22
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3331
Okunma

Hırçın coğrafyanın hoş insanları, özleri de bir, sözleri de:
Yalındırlar. Bezeksiz laflarında ne biliyorsa onu söylerler.
Yüzü gibi temiz yüreğiyle konuşan yazıcım Halil’le sohbet ediyoruz.
“Bene aney derdiki oğul el gızi koynuna girence değişmiyesin.
O senin elinin kiridir.
Anana, babana, agalarına saygısı hep ola,
Sena çocuh doğura, birde oğlan olmasa kumasına hazır ola.
Sanki sözleşmiş gibi babam da ona yakin konişirdi.
Bah hele oğil evliliğin yakındir.
Garının sırtından sopasıni karnindan sıpasını eksik etmiyecahsin.
Saçinin ve gözünün yaşi heç gurimiyacak.
Ve doğri söyliyirdi. Anam hep dedigi gibiydi.
Böyük ağamın gariside küçük ağamın gariside her gün sopa yiyilerdi.
Ekmek üç öğün, sopa beş öğündü.
Babamda agabeylerimde bi şey bahane edip heç yohtan garilarini dövülerdi.
Evin her kuytusunda gâh anam, gâh yengelerim ağlardi.
Ben şaşirir galir, çokta acırdım.
Ve karar verdim. Gomitanım evlanmiyecağim.
“Tamamda Halil er geç teskere alacaksın hiç mi gitmeyeceksin?”
“Getsem nolirki annattıhlarımı bende yaşayacağım.”
“Ben onlar gibi olmah istemiyem gomitanım.
Bahıyorumda, kampa gelen gomutanlarımiz hep çocuhlarıyla garılarıyla sarmaş dolaş hepisininde gözlerinin içi güli, garılarda çoh mutli, kocalarida.”
“Sende onlar gibi ol.”
“Ne diyon gomitanım bah kuran dali çiynisin. Biz kim? onlar gibi olmah kim.?”
“Sen istersen neden olmasın ki Halil”
“Ben köyde, garıynan kolkola çoçuhlarla elele, güldürme beni gomitanım.
Garı evdedir.
İşi çoluh çucuğa bahmaktır.
Boş olanda ahır işleri vardır. Yazın tarladadır.
Konuşmasi yassaktır.
Gülmesi yassakdır.
Haaa ağlaması serbesdir.
Sende bilisinki garilar erkeklerin elinin kiridir.
Erinin kölesidir.
Sol gaburgamızdan halg olmuşdir.
Kocasıni memnun etmeyen cehennemliktir.”
“Bak seninde beynin yıkanmış. Nereden uyduruyorlar böyle safsataları.”
Köyde herkeş böle diii”
“ Boş ver onları asıl sen ne diyorsun çekinme konuş benimle “
“ Ben buralari görünce memleketten soğimişem.
“Buralarin gışi bile başga, bizim ellerdegi gış adami sobaya yapiştiri.”
“Ben teskereyi alınca getmesem. Nasil olur gomitanım.”
“Buralarda galsam. Aç mezeri yohya ne iş olursa yapsam. Garnımız etinende doyar. Otunanda, bir babalıh yapsan gomitanım.”
“ Kesin konuş, bana güven ver ki bir şeyler yapmaya çalışayım. Bunlar lafta kalmasın”
Mektupta emmim gızı hazirmış. Eyle diyiyler.”
“Bak Halil akraba evliliği sakıncalıdır. Çocukların sakat doğar. Ömür boyu hem sana hem de çocuğa büyük cefa olur.”
“Orasıni Allah bilir gomutanım.”
“Halil bırak bu boş lafları, yakın akraba evliliklerinde çok oluyor.”
“Koca köyde başka kız mı yok.”
“Varda emmim gızını bane kavilleşmişler nasıl olur ki”
“ Hani onlar gibi olmayacaktın. Değişecektin. Bıraksana oğlum al başka birini, neden sıkıntılar çekesin ki.?”
“Kardeş gibi büyüdüğünle evlilik zor olmaz mı?”
“Gomutanım sende pişmiş aşa su gatıyon buralarda yaşamanında vallah çok şartlari varmiş. Benimde göynüm emmim gızindedir.”
“Çözülme, madem hayatında büyük kararlar alacaksın adımlarının kararlı ve uzun olması gerek. O, zaman çocuğu doktor kontrolünde yaparsanız. Sakat riski olmaz. Ama sürekli doktor kontrolü”
“İşte böle gonuşsana gomutanım. Vallah doktorun gapısından ayrılmam”
“Gomitanım ölde öleyim. Ne dememi beklisen”
“Sana iş buluruz sen her işte sevilir, sayılırsın, hanımında temizlik işlerine gider yardımcı olur.”
