- 2518 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FATİH SULTAN MEHMET’İN GÜCÜNÜN SIRLARI;
FATİH SULTAN MEHMET’İN GÜCÜNÜN SIRLARI;
SALTANAT ORDUSUNU HIRİSTİYAN KÖKENLİ İNSANLARDAN OLUŞTURARAK TIMARLI SİPAHİ ORDUSUNU KALDIRMA
Fatih’in babası II. Murat Dönemi’nde Yeniçeri Ordusu önem kazanmaya başladı. Fatih Döneminde asli ordu oldu. Türk ve Müslüman kökenli insanlar orduya alınmayıp Hristiyan kökenli insanlar 7- 18 yaşındaki çocuklar orduya alınıp asker ve bürokrasi, bakan ve başbakanlık kadrolarına denk gelen sadrazam ve vezirler bu devşirilen Hristiyan çocuklarından oluşturuluyordu.
Tarihte ilk defa kölelerin yönettiği bir Proletarya Devleti kuruldu. Osmanlı Devleti kölelerin yönettiği ilk ve son tek devlettir.
Osmanlı Ordu yapısı, Selçuklu ordu yapısından farklılaşınca Hristiyan kökenlilerden oluşunca 1453’ten sonra fetihlerin yönünde değişme oldu. Hristiyan ülkeleri fethetme dönemi bitip Müslüman ülkeleri işgal etme dönemi başladı.
Karşılıklı menfaat yoktur. Allah rızası İslam Birliği olmalı. Bunun içinde Hristiyanlarla işbirliği yapılarak Müslüman devletler, beylikler işgal edilmeliydi. Türkçe resmi dil olarak kullanılmayarak, Türklerin mülkiyet hakkı ve saltanat askeri olması engellenerek Türkler köle yapılarak asimilasyona tabi tutuluyordu.
TÜRKLERİ MARABA (İŞÇİ) HATTA KÖLELEŞTİRME VE ASİMİLASYON DÖNEMİ FATİH SULTAN MEHMET İLE HRİSTİYAN DEVLETLERİ ÇAĞ ATLATTI.
Tımarlı Sipahiler önemini yitirdi. Toprağı işleten ücretsiz işçi ve vergi mükellefi olma dışında bir özelliği yoktu. İstanbul onlar için yasak şehir durumundaydı. Osmanlı Devleti Türkçe konuşmayı kaldırarak Türk milletini asimilasyon etme dönemini getirdi
1071 yılında yenilmekte olan Alparslan ordusuna Bizans Ordusundan ayrılıp Türk ordusuna katılarak Türklerin Anadolu’ya yerleşmeşsini sağlayan yine İstanbul’un Fethini Macar Urban’ın döktüğü toplarla, müslümanlığı seçmiş Macarların ve Bulgarların yardımıyla kazanan Fatih’in Macar ve Bulgarların Bağımsızlık savaşı vermelerine, Müslümanlığı terkedip hıristiyanlığa yönelmelerine sebep olan yönetici atamalarına örnek teşkil eden uygulamalarına 1453 yılından sonra Müslüman devletlerin yokoluşunun hızlanmasının sebeplerini anlamamız açısından önemli tarihi olay belgeleri aşağıda sunulmuştur. Atatürk ile Fatih arasında kıyaslama yapabilmek Atatürk’ü anlamak bu vesile ile kolaylaşacaktır.1453 yılından sonra yeryüzünden Müslüman devletler bir bir kalkmış 1918 yılına gelindiğinde bir tane bağımsız devlet kalmamıştı. Osmanlı Devleti sadece Müslümanları işgalde başarılı İngiltere, Fransa, Hollanda, Rusya gibi devletlere karşı sürekli gerileyen küçülen yokolan devlet oluyordu. Müslüman halklar bile Osmanlı Devletinin idaresinde olmaktansa bu devletlerin idaresinde olmayı daha yeğ daha iyi makul buluyordu. Dünya milletleri niçin Osmanlı Devletini istemiyor, Müslüman olmuş milletler niçin İslamiyeti terkedip hırıstiyanlığa yöneliyordu. Dünya nüfusunun 1258 yıllarda %85 i Müslümanken 1915 de Dünya nüfusun sadece %15 i Müslüman olarak kalmıştı. Niçin eski Müslüman dünyanın insanları 1915 yılında Osmanlı Devletini yok etmek için Çanakkale Savaşı’na katıldı? Sadece Osmanlı Devleti değil hiçbir Müslüman Devlet hiçbir Müslüman halk İslam temelli bir yükselişi sürdüremedi.
