- 734 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İliryalı / VI
İliryalı’nın hemen yanındaki hayalet atın üzerindeki kadın asker, atıyla birlikte sönmüş bir mumun dumanı gibi ağır ağır havaya karışırken, savaştığı insanlar kendi kanlarının üzerine kapanmış seğiriyor, yardım istiyor, af diliyorlardı.
“Duman ölmez demiştin Chaos. Şimdi anam kara bulutlara karışmakta, katre olup bu zavallıları yıkasın, rahmet olsun diye mi aldın onu yanımdan?”
“Ateşten rahmet olmaz İliryalı. Ateşten bir kızın var şimdi, geceye alev alev ışık olacak, özüne inat sana son yazacak, senden oğul alacak.
Sen ki bizi yok sayıp haylaz tanrıyla düzen kurdun, sen ki kader tanrıçası yaratıp Lipoendra’yı evine hapsettin, sen ki gergefi çaldın. Ateşi seveceksin İliryalı, ne anan kalacak geride ne de sen.
Kıyamın dursun için, onlar kan görüp bizden tiksinmesin için sen öleceksin. Biz ki kullara yeni ölümler yazdık. Büyük savaşlar, depremler, yangınlar... Onlara nefs verdik nefsten başka. Şimdi onlar kendilerini öldürüp bize sığınacaklar. Artık sen fazlasın İliryalı. Sığındığın tanrı kendi aczinde yanacak, seni ancak kaçırdığın kadının -varsa içinde aşk ateşi- o koruyacak. Şimdi öldürmeyi bırak, git; yazgını hem çizeni, hem bozanı kucakla...”
“Evlatlar önce babalarını vururlar. Ben nasıl ki evladınızım, nasıl ki erkinize düşmanım, nasıl ki iktidarınızı yerlere çalacağım, kızımdır... Leylifer de önce benim başımı alacaktır, hakkıdır. Şimdiden her hak ona helâldir.”
Yağmur, ok gibi başladı. İliryalı atından indi. Cesetlerin arasında göllenen kızıl su birikintilerine basarak, savaş alanından çıkarken atı da ölülere saygısızlık etmeden kendisini takip ediyordu. Kanlı bir kader çizdiği köyden çıktı. Bastığı balçığı alıp yüzüne, çıplak kollarına, sırtındaki yazıya, göğsündeki başlangıca sürdü. Avuçladığı çamura eğildi.
“Leylifer, Leylifer, Leylifer...” dedi fısıltıyla. “Geceye ışık, umudunu kaybedenin kanına sıcaklık ver kızım. Benden alacağın her şey, canım da kanım da, geçmişim de geleceğim de, aşkım da nefretim de senindir.”
İliryalı içinde Lipoendra’nın kendisini çağıran sesini duydu.
Atına bindi. Ne yana gideceği hakkında bir fikri olmadığını hissetti. Ne yana gitse insanlar çıkacaktı karşısına. Tüm sakatlıkları, inançsızlıkları, ikiyüzlü güzellikleri, sırları, utançları, kokuları, gözleri, umutları, elleriyle insanlar...
“Beni varlığınız değil, elimden yok oluşunuz rahatsız ediyor. Korkularınız, korkularınızdan kaçıp size yasaklar getirenlere sığınmanız rahatsız ediyor. İsyansızlığınız, kabullenmişliğiniz, kılıca da kınına da biat edişiniz, tanrılardan da şeytandan da eşit derecede korkuyor oluşunuz rahatsız ediyor. Nerede yoksanız oradan gideceğim, Leylifer’e çamur sürene dek kana dokunmayacağım.
Ey tavla tanrısı, bana yol ver, yol beni kadınıma ve bebeğime götürsün...”
“Yola çıkmadan yol seni götürmez İliryalı. Lipoendra ve Leylifer seni bekler.
Anneni aldıklarını gördüm. Ruhsuz bir dumanı göğe götüren yola güven, toprağa güven, korkularını alacak olan odur. Git İliryalı. Rüzgarın peşine git. O ki ilk günden bu yana esendir, kuruyan yaprakları ve ruhları cennete getirendir.”
Rüzgar yağmuru kamçı gibi yüzüne vurup kuzeye doğru eserken, İliryalı atının üzengisini hırsla topukladı.
At, rüzgarın önüne düşmüş, birlikte uçuyorlardı.
