- 780 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İÇİMİZDEKİ DEPREM
Geçen gün Kadıköy Altıyolda caddenin karşısına geçmeye çalışıyorum yeşil ışıkta. Ne mümkün! Korkunç siren sesleri kulak zarlarını yırtıyor adeta. Büyük otobüsünden motor sıkletine kadar uzun bir konvoy oluşturmuş polis araçlarından geliyor bu canhıraş feryatlar. Aynı anda “Yanlara çekilin! Yolu açın!” uyarısı geliyor öndeki araçlara polislerin telaşlı seslerinden. “Eyvah! Kesinlikle Kadıköy bombalanıyor! Ya da ciddi bir katliam söz konusu!” diye geçiriyorum aklımdan. Tam o sıra konvoyun arasında üzerinde SİVAS SPOR yazan bir otobüs takılıyor gözüme. Bir anlam veremiyorum. Soruyorum aralarında olduğum kaldırımda bekleyen kalabalığa “Anacağım anlayamadım ben. Nedir bu durum? “Bu gün maç var Kadıköy’de. Sivas Spor oyuncularını koruyorlar” Yaa? Ayol bu konvoy değil bir otobüsü koca Sivas’ı düşman işgalinden korumaya bile yeter, diyorum içimden. Vay be! Şu şansa bak sen! Siz kalkın toptan çok parayla oynayan 11 kişiyi İstanbul gibi bir şehirde böylesine korumaya kalkışın. Ülkenin yüz akı 37 aydınını Sivas’ta diri diri yakın!
Yıllar önce Altın Plak alan “Hepimiz Kardeşiz” türküsüyle birlikte Edebiyat Defterinde bir bayan üyenin ‘günün seçkisi’ kabul edilen ve bence asıl “Barış Ödülü’ne layık görülmesi gereken! yazısı da düşüyor aklıma aynı anda.
Seçilmeye değer bir yazıydı bence! Tam da canım ülkemin insanının tavrına ve üslubuna yaraşır bir yazıydı bana kalırsa çünkü! Bu üye öncelikle kendi edebi yanına vurgu yapmış ardından siyasi yazılarından uzak kaldığını belirtip bu konuda uzunca bir yazı kaleme almış. Ben yalnızca çok kısa bir bölümünden söz edeceğim. Mealen diyor ki: Ampulü patlatmaya çalışanlar oldu. Ancak ampul bir avizeye dönüştü ve bırakın ülkeyi dünyayı aydınlattı ışıl ışıl. Ve daha sonra hocasından aldığı muhteşem feyizle, başlıyor onun aydınlattığı bu yolda mağrur ve gelecekten emin adımlarla kalem oynatmaya. Hatta, boynuz kulağı geçer örneğinde olduğu gibi, hocasını yarı yolda bırakacak kadar donanımlı olduğunu bile ispatlıyor. Onun gittiği malum ülkeleri bir bir sayıp döktükten ve oralarda gördüğü müthiş itibardan söz ettikten sonra, dönüyor aziz yurdumuza yeniden. Ülkenin nasıl dev adımlarla ilerlediğini kalkındığını bir bir sıraladıktan sonra, bu kez de sıra geliyor ülkenin gelmiş, geçmiş, geçmekte ve de gelecekteki her türden insanını büyük bir saygı sevgi övgü ve de rahmetle yad etmeye.Öylesine geniş tutmuş ki bu konuda yelpazeyi yazarımız, MEVLANA’ nın “Ne olursan ol. Gel!” çağırısı bile hükmünü yitirir gibi olmuş inanın.Her dinden her inançtan. Her dilden her lehçeden. Her ırktan her kökenden hatta her yöreden. Her siyasi görüşten. Her slogandan. İyisinden kötüsünden. Sağcısından solcusundan. Taraflısından tarafsızından. Asılanından yakılanından ve de kırmızı bültenle aranılanına kadar hepsiciğini zerrece ayırım gözetmeksizin öyle büyük içtenlik ve göz yaşartan bir duygusallıkla kucaklayıp sarıp sarmalamış ki insanlık adına! İnanın ben kendi insanlığımdan ve kendim olmaktan utandım adeta!
***
Belli bir kuşak önemli yararlı bilgilerin. Tanımadığı insanların yabancısı olduğu dünyaların kapılarından içeriye zahmetsiz süzülmüşlerse. Manevi değerleri anlamlı güzellikleri hücreleri yenileyen romantizmin sihrini ve zarif tavırlarını bu gün hala koruyabiliyorlarsa eğer bunu radyolu dönemin Radyolarına borçludurlar daha çok da. O renk renk zenginlikleri yaşamış olanlar için bu büyük bir şanstır.
