- 605 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sen Yarınsız Kaçışlarımdın
Sonsuz bir karanlığın berelenmiş saklılarında seni aradım
Sorgulu günlerin kavuşmasız mevsimlerinde hep yandım
Yağmurlarla döküldü kokun üzerime, zemheride yangındın
Çekildi güneşim artık göğümden, sen yarınsız kaçışlarımdın
Tutkulu bir dökülüşün koyu gölgesinde seni düşünüyorum yine. Yeşil sularda gülüşlerin yüzüyor, yansımalarına uzatıyorum ellerimi. Seninle uzanıp yemyeşil çimenlere gökyüzüne resimler çiziyoruz. Kırlangıç mevsimiyle dönüyor dünya, bir şiirin soluğuyla sevdanın kirpiklerine dolanıyoruz.
Sancının damarından damlayan kanla yıkadım özlemin kırışmış mendilini seni beklerken. Kapalı yollardan aşamadım, sesinin coşkulu frekanslarına ulaşamadım. Yorgun saatleri geçince düşünceler, yeniden dokundum gerçeğin tetiğine. Kurşun namluyu geçti, ruhumu delerek gözlerinin kutsiyetini seçti. Suskun bir yakarıydı zaman, bir tükeniş masalıydı sensizken an, sesinin billur sularıyla günüm yaşanası bir gülüşle tamamına erişti.
Alternatifi yine sevdaya çıkan sabır yokuşlarında dingin bir çağrıdır özlemin kıyılarındaki tatlı huzur. Avuçlarımıza sular çekerken demli ırmaklardan en derinlerine ilişir gözümüz. Göğsümüzdeki yaşam atışı hızlanır, ıslanır aniden dudaklarımız. Yeniden düşeriz yollara, yeni ufuklar vardır uzaklarda ve bir atımlık şarkıyla koyuluruz düşlere. Sevda, beklemekten usanmayan bir çoban yıldızı gibi sarılır yaşanası mutluluklara.
Uzakların çığlığıyla düşüver bu gece de üşümüş dağlarıma. Zirvelerin doruklarında ellerin olsun bir tek yanımda. İstersen çevir gözlerini kayıp düşlerime. Al beni, götür benden uzaklara, şarkılar sürerek dudaklarıma takılırım sevdanın hüzünlü eteklerine. Bu gece yine yokla kapımı, tıktıkla yüreğimin titreyen yanlarını. Sarmala sensiz ağaran şakaklarımı ve kadın kokunu sürerek gevşet tüm yaşama bağlı damarlarımı.
Dudaklarının damarlarından kıpkırmızı bir Ağu dökülür sessiz çığlıkların artınca. Çırılçıplak bir atın sırtındaydın az önce, kırmızıydı öpüşlerinin rengi, esmer bir gece akarken damarlarından. Yeniden boy at yorgun gövdemde ve yeniden yeşil sarılışlarla kavra düşlerimi. Yapışkan bir tükeniş masalıyla savrulayım teninde.
Uyuşmuş bir bedenin sağrısına dokununca hak, karanlık bir odada resmime bak. Sırt dönerek sevdamın gözyaşlarına gerçeğin renkli gelgitlerini yaşardın. Sızındım oysa dağların en zorlu geçitlerinde, rehberindim, yıldız düşlerinde hoşça kal/ındım, ışıklar yanan bir odada en soylu sevdalındım. Coşkulu şiirlerimde sultanımdın. Şimdi çağır yeniden düşlerine, sarıl gülüşlerime ve sokul öpüşlerime, sen yarınsız kaçışlarımdın.
Gönlümün çehresine yansıman düşünce karanlığın gölgesine saklanır sevda. Tasamız böler sevginin bayat somunlarını böylesi anlarda. Öfkemiz yangının kopyasına düşer ve kırgın dallar gövdeye küser. Yorumsuzdur yaşanacaklar, sevda sorgulu bir ipten dil döker hayata. Kelimeler boşlukta dans eder. Gönül çelen sehpasıdır aşk, sureti kendini kandıran düşler aynasıdır. Özlem dizginsiz atlar gibi toynaklarıyla yüreğimizi ezen yolcusuz bir hayal arabasıdır.
Dumanın diline doladım özlemi, ateşin koynunda dinlendi hüzün. Renklerin kirli göğsünden süzüldü geçmiş. Duvarlarda desen, göğüste dinlenmeyi düşleyen nefestim bugün, tıktıklarında kaybolmuştu saatlerin sevdiğin adam.Yorgun bir yürek atmakta içimde, alevinden evvel tüten bir duman genzimi yakan. Çağırma bugün düşlerine, bırak göğsünde biraz daha uzansın bu yorgun sevdam. Öpüşlerinin iksir kapaklarını aç, isterse dursun saklısında kaybolduğum acımasız zaman.
