- 1502 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Kış güneşi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Vedalaşırken hızla el salladı, dönüp bakmadı bile… Bari bir kere, son bir kere daha baksaydı diye düşünüp durdum gün boyu. Dikiz aynasından, kaçamağından dahi süzmemiş miydi? Hıçkırıklarımı da elinin tersiyle itip gittiğine göre, bayağı kör olmuştu.
O gün bugün hala haykırışını duyuyorum ensemde, ne acı. Nasıl da manevra yapıp 1 kilometrelik yolu bir an da dönüverdi. Bakakalmıştım, o tepenin yamacında ben gibi ağlayanı bir gören olsa kesin 112 yi mi arardı. Ya şu yüreğimden alazlanan korlara, duyarlı vatandaşlar itfaiyemi çağırsaydı.
Acaba o elimdeki sigarayı yakmasaydım kendini dışarı atmayacak mıydı? Yahut camları açsaydım da boğmasa mıydım, ayrılığın son sözlerine katık ettiğim tütünün ona ne zararı vardı. Hay Allah, yoksa.! Kül tablası gibimi kokuyordu ellerim.
An(lar) öncesi dudaklarıyla her dem buluştururdu, naif parmaklarımı. “Manço kılıklı bu yüzükler de neyin nesi”! Nasılsa kalbim bir tek dünyaya bedel gülüşlerini almış. Kör olmak böyle bir şey olmalıydı. Bir dudak payı bırakılmıştı oysa, kıyısında bıraktığımız öpüşlere.
Gözümde perdelenen hayalin ile nasıl sonlanacaktı ömrüm, bu zulümdü benliğime.
Günler ayları, aylar yılları kovalarken, takvim yaprağını kurutulmuş gül gibi saklıyordum.
Alenen buzdolabının üzerinde, hani bir gün yolun düşse yeniden tarihi bir tokat vuracaktım yüzüne. Yok, yok.. Hayır.. Kıramazdım. Bunu yapmaya bile kıyamazdım ya, neyse.
Akşamüstü kış bahçemde yeşil çayımı yudumlarken bizim sokağın simitçisi geldi. Hayret, hiç bu vakit gelmezdi. Canımın içi kızım koşarak “ anne simiiitt” diye seslenince; başımı öne doğru sallayıp gülümsedim. Bu masum tebessüm çılgını da kim, zatım hiç çocuk olmamış mıydım? Aklımda hazin gidişinin öyküsü her an yeniden yazılıyorken, zehirli sözlerin yankı buluyorken kalbimde, çocuk sevinçleri nasıl anlayabilirdim.
O yaştaki haleti ruhiyemimi anımsayacaktım. Anne yüreği yine de canım ciğerimin kahkahaları küçük tebessümler oluşturuyordu gamzelerimde, anlık da olsa hoşnut kılıyordu. Belleğimi fazlalıklardan arındırmak ve beynimi tıkayan olumsuzlukları dışarı kusmak için derin derin nefes aldım. Belki dumanı üstünde çıtır simit iyi gidecekti, çayım da elimde.
Verandadan geçip çiçeklerimin hepsini selamlayarak gülümseyerek içeri girdim. Hay Allah; bahçedeki masanın üzerinde unuttum, not defterimi. Sürekli küçük ama detay içeren argümanlar toplamak hoşuma gidiyordu. Çiçekten böcekten doğadan medet ummak mıydı, bir çömezin işi. Elimdeki kitabı bile bitirmedim. Her şeyi yarım bırakmak gibi bir prensibim var mıydı daha önceleri.
Yarım bırakılmak tüm yaşamımı alt üst etmişti. "Şems".. O ve yaşam tarzı; hakla, hakkı aramak için yola koyulmuştu. Gözlerimi kitaptan alamıyordum. Aynı tastan ikinci kez su içmemek, aynı yastığa ikinci kez baş koymamak. Ella haklıydı, çözümsüzlüğüne ve yaşamındaki tüm tersliklere rağmen o da hayran olmuştu bu isimsiz kahramana. Sufi mi; o da neydi.?!
Yaşamın renklerini görmek, ya da aralayabilmek sır yüklü bulutları, tüllenmiş mazi çığlıklarını susturabilmek; Ella için ne kadar zorduysa, bu klavyenin başında meramını dillendirmeye çalışan meftun için de zordur.. Gitmek, yarım bırakmak ardındakileri acıysa da, içmemiz gerektiğinde içeriz o acı şerbeti..
Kanasak da oluk oluk, yine de hayata gülümseriz..
Ben varsam biz vardık çünkü..
Ey hercai; ben olmadan senin şu arzda ne kıymetin var ki…
18şubat / anlık infilak..ve sonrası :)
YORUMLAR
Yaşamın renklerini görmek, ya da aralayabilmek sır yüklü bulutları, tüllenmiş mazi çığlıklarını susturabilmek; Ella için ne kadar zorduysa bu klavyenin başında meramını dillendirmeye çalışan meftun için de zordur.. Gitmek, yarım bırakmak ardındakileri acıysa da içmemiz gerektiğinde içeriz o acı şerbeti..
Severek okudum ve yürekten kutladım...Ne kadar çok şey vardı geçmişe dair...Selam,saygı...