FATİH’İN ÇAĞ AÇIP KAPATAN MUCİDİ:
Macar Urban’ın döktüğü topları kullanması idi. Bombayı sadece Türk beylik ve Devletleri yok etmede Osmanlı Devleti bu topları kullanabiliyor. Ama Yeniçeri askerlerinin devşirme olması yüzünden Hıristiyan halk ve devletlere karşı savaşılacak oldu mu yeniçeriler istemiyordu. Yeniçerilerin istememesine karşın Hıristiyan devletlere karşı açılan savaşlar yeniçeri isyanlarına ve savaşların kaybedilmesine sebep oluyordu.
Fatih, kendi zamanındaki sınavdan onda on almış olamaz, Atatürk Fatih zamanındaki sınavdan onda on almış. Fatih, Atatürk’ün kendi zamanındaki sınavdan geçerli notu alamamıştır.
Fatih’in gölgesinde kalanlar yine ulusu gölgeler karanlıklar içinde bırakacak yine karanlık bir geleceğe sürükleyecektir.
Asıl mesele Fatih’in ufkunun çok ötesinden Hz Ömer’in ufkunun da ötesiden dünya’ya bakabilmektir. Fatih’ten Hz Ömer’den Bedrin Aslanlarından daha şanlı daha üstün bir nesil yetiştirebilmektir. Fatih köprüsü görmektense bir Demirel, Erdoğan, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül köprüsü görmek Türk milletinin Fatih’in gölgesinde eriyen yokolan bir nesil olmasından Fatih’i aşmaya çalışan kişi ve liderler olması daha iyidir.
Elimizdeki nurun kıymetini bilelim. Onu söndürüp başka nur aramaya gitmektense onun yarım kalan inkişafını sağlamaya çalışalım. Mesele Medeniyeti yoketmek değil insanlığın ortak değeri haline getirmektir. Mesele kimliğimizi kaybetmek değil
Fatih’ten Hz Ömer’den daha üstün değerlerle donanmış kimliğe sahip olabilmektir.
Her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, kardeşlerini nizâm-ı âlem içün katl etmek münâsibdir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmiştir. Ânınla amil olalar.
Fatih henüz 11 aylık olan kardeşi Ahmet’in öldürülmesini emretmiş padişahtır. Fatih de henüz devlete isyan edecek nitelikte olmayan ve sadece hanedan mensubu olması sebebiyle kendisinden şüphe edilenimiyecek kardeşinin katlini emrederek suç işlemiş demektir.
Fatih’in Kardeş Katli Fermanı’na göre yeni padişah olan kimse kızlar hariç erkek kardeşlerinin hepsini yaşına bakılmaksızın öldürmek zorundadır. Bu şekilde de uygulanmış, padişah olan ilk iş kardeşlerini öldürmüştür. Bir padişahın 110 çocuğu olmuş. Padişah olan 19 erkek kardeşini bu yasa gereği öldürmüştür.
ŞİMŞİRLİK DÖNEMİ:
IV. Mehmed döneminde, 1653’te hanedanın diğer erkek üyeleri Topkapı Sarayı’nda, Harem’e bitişik “şimşirlik” denilen yerde hapsedildiler. Kardeş katli Şimşirlik uygulamasına dönmesine rağmen,kardeş katli uygulaması gelenek olmaktan çıkmasına rağmen kardeş katli devam etti.Ama Şimşirlik, Osmanlı padişahlarının kardeş ve yeğenlerini toplu olarak öldürtmesini önledi.
Kardeş katlini ortadan kaldırmak için veraset sisteminin oluşturulması gerekliydi. Bu uzun süre yapılamamış; ancak 17.Yüzyıl’ın başlarından itibaren ekberiyyet, yani hanedanın en büyüğünün tahta geçmesi sağlanabilmiştir.
Saltanatlık Hz Adem’den itibaren uygulanan krallık, padişahlık, firavun, şahlık vs tüm devletlerde hatta ilkel kabilelerde uygulan usul ekberiyet yani yaşça büyük olanın padişah olmasıydı.
Osmanlı padişahlarının aile yapısı, devlet yapısı, yeniçerilerin sarayın, devletin esas sürekli askeri olması bu ekberiyet usulüne aykırı bir geleneğin kardeş katli geleneğinin doğmasına sebep olmuştur. Devşirme, dönme asker, devşirme-dönme sadrazamlar, Hıristiyan asıllı annelerden gelme padişahlık yapısı tuhaf ve korkunç bir geleneğin kurucusu ve devam ettiricisi oldular.
