15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1538
Okunma
MAHMURE
Kumkuma kuşları ötüşüyordu uzaklarda bir yerlerde.
Her ötüşlerinde sessizliğin sesi bir daha yırtılıyordu.
Saatine baktı,akreple yelkovan yükseklerde dans etmek üzereydi. Bir an durup düşündü, ne kadar uzun yıllar olmuştu Mahmure ile dans etmeyeli.
Bir sarhoşun, nara sesi ve hemen yanıbaşındaki dilencinin yalvarışlarıyla kendine geldi.
Elini gözüne götürdü, ağlamışlığını kimseler görsün istemedi. Cebinde bozuk para aradı. Sonra gözlerini dilenciye dikti.
Gözleri iyi konuşurdu. (Az önce son bozuk paramla buraya geldim dediğini nasılda anlamıştı öyle...!)
Dilenci, neredeyse cebindeki bütün bozuk paraları ona bırakıp gidecekti... Şirin bir gülümsemeyle, çareyi çekip gitmekte buldu.
Sevmezdi ya aslında meyhaneleri, ama tam da yanıbaşında idi Mahmure Meyhane.
Kollarını açmış sanki bana gel der gibiydi...
Seninde mi adın Mahmure ? İstemem diye geçirdi aklından.
Hatta beni kandıramasınız diye devam etti. Sonra kendini Mahmure’nin kapısında saçlarını düzeltirken buluverdi. Kuytuya oturdu suçlu biri gibi.
İçerde yaşlılardan kurulu bir fasıl heyeti vardı. Kanun taksimi bir şeyler çalıyorlardı, dinleyemeye vâkit bulamadan, göbek adı doğuştan Mahmure çiçekçi bir kadın, elindeki kırmızı karanfili uzattı.
- şirketten abi, şirketten...
Teşekkür etmek istedi. ( Sahi teşekkür nasıl edilirdi ki ? )
Gömleği lekeli bir garson elinde birgün öncesinin mezeleriyle geliverdi.
- şirketten abi, şirketten yeni müşterimize kıyak...
Gülümsemek istedi, eyvallah der gibi el kaldırdı.
Gözü sahneye ilişti, kaç sene öncesinin kıyafetini giymiş belli ki zavallı bir kadın. Adı Mahmure. Üç kuruş ekmek peşinde, gecenin bu saatinde, kaç tane kendi gibi saklanmışa söylüyor diye düşündü.
Daha sonra yaşlı fasıl heyetini izledi, tamburu çalmakta zorlanıyordu garip, arasıra uyuklayıp, uykusunda çalmaya devam ediyordu yaşlı kemane. Bu saatte sıcak yuvalarında torunlarıyla olmalılar diye içinden geçirdi..
Sonra;
Fasıl heyeti uyukladıkları yerde çalmaya başladılar. Kumkuma kuşları dışarda ötüyordu, dilenci kapıdan uzaklaşmıştı.
Mahmure’de yarış başlamıştı yine her akşam ki gibi.
- oğlum bir büyük daha... çın çın, çin çin... bardağın inceliğine göre sesler.
Mahmure kadın şarkının sözlerini bilsin, bilmesin istenilen şarkıları söylemesi gerekir. Çünkü göbek adı Mahmure. Hem ne anlaşılır ki iki kelimenin eksikliği.
Köşesine büzülüp kalıverdiği yerden bir süre sonra kalktı. Etrafındaki Mahmurelere bakıp garsona işaret ettiğinde eli, meteliği olmayan ceketinin cebinin astarıyla oynuyordu. Bu kadar şık bir ceket ve meteliksiz bir cep... İnsan ceplerinden utanmasa, astarından utanır.
..
Asil görünüşlü adamdı yani Allah için. Sevgilisi Mahmure bile onun bu asil görüntüsüne vurulmuştu .
..
- Hesap ?
- Şirketten abi, ilk gelenden şirketimiz para almaz. Bekleriz abim, en yakın zamanda.
Hafifçe gülümsedi, yine eyvallah der gibi elini kaldırdı. Kimseye teşekkür etmeyeli çok olmuştu. Nasıl edilir unutmuştu.
Gözlerine sus diyemedi.
Garson anlamıştı. Konuşurken bir taraftan da, elindeki tepsiyle gömleğindeki lekeyi kapatmaya çalışıyordu.
Kendisini zar zor dışarı attı. Bütün Mahmureler için bir şeyler yapması lâzımdı.
Önüne çıkan ilk taşa vurdu.
Sonra ikincisine,
Daha sonra diğerine
Diğerine, diğerine... Eliyle gözlerinden sızan yaşları silip yürüdü. Yürüdükçe taşlara vurmaya devam ediyordu.
Kumkumalardan artık ses çıkmıyordu, uyumuş olmalıydılar.
öyküsatıcısı2012Davidoff