.
Demokrasinin yaşadığı ülkelerden en güzel örnek olarak Almanya’yı gösterebiliriz. Almanya Cumhurbaşkanın hakkında rüşvet aldığı ve zengin iş adamlarının yatlarında tatil geçirdiği iddiası ile yapılan yorumlar neticesinde ve savcının Alman Federal Meclisinden dokunulmazlığının kaldırılmasının istemesinin akabinde yıprandığını ve halkın güvenini kaybettiğini beyan ederek istifa etmesidir. Hatta Uganda da 6 tane bakanın rüşvet iddiasından sonra istifa ettiğini gazetelerin küçük haberlerinden öğreniyoruz.
Demokrasinin çalıştığı ülkelerde bulunan gerek hükümet üyelerinin ve gerekse sair bürokratların yanlışları ve hatalarından dolayı gündeme gelmesi halinde istifa mekanizmasının çalışması demokrasinin ne kadar sağlıklı çalıştığının göstergesidir.
Bizim gibi fason demokrasilerde ise yöneticiler ifade yerinde ise ilahlaştırılır ve her yaptıkları marifet olarak algılanır, her yanlışlarında bir keramet aranır. Ülkenin imkânlarının belli merkezlere akması ve diyet borçlarının ödenmesi ise bal tutanın parmağını yalaması olarak algılanır ve bırakın tenkit edilip hesap sorulmasını normal ve vakayı adiye den bile sayılır.
Muhalefet nerede ise gölgesinden korkar halde, beni ne zaman sorgulayacaklar, bana ne suç isnat edecekler korkusu ile kendi dünyasına çekilmiş ve yaşanan olayları iç çekerek halkın kendisine iktidar nimetini vereceği günlerin hayalini kurarak sırasını beklemekte;bunun için de bizim gibi demokrasiler karşılarında yeterli oto kritik yapacak muhalefet olmadığı için kendilerini devaynasında görür ve despot bir tavır takınır.
Ülkenin zenginliklerinden iktidarların yandaşları ve taraftarları ki; her dönemin taraftarı ve yandaşı genellikle onlar olurlar; milletin alın teri ve göz nurunu, fakir fukaranın ve yetimlerin haklarını gerek şirketlerinin ve gerekse banka hesaplarının kar hanesine aktarırken milletin kendisi yani, cephelerde ülkenin birlik ve bütünlüğü için can veren, Mehmetlerin, polislerin ve onların yakınlarının, asgari ücretle çalışıp ülkenin icraat yapabilmesi için vergi veren gariplerin,el emeği ve göz nuru ile üretim yapan ve evine götürdüğünden daha fazlasını, stopaj, vergi ve sigortanın yanında reklam vergisi ve bir sürü vergileri ödediğinde ellerini böğrüne koyan küçük ve orta ölçekli esnafların, çeklerinin ve senetlerinin ödemesi gelince yeterli parası olmadığı için fellik-fellik para arayan ve bulamadığı için gidip bankaların giyotinlerinin önüne boynunu uzatan küçük esnafların ve daha sayamayacağımız kadar insanımızın pılısını pırtısını toplayıp birilerinin peşinden gitmesi ve “Bütün suç bizim mi bu ülkeyi idare edenlerin ve benim alın terimi iç edenlerin hiç mi suçu yok?”demesi çok mu abes olur sizce(?!)
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin