- 836 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sevmek mi? Kısacıkmış
Kırmızı yasak demek ellerine bulaştığında anlarsın, yalnızlık kendinden bile ayrı kalmakmış. Sen belli etmesen bile çocuklar anlar, sevgiyle kandıran yaşamış sayılmaz.
Gün batımının öncesiydi güneşin saçlarına uzandı ellerim, sımsıcak kavradım yangını. Sözlerim, hayatın kıvrımlarında uzaklaşıyor kısalan zamanla ağır ağır. Issızlık, somut beklentilerde kırılmış bedenimi alabildiğince çekiyordu dehlizlerine. Kanımın damarlarımda coşkun nehirler gibi akmasını duyuyordum. Kalbim çıldırmıştı. Yorgundum, ıskalanmış mutlulukların resimleri düşüyordu dallarından yaşamın. Adını seslendirdi tınıları sonsuzluğun. Çığlık çiçekleri biriktirdim. Ölümlü bedenin arsızlıkla verirken son nefesini, kulaklarına fısıltı olacak her biri ve ben gideceğim.
Neden pas geçti beni sonbahar, ruhumun med-cezir sürüklenmelerinde? Yıkımları devam ediyor hatıraların oluşturduğu sarsıntıların. Hikâyeler yazmak, hayatımın silik kalmış tomurcuklarının kendine açmasıdır. Adının altına kalın çizgiler ekliyorum geceden, daha da belirgin oluyor zavallı duruşu tüm gölgelerin.
Gözlerini kapa! Sana vaat edilmiş hiçbir şey yok artık gökyüzümde. Geçmişi unut,
geleceğe ağla! Sevinçler, ani kararları sever.
Bu şehir, bu sokaklar, alın yazısı gibi uzayan yollar; insanlar, yakarışlarımı cevapsız bırakan tüm manzaralar yok olup gitmekte şimdi. Saymadım kaçıncı deprem, kaçıncı ağlamak gizliden gizliye. Zamansız bir yolculuğun sabırsızlığında özlemli dokunuşları hayal ediyorum. Kirlendim, tükendim içimde tarifsiz korkular. Ey aşk, bana nefes ver! Gidiyorum.
Ölüm gözlerimi kapatmış, ney huşusu perde perde inmekte. Sırrımı dönüyor pervaneler. Hani ağlamak kirletir cesareti, umursamıyorum. Kendimi dilendim kayıp kalmış sözlerinin içinde. İstençli bir yürek işi bu. Direnç göstermeden kabullenmek, duruşunu bozmadan eğilmek aczi yet değildir. Ben seni aradım; sen kırıktın hayata. Ben karanlık çizdim kocaman; sen gülsüz kaldın. Sevda kokusuydun, son bir nefes alıp gideceğim.
Ben deli, ben divane, aşk doluyorum. Gece, uykunun alıp götürdüğü ruhumdan eksik, cesedimi pazarlıyorum.
Sakin gecenin sessiz duruşunda kalmışım; çaresizim, buz kesmiş denizlerim. Acı duymak güzel. Ellerimin titremesi, boğazımın kuruması, duvarların sessizliği güzel. Anlamsız sabahı karşıladık, fotoğrafların cansız gülerken. Direndim; aşk vardı kanımın içinde zehir, abraş günleri bitirdik. Saatler tükendi. Sayılıdır dakikaları karanlığın. Sükût yakın, ölüm yakın biliyorum.
Sarhoşum. İçkili sabahlar bir gülüşün takılır, güneş sızar üzerime, sessizlik düşer bedenime… Kalkmaz düşmüşlüğüm.
Ne zaman başladı bu hikâye hiçbir zaman bilemedim. Sen mi yazılmıştın bana yoksa, ben mi figürandım senin hayatına?
Geçmiş ve geleceğin ince çizgisinin üstündeyim, hangi yana gidersem gideyim, her ikisi de yok olacak. Oysa sen, alıp alıp getiriyorsun geçmişi göğsümün içine, aklımın dimağına. Hatırladım ayrılıklarımı, tüm ayrılıklar acı verdi yüreğime. Önce annemi terk ettim akrep günü inatla bağlarımı kopardım. Ağladım ilk darbesinde dünyanın. Yalnızdım, Allah’ ın Âdem’ i cennetten kovduğu an kadar utangaç ve günahkâr. Dünya dardı bedenimin acizliğine. Oysa mutluluk dilemiştim ve dua fısıltıları tatlandırmıştı dudaklarımı. Hikâyenin başlangıcı hazin, bitişi kararlıdır.
Çöl ıssızlığı ten gibi sarmalıyor beni, gökyüzü maviden melek bahçesi, ilk selâmı vererek girdim. Teslimiyetin sadece aşkadır.
“Şimdi ateşle imtihanım başladı.” Yangın tüm ruhumu sardı. Mutlu olmak kolay olmadı hiçbir zaman bu kadar, hiçbir sığınak güven vermedi şu an hissettiğim kadar. Aşk için öldüm. Aşk için doğdum. Öğrendim ayakta durmayı ve ilk kez anladım; ıstırap veren ne varsa yarasında kalmakta insanın. Yara, ateşin kızgınlığında acısını azaltmakta; zaman ise bu yaranın kanmasını dindirmekte.
Ürpermezsin biliyorum. Dimdik durursun, kararlılığın meziyet bile sayılabilir. Su damlası kadar duru, yağmur damlası kadar çoğul olabilirsin. Her bir renk bir yüzünü gösterir. Sustu ardıma bıraktıklarım, kalmadı sesi yükselen sevdanın.
Sırt sırta vermiş ay seyrinde dillenmiş ayrılıkları topladım. Tüm ayrılıklar gece yüzlü cellâtlardı. Yıldızları topladılar. Ellerimiz boş kaldı.
AsevimLİ
YORUMLAR
Ben depremleri sayarım...
Zira saydığım her deprem içimdeki sığınakta bekleyen kelimeleri ateşinde yaka yaka sorgularının cevabını bulur...
Geriye kalan elbette enkaz-ı hârdır... Demek istedim...
Ali Sevimli'nin nesirindeki şiir kokulu emeği elbette kutlanılası kalitede hep...
Tebrikler...