Fransa, İngiltere ve Avrupa kralları, Roma kralları kardeş katli emri, kanunu yayınlamamış, Abbasiler kardeş katli emri yayınlamamış her biri Osmanlı Devletinden daha uzun ömürlü olmuştur. İngiltere krallığı hala yaşamaktadır. Hanedan mı önemli milletin ve devletin mi baki olması önemli? Osmanlı’da hanedanın bekası devletin ve ümmetin bekasından önemli tutulmuştur
Şimdi kardeşlerini öldürmeden bekasını korumuş devletler varken kardeş öldürmeyi öldürenleri öven insanları haklı görmek, Kur’an’da Habil ve kabil örneği ile kınanan durumu Kur’an’a muhalif olarak övenleri insanlık ve kardeşlik düşmanı olarak görmemek mümkün değildir.
Kardeş katli olacak ve Türk anneden olan bir padişah olmasına izin verilmeyecek sonra Kuran-ı Kerim’e aykırı bir fetva olan bu sistemi övenlerin iyi niyetli olduğunu düşünmek mümkün değildir. Fatih’ten önce çok geniş bir coğrafyada İslam Devletleri vardı. Sonra bu coğrafya daraldı.
Kur’an-ı Kerim’e muhalif bu kararı uygulayan Osmanlı Devleti, İslam dinini yeryüzünde kötü gösterip insanların Müslümanlıktan çıkıp Hıristiyanlığa dönmelerine sebep olmuştur. Yine Müslümanlığa sıcak bakan Hıristiyanların Müslümanlıktan soğumalarına, İslam’ı kabul etmemelerine sebep olmuştur. Osmanlıya tabi olmayı kabul edip kardeşi tarafından öldürülmek istemeyen Bulgar ve Macar gibi Müslüman Türk beylik ve halklarının tekrar Hıristiyanlığa yönelmelerine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti insanları İslamiyetken soğutan bir geleneğin kurucusudur.
Kanuni Sultan Süleyman, III Mehmet kendi evlatlarını saltanatıma kastetmiş dedikodusuyla öldüren padişahlardır.
Osmanlı sadece kardeş katli değil evlat katli ile de insanları İslamiyet’ten soğutan uygulamaların sahibidir.
FATİH KURAN-I KERİM’E AYKIRI OLARAK KARDEŞ KATLİNİ YASA HALİNE GETİREN PADİŞAHTIR.
HZ. MUHAMMED’İN BİZANS İMPARATORUNA TEBLİĞ MEKTUBU ve FATİH SULTAN MEHMET
Allah’ın kulu ve Resulü Muhammed’den Bizans’ın Başı Herakliyus’a. Hidayet yolunda gidenlere selam. Bundan sonra ey kral, seni İslâmiyet’e davet ediyorum. Müslüman ol. Allah seni bütün belalardan korur ve seni iki kat mükâfatlandırır. Amma inkâra sapar ve bu tebliği kabulden imtina edersen, yalnız kendi inkârının günahını değil, tebaalarının inkârının günahı da senin boynunadır. “De ki: Ey kitap ehli! Aramızda müşterek olan bir söze gelin de yalnız Allah’a tapalım, ona hiçbir şeyi ortak farz yapmayalım.” Eğer yüz çevirirlerse “Şahit olun ki biz (Allah’ın iradesine teslim olan) Müslümanlarız” deyin (Zurkani).
İslâmiyet davet, Allah’ın birliğine ve Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın O’nun resulü olduğuna inanmaya davet idi. Mektup, Herakliyus Müslüman olduğu takdirde iki kat mükâfata nail olacağını söylüyor. Bu, İslâmiyetin hem Hz. İsa (A.S.)’ya ve hem de Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanmayı öğrettiğine telmihtir.
Rivayete göre, mektup Kaysere sunulduğunda bazı saraylılar onun İmparatora karşı bir hareket teşkil ettiğini söylemişler ve yırtılıp atılmasını ileri sürmüşler. Çünkü mektupta imparatora “İmparator” diye hitap edilmeyip sadece Bizans’ın Başı diye hitap edilmiş. Lakin İmparator mektubu okumadan yırtıp atmanın akıllıca bir davranış olmadığını ve “Bizans’ın başı” hitabının da yanlış sayılamayacağını söylemiş. Ne de olsa, her şeyin sahibi ve hâkimi Allah’tır, bir imparator sadece baştır, diye de ilâve etmiş.
