- 1105 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK SİZCE?!
Hoca Merhum’un evine hırsızlar girer ve evde ne var ne yoksa alıp giderler. Zavallı hoca kimselere derdini anlatamaz. Kimisi: “Hoca evinin kapısının kilitlemiş miydin?”Kimisi: “Yahu Hoca İnsan her şeyini evine mi koyar?” Kimisi:”Hoca insan evini bırakıp gider mi?” Diyerek hocayı suçlamışlar.Hoca Merhum ise evinin soyulduğuna üzülmek bir tarafa konu komşunun azarlarının karşısında aciz kalmış ve “Aman komşular hırsızın hiç mi suçu yok Allah aşkına?!” Deyivermiş.
Ülkemizde en zor şeylerden biri dik durmak ve ayakta kalmak her halde! Toplumun büyük bir çoğunluğunda kazancın kaynağı önemsenmeden kimin ne kadar kazandığı önem kazanıyor. Kimisi vergiden, kimisi faizden, kimisi ihtikârdan ve kimide siyasi ihalelerden kazanmaya ve kazancını artırmaya devam ediyor.
Ülkemizde birilerinin ifadesi ile ekonomimiz süper gidiyor. Dünyada bir kısım ülkeler iflasın eşiğine gelmişken Ülkemiz harikalar yaratıyor(!) deniliyor.
Ülkede ekonomi bu kadar iyiye giderken sokaklardaki açların sayısı her geçen gün artıyor. Belediyelerin ve vakıfların açtığı aş evlerinden yemek alanların hesabını bilen yok. Pazar artıklarını toplayan ve ailesini beslemeye çalışan insanlar genellikle gazete sayfalarında ve TV ekranlarında görünmüyor.
Bütün basın yayın kuruluşları istisnalar hariç koro halinde ülkedeki gelişmelerden her şeyin iyiye güzele gittiğinden bahsediyor. Ne yazık ki basın yayın organlarının muhalefet yapması durumunda başlarına geleceklerden endişe etmesi için hiçte haksız görünmüyorlar hani!
Ne yazık ki ileri demokrasi denilen o sihirli Zümrüt-ü Anka bizim diyarlara uğramıyor. Bizim diyarlarda hayaleti geziyor ve kendini Zümrüt-ü Anka olarak tanıtıyor. Fason bir demokrasi siyaset sahnesinde cakasını atıyor. Demokrasi adına tam bir despotluk hâkim.Çoğunlukla her türlü yasa istendiği gibi düzenleniyor.
Gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde iki taraf vardır; bunun biri iktidar kanadı diğeri ise muhalefet kanadı; genellikle iktidar icraat yapar, kanunlar çıkarır, ülkenin sorunları ile ilgili çözümler üretir, hayata geçirir. Muhalefet ise İktidarın bütün icraatlarını takip eder, yanlışlarını ortaya koyar ve her platformda uyarır. Muhalefet samimi ve vatansever ise yani gerçekten demokrasinin gereğine inanmışlarsa yanlışları göstermekle birlikte doğrusunu da ortaya koyar.Bundan dolayı da kimse kimseye kırılmaz birbirine hakaret etmez.
Eğer gerçekten ülkenin gerçeklerini bilen bir muhalefet varsa milletin aleyhine yapılan bütün icraatların hesabını gerek meclis içinde ve gerekse yasalar ve yargı önünde sorar ve bu sebepledir ki genellikle demokrasinin bu minval üzerine çalıştığı ülkelerde İktidar her zaman yanlışlarından dolayı oy kaybına uğrarken, muhalefet oy kazanır ve gücü artar.
Demokrasinin yaşadığı ülkelerden en güzel örnek olarak Almanya’yı gösterebiliriz. Almanya Cumhurbaşkanın hakkında rüşvet aldığı ve zengin iş adamlarının yatlarında tatil geçirdiği iddiası ile yapılan yorumlar neticesinde ve savcının Alman Federal Meclisinden dokunulmazlığının kaldırılmasının istemesinin akabinde yıprandığını ve halkın güvenini kaybettiğini beyan ederek istifa etmesidir. Hatta Uganda da 6 tane bakanın rüşvet iddiasından sonra istifa ettiğini gazetelerin küçük haberlerinden öğreniyoruz.