Bu sırada atlı bir savaşçı ve siyah vaşağı Cattus, kavminin yok olduğunu görecek ve bunun İliryalı ve onun hayaletleri tarafından gerçekleştirildiğini anlayacaktı. Hiç kimse onlar kadar acımasız olamazdı.
Adam yıkıntılar ve parçalara ayrılmış cesetlerin arasından evine gitti. Daha atından inmeden kapısı kırılmış damı yıkılmış evinde beşikte uyuyan bebeğinin kalbinin üzerindeki hançeri gördü. Kapıya düşmüş karısının bedeninin başı ve bir eli yoktu. İliryalı’nın kılıcından incecik elleriyle korunmaya çalışmıştı.
Eve savaşçıdan önce Cattus girdi ve çevresindeki kanlı tabloya duyarsızca bakıp kükredikten sonra oturdu. Oturduğu yer karısının kanıyla göllenmişti.
Savaşçı atından indi. Cattus’un yanına gitti. Cattus kalkıp üstüne bulaşan kanı yaladı.
“Ah Cattus, İliryalı sonunda köyümden ve evimden de geçti. Şimdi diyeceksin ki ondan intikam almak, tanrılardan intikam almaktır.”
Tanrılar yüksekten seslendiler, “Gücünüzü eşitledim, yetenekleriniz kadar intikam alırsınız ancak ve aklınız kadar hayatta kalırsınız. Git... al intikamını. Dağdadır kulübesi, doruğuna en yakın yerde, sonsuz kıra bakar.”
“Bana verdiğiniz izin, yerdeki kanlı elinizin kopması demektir. Siz elinizden caydıysanız, bebeğime karşılık başınız dahi azdır. Ne var ki gücüm sadece ona yetecekse, eliniz bileğinizden kopacaktır.”
“Yürekli sözler edersin. Adını da bağışla ki yıllar seni unutmasın.”
“Adım Abdüddar Arnonda’dır. Anam doğulu bilgelerden, ses okuyucusudur, babamsa batılı bir yalancı. Meydanlarda eğlendirmek için halkı, kumpanyalar yazardı. Ben soyluyum, soyumla övünürüm.”
“Ancak aptallar geçmişleriyle övünür Abdüddar. Sana biraz da akıl gerek ama onu da kibrin örtecek. Şimdi git. Yolun açık, mevsimin bahar olacak. İliryalı da evine doğru yoldadır. Koş...”
Abdüddar dağda kulübeyi gördüğünde geceydi. Lipoendra, bebeğinin ağzını memesine dayamış, uyuyorlardı.
Her şey birkaç saniye içinde oldu.
Şimşek çaktığı anda kapı kırıldı. Karanlıkta Cattus’un parlayan gözleri, kulağının üzerindeki dik tüyleri ve dişleri göründü önce. Lipoendra elini kasnağına attı. Abdüddar’ın kılıcı ışığını arkasında bırakarak Terzi’nin bileğine indi. Eli kasnakta kalan kadın, diğer elini bileğine attı kanı durdurmak için. Leylifer gözlerini açtığında zaman bir daha döndü. Adam hançerini çekip bebeğin kalbine saplarken tüm vücudu Lipoendra’nın kanıyla adeta yıkanmıştı. Cattus, Lipoendra’nın kanlı bileğine atladığında kılıç ikinci kez havada savruluyordu. Önce şah damarını buldu kılıcın gövdesi, Lipoendra’nın tüm damarları, kasları, gırtlağı, yemek ve nefes borusu kılıç değdiği an kesiliyordu. Kılıç, kadının sol tarafından çıkmak üzereyken Lipoendra ikinci bir kılıcı Abdüddar’ın arkasında gördü.
Lipoendra’nın yüzüne yayılan gülümsemeyle birlikte ağzından ve tüm kesiklerinden kan boşalırken Abdüddar’ın iki kolu birden gövdesinden ayrılıp yere düştü. Adam çevresinde çığlık çığlığa acıyla dönerken Lipoendra boynunda kılıçla dizlerinin üstüne düştü. Adeta bir kan fıskiyesi evdeki insanların ve Cattus’un kana susamışlığını gideriyordu. Abdüddar Arnonda’nın kollarını koparan İliryalı’nın kılıcı ikinci bir hamle daha yaptı ve adam bacaklarından da oldu.
