- 2657 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hüzünlü Boşluk
Gölgeler bırakmıyor peşimi. Bıraksalar sarılacağım aydınlığa. Göreceğim ben de karşımda oturan şu kızın yüzünden yansıyan dünyayı. Ona tatlı tatlı gülümseyen... Bir şey var bu parkta… Büyü gibi, tılsım gibi… Bulaşıcı bir iyimserlik esiyor rüzgarında, yüzlerimize dokunup dokunup çoğaltarak kendini.
Bana “Hep böyle mi bakarsın?” demişti o kadın. “Hep böyle korkulu bir rüyanın içinden bakarcasına… Baktığı her şeyi görünmez kılan bulutlarla…”
Sevmemişti beni nedense. Bir tarafımız denk düşmemişti demek ki. Ben üzerinde durmamış, çayımı yudumlamaya, sıramın gelmesini beklemeye devam etmiştim. Onu yok saymak hiç de zor gelmemişti. Ama o benden farklılığını bir kez daha ortaya koyarak, hoşlanmadığının altını çizmek istercesine bir şeyler sorup durarak varlığımı iyice vurgulamaya çalışıyordu sanki.
Onunla ortak bir paydada buluşma ümidimi çoktan kaybettiğimden kısacık cevaplarla geçiştirmeye çalışıyordum bu gereksiz sinir harbini. Hastanenin soğuğu onun yüzünde cisimleşmiş, her zamankinden de beter üşütürken, kendi yüzümü üşütmeyen bir yüz olarak var etmeye çalışmak hiç de kolay değildi. Sıram yaklaşmıştı ve az sonra ışığın ters yönden geldiği, çirkin gösteren bir aynadan uzaklaşırcasına fırlayacaktım hemen yerimden… Gerçek yüzümü görebileceğim başka aynalara koşmak üzere…
Tam da umduğum gibi gülümseyen bir çehreyle karşıladı beni doktor hanım. Kendimi hatırlattı bana. Hiç de yüz ekşitici bir görünümüm olmadığını müjdeliyordu gözlerindeki ışık. Şikayetimi dinledi, dosyama baktı, sürecin gerektirdiği her ne varsa gerçekleşti… Ve kapıda iyi günler dilerken buldum kendimi. O kadın orada olmasın diye dualar ederek…
Koltuğu bomboş kalmış, bana korkmamamı söylercesine çağırıyordu kendine, nazik bir gülüş gibi… “Meğer ne kadar da doldurmuş orayı!” diyordum. Bence kimse bu kadar çok yer kaplamamalı bir yerde çünkü. Çok da altını çizmemeli varlığının.
Hafif esintileri severim ben çünkü. Rüzgar da olsa insan da, fark etmez… Esip geçmeli yüzlerden tatlı bir dokunuş gibi. Neyse ki herkes o kadın gibi boş koltukları özletmiyor insana. Aksine orayı doldursun istiyorsun o zarif görünümüyle. Gözlerin bir şeye takılıp sonra ona geri döndüğünde kaybolup gitmeli bir anda… Oturduğu yerde hüzünlü bir boşluk bırakarak…
Gülümseyen boşluklar bırakmamalı ardında… Az önce kapladığın yerden ayrıldığında orada seni aramalı gözler, nereye kayboldun diye…
Ben şimdi bu parkta nasıl bir boşluğu dolduruyorum kimbilir? O kız muhtemelen hüzün buluyor bende. Ama çevresine bulaşmayan, sahibiyle sınırlı o hüzünlerden… Seyredilmesi keyifli… Kızın yüzünden yansıyan diğer şeylerin arasından şefkatli bir gülüş olarak, çekip çıkarıyorum hüznümün yansımasını… Demek ki çekip gitmesi dört gözle beklenen o boğucu varlıklardan değilim ben. Hatta belki de o kız yanıma gelip benimle derin bir sohbete girişmek istiyor şimdi. Benim gözlerimde korkulu bir rüya ifadesine yol açan bir dünyanın kendi gözlerinde dönüştüğü cenneti tanıtmak istiyor belki de, en küçük ayrıntısına varıncaya dek. Yaşlarımızı değiştokuş eden bir bilgiçlikle bana bu dönüşümün sırlarını vermek üzere yanıma geleceği an’ı sabırsızlıkla bekleyerek…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.