Mektubunun Herakliyus tarafından nasıl karşılandığı Hz. Resulüllah (S.A.V.)’e anlatıldığı zaman, Hz. Resulüllah (S.A.V.) memnun göründü ve imparatorun bu hareketinden ötürü imparatorluğunun kurtulacağını ve torunlarının imparatorlukta uzun zaman hüküm süreceğini söyledi. Filvaki, hadiseler Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın dediği gibi oldu. Bilahare cereyan eden muharebelerde Bizans İmparatorluğunun büyük bir kısmı Resulüllah’ın başka bir kehanetine uygun olarak, Bizans’ın elinden çıktı. Mamafih, bunu müteakip, altı yüz sene müddetle, Herakliyus’un sülalesi İstanbul’da hükümran oldu. Hz. Resulüllah (S.A.V.)’ın mektubu uzun zaman devlet arşivlerinde mahfuz kaldı. İslâm hükümdarı Mansur Kalavun’un elçileri Bizans sarayını ziyaret ettiklerinde, bir kutu içinde saklı tutulan mektup onlara gösterilmişti. Mektubu kendilerine gösteren İmparator, onun Hz. Resulüllah (S.A.V.) tarafından cetlerinden birine gönderildiğini ve itina ile muhafaza edildiğini söylemişti.
Bu bir tarihi olay ve hadisler sabit ve muhkemdir.
Şimdi peygamberimizin İstanbul’un fethini emrettiği, İstanbul’u fetheden komutan ve askerlerin ne güzel asker olduğunu iddia eden hadisin doğruluğu yukarıdaki tarihi belgelerle çelişmektedir. Kardeş katlini Kur’an-ı Kerim’e aykırı olarak yasalaştıran Komutanın, ve onun üremeleri yasak edilmiş sadece devşirme yoluyla toplanan Müslüman olmayan çocukların dini değiştirilerek oluşturulan yeniçeri askerlerinin dünyanın en güzel komutanı ve askerleri olduğunu rivayet eden hadisin gerçekliği tereddüt uyandıracak mahiyettedir.
www.ilahi.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=17065
BANA ARKADAŞINI SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM - ATASÖZÜ
Fatih Sultan Mehmet, şeytanın oğlu namı payidar Kazıklı Voyvoda ölümsüz vampir Kont Drakula’nın kan kardeşiydi. Ölümsüz vampir Kont Drakula onun Eflak-Boğdan Voyvodası(valisi) idi. Kont Drakula ile arası bozulan Fatih Sultan Mehmet birlikte büyüdüğü Drakula’nın kardeşi Radu’yu vali yapmıştı.
Ölümsüz vampir Kont Drakula, İrlandalı yazar Bram Stoker’ın kaleminden çıkarak yıllar önce sinemaya uyarlandı ve günümüze kadar pek çok sinema filminde konu edildi. Son zamanlarda vampir konulu romanlar ve filmler de oldukça revaçta. Yazarın Kont Dracula karakterini yaratırken, Türk tarih kitaplarında ‘Kazıklı Voyvoda’ olarak anılan ünlü Eflak Prensi Vlad Tepeş’ten esinlendiği biliniyor. Ancak Kazıklı Voyvoda, namı diğer Drakula ile Fatih Sultan Mehmet arasındaki kan kardeşliğine varan sıkı dostluk pek bilinmiyor. Şaşırdıysanız işte o her yerde okuyamayacağınız dostluğun hikayesi…
Edirne Sarayı’nın merdivenlerinde iki çocuk yan yana oturmaktadır. Aynı yaşlarda olan Mehmet ve Vlad, oyun çağının tüm masumiyetini birlikte yaşamaktaydılar. Mehmet elindeki bıçakla avuç içini keserek onu Vlad’a uzatır. O da aynı şeyi tekrarlar, sonra ellerini birleştirirler. Böylece kanlar birbirine karışır, çocuklar kan kardeşi olmuşlardır. Daha küçük yaşta olan bir çocuk, olanları gizlendiği çınar ağacının arkasından seyretmektedir. Her şeyi tüm çıplaklığıyla gören Radu, dehşete kapılmıştır. Oradan hızla uzaklaşırken Mehmet ve Vlad’ın kahkahaları, saray bahçesinde yankılanmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun fetih politikası II.Murat zamanında da sürer. Romanya’nın güneyindeki Eflak ve Boğdan onun zamanında imparatorluk sınırlarına katılacaktır. Eflak’ta görevlendirilen yerel vali “voyvoda”nın çocukları ise Osmanlı saraylarına götürülür. Osmanlı İmparatorluğu’na yapılacak en ufak bir ihanet ihtimaline karşı çocuklar hem rehine hem de müstakbel yöneticiler olarak değerlendirilecektir. İşte Vlad ve Radu, bu plan çerçevesinde saraya getirilirler.