Sarsıldıkça köpüren denizlere üç güneş indirdi sevdanın gelgitleri. Üç bakış duru sularla yıkandı. Öncü dalgalar dağlardan lale indirirken karanlıktı çözülüşün izlek sancısı. Ardından sular geri döndü, arsız sarmaşıklar yeniden fışkına durdu ve üçüncü kez patladı deniz, sevdanın koynunda sükûnete sığındı. Nehirler çöllere döndü yüzünü, cezvede kavrulurken kahve sevda aşka düştü, gece yine sorgulu bir öpüşün düşünüşüne durdu. Işık söndü, damlalar çarşafa döküldü.
İhtimalleri unutulmayan muhteşem anlarda gizlenmiş bir karanlığın tam orta yerinde ağu sürdüm bak yüreğime. Ne sen bendeyken sevdalı, ne de ben sevdandayken olmayacak dualarla tükenmiş günleri geri çağırmıyoruz artık. Dün yitik bir mevsimdi, parçaları denizlerin en derinlerine inen doyumsuz bir şölendi. Küller evrene savruldu, ağıtlar sonsuzluğu buldu. Şimdi susma zamanı sevda, zaman kıymetini bilemediğimiz bir andı ve ruhumuzu nasırlı elleriyle doyasıya okşamadan bizi bizimle bıraktı.
Yolların hepsi ayrıldığı noktalarda çakar gerçeğin damalarını derine. Uçurum yalnızlığımızın üşüyen ellerini bunun için bizden başkası tutamaz. Her yazgı sevgisiz büyüyen yaman bir sarmaşık gibidir ve bunun için yolu sonsuzdur. Şimdi kendi ülkemin fırtınalı kuytularında gönlümün kırık duldasında bensiz başlayan danslara ruhumu vererek hayata şiirler yazıyorum, dudağımda en sıcak türkülerle sineme sarılıyorum.
Dağlanınca sol yanımız kırılmış bir yürekte soluk ararız sevdam. Nefesinin uzağındayken ne günüm anlamlı, ne de gecemin içindeki düşünüşlerim. Ellerin yoksa öpüşlerin hayalse hangi düşün kanatları taşır beni ülkene. Sen gergin sızıların kahredişlerine kalmışsın, aşkın dar odalarında düşünüşlerin firari şarkılarına sarılmışsın ve bir ağustosun anılarıyla yüreğimle beni baş başa bırakmışsın. Aşk, alevli bir soba yüreğimde gülüm, özlemin üşütüyor artık.
Bu şiirin hikâyesi: Islanmış yüreğimizin sevgi buğularıyla sığınacak bir yer ararken kendimize yaşamda, bileklerimizdeki hüzzam ağrılarla hüzünlerin dağlarında kendi yankımızı dinlemek isteriz. Sarı yapraklar geçer nehirlerimizden, gönlümüzün yara berelerine anlam bulamayız. Sevda, harelenmiş yoksul bir mevsimdir, ne yaparsak yapalım mutluluğun iksirlerini yudumlayamayız.
YORUMLAR
“Nietzsche sokaktan geçerken devrilmiş ve çukura düşmüş bir araba gördü. Arabacı ata sakat kalması ihtimaline hiç aldırmadan, her ne pahasına olursa olsun, atı kaldırmaya ve yola düşürmeye çalışıyordu. Atı acımasızca kamçılıyor, kamçı darbeleri altına doğrulmaya çalışan at ağır yükün de etkisiyle tekrar çukura düşüyordu. Ayağı kırılmıştı. Nietzsche arabacıya böyle davranmamasını söyledi. Önce yükleri indirip sonra at kaldırmalı idi. Arabacı aldırmadı. Nietzsche’de çabuk sinirlenen biri olarak arabacıya saldırdı. Arabacı da bunun üzerine ona vurmaya başladı. Attığı bir tekme, Nietzsche’nin eve döndükten sonra ölümüne neden oldu. Karşılaştığımız veya hissettiğimiz bazı olaylar mantıki bazıları mantık dışı bazıları ise mantığa aykırıdır. Yukarıda anlattığım olay mantıki veya mantığa aykırı değil mantık dışıdır. İşte sevmek böyledir. Sevmek her şeyi bir amaç uğruna vermek ve karşılığında hiçbir şey istememektir. Bu büyük bir seçimdir. Başkalarının veya bir idealin yaşaması için kendine ölümü seçiş… Eğer insan iysar (esirgemeyip vermek, ihtiyaçtan müstağni edecek derecede vermek, döküp saçmak,, bir başkasını kendisine üstün kılıp, onun yararını kendi yararının üstünde tutmak) derecesine ulaşmışsa, canını menfaatini, şöhretini, mutluluğunu, huzurunu, gelirini bu uğurda seve seve feda edebilir.”
LABİRENTE SELAMLAR
TEBRİKLERİMLE