Cattus hedefindeki Lipoendra’dan sapıp Abdüddar Arnonda’nun kopmuş kol ve bacaklarına saldırdı. Terzi son bir güçle Cattus’a açlığını hatırlatmıştı. Cattus sahibinin gözleri önünde kopan kol ve bacakları yerken, İliryalı adamın gövdesini alıp kapının önüne attı.
İliryalı Cattus’un arka bacaklarını bağlayarak kapının önündeki çengele asarken onun pençeleri de İliryalı’nın tüm gövdesinde derin yaralar açtı.
İliryalı önce kadınının başına çöktü. Boynuna Abdüddar’ın kolunun sapladığı kılıcı çıkarttı.
“Sen kadersin, kaderim... seni sen kurtaracaksın Lipoendra. Seni seviyorsam kendini kurtaracaksın.” dedi fısıltıyla. İliryalı’nın gözleri ilk kez buğulanıyordu.
Lipoendra’nın boynundan havayla birlikte bir kan pıhtısı dışarı çıktı.
İliryalı zaman kaybetmeden Lipoendra’nın diğer elini de kesti. Kolundaki lacivert iğnedenlikten aldığı kızıl ipli iğneyi kadının parmaklarının arasına sıkıştırdı. Diğer eli kasnaktaydı. Üzerindeki beze kadınının ve bebeğinin uyuduğunu ve nefes aldıklarını işledi. Lipoendra’nın gözleri kapandı. Aynı iple Lipoendra’nın ellerini ve başını dikti. Bebeğinin yanına yatırıp üstünü örttü.
Kapının önünde kolsuz ve bacaksız yatan Abdüddar’a eğilip
“Yaşatmayı bilmiyorsan öldürmemelisin?” dedi. Nefesi öylesine sıcaktı ki Abdüddar’ın yüzünde yanıklar oluşturdu.
Cattus, arka ayaklarından asılı olduğu ağaçta çırpınmayı bırakmış bekliyordu. İliryalı Cattus’un göğsünü tek bir darbe ile ayırdı ve vaşağın kalbini yerinden söktü. Kalp avuçlarında atıyordu. Derhal odaya dönüp kızının göğsünden kalbini çıkartıp yerine vaşağın kalbini taktı ve dikti. Bir şey olmamış gibi Leylifer’in dudaklarını Lipoendra’nın memesine verdi.
Evin içindeki kanı ve kopan uzuvları dışarı attı. Her yeri temizlediğinde güneş dağların arkasını kızartmıştı.
Evden çıktı. Çıplaktı. Cattus ve Abdüddar Arnonda’nın cesetlerini kuzgunların ve akbabaların neredeyse bitirdiklerini gördü. Bir sırtlan sürüsü de onlardan kalacak kemikleri bekliyorlardı.
“Gözlerini açtıklarında burada olmayacaklar.”
* * *
Lipoendra uyandığında İliryalı kılıcını bileyliyor, bir yandan da kızı ile konuşuyordu.
“Geldin...” dedi gülümseyerek.
Bileklerindeki hafif ağrı nedeniyle bileklerini oynatırken çok ince kesik izlerini gördü. Sol elini başına götürdü doğrulurken.
“Başım kopacak gibi ağrıyor İliryalı.” dedi.
“İyidir. Bir başın olduğunu bilirsin.”
İstemsiz bir hareketle boynunu kontrol eden Lipoendra orada da izi farkedince bir şeyler hatırladı ve Leylifer’in göğsüne baktı. Orada da iz vardı.
“Bir rüya gördüm. Bizi ölüler ülkesinden geri getiriyordun.”
“Rüya, unutulur.” dedi İliryalı.
“Ya bu izler?”
“Zor da olsa, iz de bıraksa rüyalar, unutulur Lipoendra... bunu düşünme.”
Leylifer acıktığı için kükreyince Lipoendra kızının gözlerindeki farklılığı görecek, o sırada güneyden esen ılık bir yel ise kasnaktaki kızıl işlemeli kumaşı dağın eteklerine doğru uçuracaktı...
lacivertiğnedenlik / chaotica
YORUMLAR
yunan miteolojisindeki tanrıçalar İliryalıyı muhtemelen kıskanıyordur diye düşünüyorum..
ya sizi?
sevgilerimle..
lacivertiğnedenlik
Beğeninize çok sevindim ,sağ olun .sevgiler