O benim en doğru sözlü en güvenilir ve her şeyi bilen çok bilgili en yakın arkadaşımdı. Şimdilerde ne eski hükmünden ne eski tadından zerrece eser kalmamış olsa da. Yine de o hala benim başımın tacı. Ben uyurken o başımın ucunda bana ninniler söyler durur hala…
Sesinden çok küçük olduğunu düşündüğüm bir kız çocuğunun sesiyle yarı uykulu gözlerim açıldı aniden. Nasıl açılmasın ki? Dizilerde başrol onların. Reklam sektörü baştan sona onların elinde. Evde söz dışarıda erk sahibi onlar. Bilgiçlikte bilgelikte ders verecek ustalığa ulaşmışlar maşallah! Ama adları “çocuk!” Sizleri bilmem ancak ben karşılarında iki laf etmekten aciz kaldığım gibi yüzlerine bakmaya çekinip ürküyorum inanın bana Birkaç kez başlarını okşamaya iki tatlı laf etmeye kalkıştım işitmediğim acı laf kalmadı. Anne-babaları ve diğer büyükleri ise bu denli akıllı yetenekli bilgili çocuklara- torunlara sahip olmaktan dolayı oracıkta çatlayacaklar kasılmaktan o da başka.
Nerede kalmıştık? Ha! işte bu küçük kız çocuğu gecenin bir vaktinde ve benim bu Radyomda vatandaşları, Kızılay’a ve Deprem Bölgesine yardıma çağırıyordu o tatlı sesi ve spikerleri kıskandıracak güzellikteki diksiyonuyla. Ardından telefon ve hesap numaralarını sıralıyordu sıra sıra.
O sıra benim de ona: A benim canım yavrum…Senin o çok bilmiş annen baban bu ülke insanının KIZILAY’ı bile yıllarca soyup soğana çevirdiğini anlatmadılar mı sana? Televizyon kanallarında ve gazino sahnelerinde boyundan büyük laflar etmen göbekler atıp şarkılar söylemen sirk maymunu gibi seyredilmen için elinden tutup götürürlerken bunların bu yaşta çok kötü tehlikeli şeyler olduğunu da anlatmadılar mı sana?
Dünyanın her yerinde meydana gelebilecek olan ve adına DOĞAL AFET denilen bu doğal olayın her an, her yerde, herkesin başına gelebileceğinden söz etmediler mi?
Ancak bu ülkede bunun çok büyük bir kazanç kapısı olduğunu. Yeni yeni zenginler türettiğini. Çocukların çeyizinin açılan marketlerin haksız yere sahip olunan evlerin maddi yardımların hep bu depremler sayesinde doruğa ulaştığını. Bedavacılığın avuç açmanın en büyük onursuzluk olduğunu. Toplumun bunlarla fokur fokur kaynadığını sokmadılar mı senin o övündükleri süper aklına. Gösteriş ve reklam olsun diye iş sahibi kimselerin kamyon kamyon gönderdikleri malzemeleri gider gösterdiklerini. Bu nedenle de yeni bir depremi dört gözle bekleyenlerin dahi bulunduğunu söylemediler mi canımın içi benim? Bak güzel kızım. Gerek Marmara depreminde, gerekse bu son depremde oralara gönderilen Kurban Etlerinin sokaklara atıldığını, sokak hav–havlarının bile yüzüne bakmadığını televizyonda görmedin mi hiç? Gel gelelim hiç ummadığın bazı semtlerde yaşayan namuslu onurlu insanların değil bir parça kurban eti yiyebilmelerini kasap vitrininde bile seyredemez hale geldikleri de söyleyemediler mi senin o tertemiz sevgi ve merhamet dolu yüreğini daha fazla acıtmamak için? Yemeyip içmeyip zorunlu deprem vergisi ödeyenlerin evlerin bakımsızlıktan viraneye döndüğünü. Hiç umulmadık kimselerin Darülacezeye gider hale geldiklerini. Üzüntüden ağır depresyonlara girdiklerini. Yataklara düştüklerini. Derneklerin vakıfların sivil toplum kuruluşlarının bir çoğunun “Asalak” bir nesil türettiklerinden de hiç bahsetmemişler anlaşılan. İşte esas ülke gerçekleri bunun gibi şeylerdir benim akıllı kızım. Sen sen ol; hayatta hiçbir şeyin insan onurunun ve asıl gerçeklerin önüne geçemeyeceğini sakın unutma emi benim talihsiz yavrum!..
YORUMLAR
Değerli yazarım tam normale döndü derken,Nihal'le nefes almışken yine kızmış anlaşılan...
E kızılmayacak gibi de değil yani...
Yürekli,doğruları yazan kaleminizi kutluyorum efendim...
Doğru söze ne denir ki,katılmamak mümkün değil size...
Saygılarımla...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bakın," sizi yine kızdırmışlar!" diyip durmayın..Bir günde size de öyle bir kızarım ki! Yahu kızılmayacak gibi mi, Allah aşkına?
Tabii olan bana oluyor aslında. Ben yırtınıp yataklara düşsem de, kervan yürüyor arkasına bakmadan.
Güzellikler sizinle olsun.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Sevgiler ve iyilikler seninle olsun.
AYSE 09
iyi geceler canım