İNADINA YAŞAMAK
İNADINA YAŞAMAK
Düşünün bir, ilk kez ölüm gerçeği ile hayatınızın hangi bölümünde tanıştınız?! En
sevdiğimiz insanları bile yolcu ettiğimiz o sonsuzluk, yüreğimize attığı acı ilmekleri ile
hayatımızda derin izler bırakmıştır.
Altı, yedi yaşlarında, aynı mahallede akşama kadar birlikte oynar, çocukça oyunlar
kurardık Alper ile. Adana’daki ilk çocukluk arkadaşlarımdandı. Çayırlarda uğur böcekleri
yakalar, onları boş ilaç kutularının içine koyardık…
O yaz, tatili geçirmek için gittiğimiz Konya’da, bir gün dedemlerin evine, babam, yüzü
asık olarak geldi. Annemle fısıldaşarak bir şeyler konuşuyorlardı, bir süre sonra öğrendim
ki Alper hastalanmış, ateşini düşürememişler, doktorların dediğine göre yakalandığı,
menenjit hastalığı imiş. Yaz dönüşü en iyi arkadaşlarımdan biri yoktu, mahallede birlikte
uğur böcekleri toplayamayacaktık. Demek bir daha görememek böyle oluyordu!
İlkokulda aynı sınıfı paylaştığımız Mediha’dan, o yılbaşı, armağan olarak Kemalettin
Tuğcu’nun kitabını almıştım. Okumaya özendirildiğimiz o dönemde en güzel hediyeydi.
Yarı yıl tatili sonrası okula geldiğimizde Mediha’nın yeri boştu. Öğretmenimiz onun hasta
olduğunu iyileşince aramıza katılacağını söyledi. İyileşmesi uzun sürmüştü. Bir gün
öğretmenimiz gözyaşları içinde sınıfa geldi, arkadaşımızı bir daha göremeyecektik. Kan
kanseri denilen acımasız hastalık ona bizimle yaşamı paylaşma şansı vermemişti. Okulun
önünden onu uğurladığımız o gün, ışıltılı gülen gözleri sanki bizi izliyordu. Kemalettin
Tuğcu’nun o kitabı uzun yıllar kitaplığımın en güzel yerinde durdu.
Yıllar sonra genç bir hekim olarak atandığım Sivas İmranlı’da mesleğimin ilk günlerinde,
sağlık ocağına getirilen, ishalden vücudunda su kalmamış o bebenin canına can katabilmek
için verdiğim çaba sonunu üzüntüye bırakırken çocukluk arkadaşlarımı düşünmek o an
aklıma gelmemişti. Şimdi hepsini bir araya koyabiliyorum.
Günler sonra yine Sivas’ın karlı, soğuk bir gece yarısında gelen astım krizindeki morarmış
kadının ellerimde ölecek ikinci hasta olmasına ramak kalmışken, son çare olarak yaptığım
adrenalin iğnesiyle hayata dönüşüyle yaşanan dram, yaşamın kıyısındaki uçurumun hiç de
uzak olmadığını gösteriyordu. Hayata pamuk ipliği ile bağlı olmak demek buydu.
Kaç kış, kaç yaz geçti... Kaç pamuk ipliği koptu, kaç pamuk ipliğine kopmadan, bir düğüm
atıldı.
İnsanlık tarihi kadar eski hekimlik mesleğinde “inadına yaşamak” felsefesi gizli bir şifa
yolu olarak hep yerini almıştır. Yoksa Alper, Mediha inat etmemişler miydi?! O ishalden
susuz kalan bebek inat etmeyi bilememiş miydi? Yoksa onların pamuktan iplikleri baştan
çürük mü yapılmıştı? Ama yine de “İnadına Yaşamak”
Orhan Veli’nin şiirinde dediği gibi
“Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.”
hrnozmn