“Gomitanım bırak avrat çalışmasin bizim kitabımızda bu yoh”
“ Ne kitabı oğlum hayat müşterek büyük yerlerde hayat zordur. Az maaşla geçim kolay mı?”
“İşte o iş zordir. Garıya bakamadi çaliştiri derler.”
“Sana ne onlardan hani onlar gibi olmayacaktın”
“Beni, garinin çalişmasi bozar. Evde otursun bena baksın çoçuğa
Baksin, yemek yapsin, buda çalışmak degilmi?
“Onu da yapar çalışırda”
“Etme gomitanım çalişmasin”
“Çalışırsa ne olur Halil neden karşı çıkıyorsun?”
“Nasıl diyemki gomitanım köti gadın olir. Dili uzin olir.”
“Terbiyeli konuş beni şaşırtıyorsun, daha ortada fol yok, yumurta yok sen ön yargınla böyle diyorsun niçin sabit fikirlisin nereden biliyorsun senin gözünde çalışan kadın hep öylemidir.”
“Köyde hep duyurik eyle diyiyler.”
“Senin köyünde maşallah her şeyi biliyormuş.”
“Bena gönül goyma gomitanım. Bizler cahal insanlarız doğduğumiz gunden beri beyle diyiler. Biza hep kötü öğretdilar. Ben, babamdan, babam, babasından böyle gördi. Hani derlerya kurt ulusundan gördigini işler. Babam beni heç gucağına almadi. Bir kere öpmadi agabeylerim garilarını döğerken babamda anamda çoh mutliydi. Anam dögülürken yengelarimde hoşnitti. Ben iki arade bir derede galdim. Doğri olan heç bi şey yoh idi. Burada eskerlih yapargen gafam garişti. Şaşıp galmışam.”
“ Bak Halil eşini devamlı horlarsan, itip, kakıp, döversen onu insan yerine koymazsan, kırk kilit vursan da seni aldatır. Hatta uçkurunu sana çözdürür.
İnsan gibi, davranırsan yüz kişinin arasında bile, içinde bir kötülük yoksa tek başına karşı gelip namusuna halel getirmez. Bırak bu güvensizliği”
“Vallaha ne diyemki.”
“ Birde resmi nikah olacak tamam mı?“
Sen şu dosyanı getir bakalım.”
Gözlerini kısmış. Uzaklara bakıyordu. Yaşamını değiştirecek olgunun karar aşamasındaydı. Yepyeni bir hayata yelken açmak, bilmediği yerlerde yaşamak, ailesinden kopmak, her babayiğidin harcı olamazdı. Kendince bu kumarı oynamak, içindeki gel gitlerin çırpınışlarına kulak tıkamak hiçte kolay değildi. Sesinin olanca gücüyle bağırarak:
“Temam gomitanım ben varim. Ölmek var dönmek yoh”
Derken, gözleri çakmak, çakmaktı.
İki buçuk ay sonra hizmete sunulacak olan lojmanlara çok sayıda kapıcı alınacaktı. Halil’in teskeresine yirmi üç gün kalmıştı. Aranan vasıfların hepsine Halil uyuyordu. Tek müşkülü bekâr olmasıydı.
Kafa, kafaya verdik. En ince detayları hesaplayarak bir plan yaptık. Teskereyi alan Halil, gider gitmez evlenecekti. Ailesi zaten buna hazırdı. Ama işinden hiç bahsetmeyecek bir gün haber vermeden kaçıp gelecekti.
Dört yıl oturduğum, Gaziemir hava lojmanlarında üç büyük bloğa
Bakan Halil çok sevilip sayılmıştı. Çalışkanlığı, dürüstlüğü örnekti.
Lüleburgaz a tayin olup emekli olunca İzmir e yerleştim. Sık, sık beni arar görüşürüz. Biri kız biri erkek iki çocuğu oldu. Fazla çocuk yapmadı ikisi de okuyor.
Konuşması da çok düzelmişti. Geçen görüştüğümüzde emekliliğine sayılı günleri kaldığını söyledi çok mutluydu. Tabii ki bende.
Başarının gerçek ölçüsü nelere sahip olduğun değil, nelerden vazgeçebildiğindir. (J.BROWN)