Vlad, Mehmet’in oyun arkadaşı olur. Şehzade Mehmet, kendisinden yalnızca bir yaş küçük olan Romen arkadaşıyla yıllar boyunca, omuz omuza sıkı bir eğitimden geçer. Zamanla arkadaşlıkları iyice derinleşecek olan iki çocuk, koşullar ne olursa olsun birbirlerine destek olacaklarına söz verirler.
Murat ölünce II. Mehmet tahta oturur. Gelecekteki Fatih’in ilk icraatlarından birisi kan kardeşini Eflak voyvodalığına atamak olur. Böylece nam-ı diğer “Kazıklı Voyvoda” efsanesi başlamış olacaktır.
Fatih Sultan Mehmet ve Kazıklı Voyvoda’nın birbirlerine verdikleri büyük destek uzun yıllar boyunca sürer. Mehmet, İstanbul’u aldığında Eflak’ta şenlikler düzenlenecektir. Her şey yolunda gitmektedir. Vlad, bölgeyi büyük bir başarıyla yönetmekte ve Osmanlı İmparatorluğu’na olan bağlılığını sürdürmektedir. Osmanlı sarayı da ona hizmetleri karşılığı hiçbir yöneticiye tanınmayan ölçüde özerklik sunar.
Ancak Karpatlar’da esen sert milliyetçilik rüzgarları her şeyin değişmesine sebep olur. Bölge bağımsızlık hareketleriyle kaynamakta ve pek çok kişi Vlad’dan bu harekete önderlik yapmasını, babasına ait ejderha figürleriyle süslü kılıcı bir an önce beline takmasını beklemektedir.
Büyük bir çelişki içine düşen Vlad, çözümü içki kadehlerinde aramaya başlar. İyice köşeye sıkışmıştır, bir yandan doğduğu toprakların akıbetine kafa yorarken öte yandan Mehmet’e verdiği sözü düşünmektedir. Ancak çok geçmeden, pek çok şeyi doğrudan değiştirecek bir karar verecektir.
Böylece babasından kalan ve eski Romence’de “Şeytanın Oğlu” anlamına gelen Dracul adını alır. Artık kanlı Drakula efsanesi başlamaktadır.
İçtikçe kendisinden geçen Vlad, çevresindeki en ufak itaatsizliği bile affetmez. Emirlerine uymayanlara, elleriyle akıl almaz işkencelerde bulunur. Bölgedeki huzur yerini büyük bir kaosa bırakmaya başlar. Kendisine çok zalim bir eğlence bulan, emirlerine uymayanları kazığa oturtup bazen günlerce süren ölümlerini keyifle izleyen “Vlad Dracul” yeni bir isim almaya hazırlanmaktadır. “Kazıklı Voyvoda” unvanı, korku içinde sokağa çıkmaya cesaret edemeyen yerel halk tarafından kendisine layık görülecektir. Şatosunun etrafını binlerce kazıkla çeviren voyvodanın öldürdüğü kurbanlarının kanını içtiği bile söylenmektedir.
Elbette bu söylentiler İstanbul’a ulaşır. Fatih, önce kan kardeşinin sapkın davranışlarına inanmak istemez. Ancak yine de Eflak’a olanları araştırmalar için bir heyet gönderir. Fakat voyvoda, Fatih’in elçilerini bile kazığa oturtmayı göze alır. Fatih aldığı yeni haberler nedeniyle öfkeden deliye dönmüştür. Vlad’a eski günlerin hatırına bir mektup yazar. Ondan vahşet gösterilerine son vermesini emretmekte, Osmanlı sarayına olan bağlılığını yinelemesini istemektedir. Fakat Vlad, mektubu elinin tersiyle bir kenara iterek bağımsızlığını ilan ettiğini ve Osmanlı iradesini tanımadığını bildirir.