Demokrasinin çalıştığı ülkelerde bulunan gerek hükümet üyelerinin ve gerekse sair bürokratların yanlışları ve hatalarından dolayı gündeme gelmesi halinde istifa mekanizmasının çalışması demokrasinin ne kadar sağlıklı çalıştığının göstergesidir.
Bizim gibi fason demokrasilerde ise yöneticiler ifade yerinde ise ilahlaştırılır ve her yaptıkları marifet olarak algılanır, her yanlışlarında bir keramet aranır. Ülkenin imkânlarının belli merkezlere akması ve diyet borçlarının ödenmesi ise bal tutanın parmağını yalaması olarak algılanır ve bırakın tenkit edilip hesap sorulmasını normal ve vakayı adiye den bile sayılır.
Muhalefet nerede ise gölgesinden korkar halde, beni ne zaman sorgulayacaklar, bana ne suç isnat edecekler korkusu ile kendi dünyasına çekilmiş ve yaşanan olayları iç çekerek halkın kendisine iktidar nimetini vereceği günlerin hayalini kurarak sırasını beklemekte;bunun için de bizim gibi demokrasiler karşılarında yeterli oto kritik yapacak muhalefet olmadığı için kendilerini devaynasında görür ve despot bir tavır takınır.
Ülkenin zenginliklerinden iktidarların yandaşları ve taraftarları ki; her dönemin taraftarı ve yandaşı genellikle onlar olurlar; milletin alın teri ve göz nurunu, fakir fukaranın ve yetimlerin haklarını gerek şirketlerinin ve gerekse banka hesaplarının kar hanesine aktarırken milletin kendisi yani, cephelerde ülkenin birlik ve bütünlüğü için can veren, Mehmetlerin, polislerin ve onların yakınlarının, asgari ücretle çalışıp ülkenin icraat yapabilmesi için vergi veren gariplerin,el emeği ve göz nuru ile üretim yapan ve evine götürdüğünden daha fazlasını, stopaj, vergi ve sigortanın yanında reklam vergisi ve bir sürü vergileri ödediğinde ellerini böğrüne koyan küçük ve orta ölçekli esnafların, çeklerinin ve senetlerinin ödemesi gelince yeterli parası olmadığı için fellik-fellik para arayan ve bulamadığı için gidip bankaların giyotinlerinin önüne boynunu uzatan küçük esnafların ve daha sayamayacağımız kadar insanımızın pılısını pırtısını toplayıp birilerinin peşinden gitmesi ve “Bütün suç bizim mi bu ülkeyi idare edenlerin ve benim alın terimi iç edenlerin hiç mi suçu yok?”demesi çok mu abes olur sizce(?!)
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
Kutlarım insan sevgisi dolu yüreğinizi, yetkin kalem ürünü çalışmanızı. Bana göre gne ve gündenlere düşen en değerli çalışmaydı.değerli ve önemliydi; çünkü günlük yaşamdaki insanımızın yaşam koşullarını belağatla dile getirip gözler önüne sermişsiniz. İşte aradığımız, özlemini çektiğimiz toplumsal sorumluluk bilincine sahip duyarlı yurttaş örneği, bu duyuş ve hissedişleri sergileyip yansıtmalıdır. Hiç bir toplum, yalnızca kendini düşünen, hep bencilliğe özenen insan çoğunluğu ile gelişip kalkınamaz. Bir toplumda bireysellik ve bencillik nekadar az ise, mutluluklar ve gelişmeler o kadar çok olur.
Bir toplumda kapitalizmin abartılı ve sınır tanımaz vahşi rekabetçiliği ne kadar fazlaysa, o toplumda her türlü yolsuzluk, ususüzlük, kural tanımazlık, en kötüsü de inançsızlık o denli çok olur. Böylesi durumlar, insan tabiatında değişik olumsuzlukların yanında korku ve olduğu yere sinme duygusu yaratır. Çok kötü yönetilen, bilhassa niteliksiz siyasetin hakim olduğu toplumlarda hep rastlanır buna ve o toplumlar hep güçlünün kulu kölesi olmaya mahkum olurlar. Böylesi bir bağnazlığn, cahaletin tutsaklığında olan toplumlar, hep mutsuz ve amaçsız olurlar, çoğu zaman da yalnızça kötülük düşünen mutsuz insanları yetiştirirler. Amaçsız ve mutsuz insan, gününü gün etmeğe; meşru olmayan fısatlar kollamağa, sadece anı yaşayıp değerlendirmeğe bakar. Öylesi insanlar için, asla farkındalık söz konusu değildir. Ne komşusu, ne arkadaşı, akrabası, hatta yaşamını paylaşan eşi ve çocukları bile ilgilendirmez onu. Bu insandan yurt sevgisi, toprak, konu komşu sevgisi, hatta yaratan sevgisini beklemek bile boşunadır.
Unutmayalım ki bu tür insan bize hikmet sahibi tarafından gönderilmedi. Hikmet sahibi bizlere hep melek misali, hiç bir toplumsal kusurları olmayan saf ve hiç bir kirliliği olmayan insanları gönderdi. Onları şekillendirmek, kusur ve kirliliklerden uzak tutmak biz insanların göreviydi.
İşte sizde harikulade anlamlı ve güzel yazınızda belağatla vurgulamışsınız; sorumluluk ve yönetim erkini sınırsı bir güçle ellerinde tutanlar, bireyleri aydınlatma, geliştirme ve doğru eğitme yerine, siyasetlerinin ve çarpık amaçlarının bir sonucu olarak kendi arka bahçelerinde, ön gördükleri çağ dışılık eğitimine tabi tutarlarsa, bu günkü gibi onaylamakta zorlandığımız işe yaramaz, faydadan çok herşeye zarar veren bir toplumsal yapı çıkar ortaya. Sanırım bunun acısını yaşıyoruz, her gün biraz daha katmerleşip gelişenlerine de tanık olacağız gibi görünyor. Umarım yanılırız, kuşku ve endişelerimiz boşa çıkar da, biz mahçup oluruz, bu düşüncelerimizden dolayı.
Kararında ve tadında, yapıcı anlayışlarla muhalefet, toplum davranışına da, insan karakterine de ters bir duygu ve davranış değildir. Hatta denetimin yerine geçmesi gereken önemli bir yükümlülük bile sayılabilir. Uygar toplumlar, denetimden, olumlu ve yapıcı muhalefetten hiç korkmaz, çekinmez ve de kaygı duymazlar. Tersine bu davranış biçimini gelişmenin, kalkınmanın, aydınlanmanın vazgeçilmez bir unsuru ve ögesi sayarlar.
Siz yaznızda bu hususları da çok temiz ve yerinde vurgulamalarla, çok özenli farkındalıklarla, sonsuz güzellikte beyeniye mazhar olacak şekilde işlemişsinin değerli dost kardeşim Mustafa bey. Çok yararlandım değerli çalışmanızdan. Umudum; böylesi güzel ve çok yararlı çalışaları soluksuz sürmenizdir.
Esenlik ve mutllk dileklerimle selamlayıp taktir ve tebriklerimi sunuyorum değerli mümin ve aydın kardeşim size Kemal Polat
Mustafa Göktekin
Not:Google'dan Mustafa Göktekin yazdığınızda Düşünce yazıları Mustafa Göktekin diye site deki yazılar kerdişize aittir.Muhterem Ağabeyim Girmek isterseniz eğer eğer kusurlarımız varsa söylemeniz ve bizi uyarmanız bana şeref veerir.