Bunun üzerine Fatih ipleri koparır ve 1462 yılının baharında hazırladığı büyük orduyla Balkanlara doğru yola koyulur. Fatih, Vlad ve isyana destek olan tüm yerel yöneticileri ortadan kaldırmaya ant içmiştir. Kılıç sesleriyle Eflak ve Boğdan içlerine kadar yürünür. Voyvoda, 900 metre yüksekliğe erişen sarp bir dağın zirvesinde kurulu Poeinari Kalesi’ne çekilmiştir. Birbirlerini çok iyi tanıyan kan kardeşler arasında büyük bir sinir harbi başlar ve kuşatma çok uzun sürer. Bu psikolojik savaşa dayanamayan Vlad’ın biricik karısı Elizabetha, kendini kalenin surlarından aşağıya bırakıverir.
Fatih ise, İstanbul’un güvenliğini tehlikeye atacak kadar uzun süre Balkanlarda kalmıştır. Çok geçmeden, askerlerinin büyük bir bölümünü yanına alıp Romanya’dan ayrılır. Ancak ayrılırken çok güvendiği birini burada vali olarak bırakacaktır.
Kazıklı Voyvoda, Fatih’in yokluğundan yararlanıp büyük ölçüde gevşeyen kuşatmayı yarmayı başaracaktır. Rumen köylülerin de yardımıyla Poeinari Kalesi’nden süzülen devrik voyvoda, atının nallarını ters çaktırarak, düşmanları yanlış tarafa yönlendirir. Böylece Macaristan’ın Budin eyaletine ulaşır ve komşu ülkelerden sığınma talep eder.
Vlad tam 14 yıl boyunca Macaristan’da sürgün hayatı yaşar. Tüm olanları unutmuş görünse de aklı hala Eflak’tadır.
1476’da Macar Kralı Matiei Corvin ve Moldova Prensi Büyük Stefan’ın yardımıyla güçlenen voyvoda, Eflak’a dönecek ve yeniden mücadelesine girerek, bir kez daha bağımsızlığını ilan edecektir.
Diğer tarafta II. Mehmet, Vlad’ın ihanetini hiçbir zaman aklından çıkarmamıştır. Son derece tehlikeli bu isyankarın attığı en ufak adım bile imparatorluk tarafından izlenmektedir. Artık Mehmet için verdiği söz ve kan kardeşliğinin bir tarafa bırakılma zamanı gelmiştir.
Eflak’taki yeni vali, Fatih’ten aldığı emir doğrultusunda Vlad’ı yanında az sayıdaki destekçisiyle birlikte Transilvanya ormanlarında sıkıştırıp öldürür. Eski prensin başı sarayın isteği üzerine İstanbul’a getirilir ve kurbanlarına yaptığı gibi bir kazığa oturtularak İstanbul sokaklarında görücüye çıkarılır.
Fatih, iki kez kazık yediği kan kardeşi Kazıklı Voyvoda’dan sonsuza dek intikamını almıştır. Vlad’ın başsız bedeni, Bükreş’teki Snagov Manastırı’na gömülür. Hesap kapanmıştır.
Hikayenin asıl başlangıcına dönecek olursak, Mehmet ve Vlad’ın kan kardeşi olma ritüeline gizlendiği yerden şahit olan küçük bir çocuk vardı; Vlad’ın kendisinden beş yaş küçük kardeşi Radu. O da tıpkı ağabeyi gibi Edirne Sarayı’nda iyi bir eğitim alarak büyüyecektir. Olağanüstü yakışıklı bir delikanlı olan Radu, Mehmet’in tahta geçmesiyle birlikte onun gözdelerinden biri olacaktır. Fatih Sultan Mehmet, Poeinari Kalesi’nden ayrılırken de çok güvendiği Radu’yu vali olarak bırakacaktır.
Vlad’ı Transilvanya ormanlarında yakalayarak öldüren ve kesik başını Fatih’e yollayan da devrik voyvodanın kardeşi Radu’dan başkası değildir…
Drakula tam iki kez İstanbul’a gelecektir ama bu iki gelişin de asla farkına varmayacaktır. Kafasının bir kazık üzerinde İstanbul sokaklarında gezdirilişinden 477 yıl sonra da görüntüsü İstanbul’da beyaz perdeye yansıyacaktır.
BANA ARKADAŞINI SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM - ATASÖZÜ
KAYNAKÇA:
jonturk.com/2011/09/23/drakula-fatihin-kan-kardesiydi/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.