- 451 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Asıl soru her şey nerede başlamıştı?
asıl soru; her şey nerede başlamıştı?
Kabuslarla uyandığım üçüncü sabah bu gün. Kimliği belirsiz yüzler görüyorum. Onlarla konuşuyor ve sonunda öldürülüyorum. Ölüm bu kadar yakınımken, her şeyden korkar, herkesten kaçar oldum. Ya birine zarar verirsem, ya biri tarafından zarar görürsem diye.. Kaldırımların en köşesinde yürüyor, yalnız kaldığımda sürekli bir uğraş arıyorum kendime. Bulduklarım hep standart şeyler; bilgisayarda vakit harcamak, kitap okumak vesaire.. Bu değişmeyen bir hayatın parçalarında kendimi oyalamak korkularımdan beni alıkoyuyor gibi gelse de bana aslında değişen bir şey yok, hala korkuyorum ölümden.
Kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçiyorum, dolap bomboş. Her sabah olağan bir şey bu. Çalışmıyorum, param da yeterli değil aylık bir alış veriş yapmak için. Günlük şeyler alıyorum. Uyku sersemliği unutuyorum elbette. Hazırlanıp markete gidiyorum. Yol boyunca insanların suratlarında aradığım bir his var; neden onlar korkmuyor? Bu korku yalnızca benim başımda olan bir şey olmamalı. Herkes ölümden korkmalı... Markete tam gireceğim an cama yapıştırılmış afişten günün en güzel haberini alıyorum ’’ bilgisayardan iyi anlayan eleman aranıyor ’’ Bilgileri alıp, marketten alışverişimi de yaptıktan sonra kendime güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. Keyif kahve mi içerken, ilanın sahibini arıyorum. Biraz konuştuktan sonra beni iş yerine davet ediyor. Dolapta bulunan her özel güne giydiğim takım elbisemi çıkarıp giyiniyorum. Saçlarımı taradıktan sonra, evet hazırım. Gideceğim yer bulunduğum yere 2 saat uzaklıkta olduğundan bu kadar erken yola koyuluyorum. O otobüsten o otobüse derken varıyorum iş yerine. Beklemeye alıyor sekreter beni.
Sonra iş verenle görüşmeye giriyorum. Daha önceki deneyimlerimden bahsediyoruz, nasıl bir hayat sürdüğümden, iş hakkında ne kadar bilgim olduğunda.. Her şey tamamlanınca bana haber vereceklerini söylüyorlar. Biraz kırgın şekilde eve gidiyorum. Umudum hiç yok. Yine uyumaya hazırlanırken lanet olası düşünceler sarıyor beynimi; allak bullak oluyorum. Kalkıp kendime bir kahve hazırlıyorum. Kitabımı alıp televizyon karşısına geçiyorum. Kısık sesli müzik eşliğinde, kitap okumak en büyük hobilerimden biri. Derken uykuya dalıyorum. Kalktığımda saat akşam sularında oluyor genelde. Kahvaltımı hazırlayıp, yazmakta olduğum kitabın başına geçiyorum. Daha önce neler yazdığımı, nereye kadar ilerlediğimi düşünürken kendime kahve hazırlayıp tekrar masanın başına geliyorum. Elime kalemi alıyorum fakat tek kelime dahi yazamıyorum.
Kulağım telefonda belki ararlar da her şey yoluna girer diye ümit ediyorum. Telefonun çalacağı yok...Zaman geçmek bilmiyor böyle olunca. Oyalanacak standart uğraşlarımdan da iyice sıkılmaya başladım. Derken uyuya kalmışım... Oysa o kadar çok uyumuştum ve yeterli geleceğinden emindim. Bir kabusla daha uyanıyorum; telefonum çalıyor. Alelacele telefonu açıyorum görüştüğüm iş yerinden aradıklarını ve işe kabul edildiğimi söylüyorlar. Pazartesi başlama günüm. Teşekkür edip telefonu kapatıyorum. Uzun bir zamandır isteyip de çok sonradan elime geçirdiğim ikinci el bir oyuncak telaşıyla sevinç çığlıkları atıyorum. 2 günüm var işin başlamasına ve bu iki gün için de planım belli. Düzenli uyku, kitap okuma, dışarı da yapılacak güzel bir kahvaltı ve ev temizliği. Fazla vaktim ve az işim var. Önce evin temizliğinden başlıyorum işe her şeyi eskisinden çok daha fiyakalı bir hale sokuyorum. Kendi odama gelince sıra bayağı karışık ve kirlendiğinden kendime yakınsam da bir ucundan koyuluyorum işe. Yataklar, çarşaflar, dolap, perdeler derken çok eskiden sakladığım sandığıma rastlıyorum.
Ne çok şey bırakmışım gerimde... yazılıp gönderilemeyen mektuplar, verilen küçük hediyeler, fotoğraflar ve bir de günlük. Açıp okumaya başlıyorum rast gele bir sayfasından. Buse’min doğum günü başlığı altında bir yazı buluyorum okumaya başlıyorum sonra;
’’ Bugün günlerden 18 Şubat. Hayatımın en özel günlerinden biri. Senin doğum günün... Annene ne kadar teşekkür etsem azdır, bu dünyaya sen kadar şık bir çocuk getirdiği için. Saçının bile tekine özendiğini gözden kaçırmak mümkün değil.
Bugün günlerden, senin günün. Daha çok güleceğin, daha çok sevildiğini hissedeceğin bir gün. Şarkı armağanları, alınan armağanlar, yazılan sözler.. bugün senin günün. Biliyorum herkesin arasından bir yazıya dönecek bu. Okuyup biraz neşelenip, biraz hüzünleneceğin bir yazı. Sıradan boş bir şey olmayacaktır değil mi? Çok şeyimiz var bizim; çok anı, çok sakladıklarımız, çok söyleyemediklerim, çok duyamadıkların. Ansız anılardan ibaret bir biz. Ki sen...sen dünyanın en özel yaradılışıyken benim açımdan.
Merhaba canım.
Merhaba can.
Doğum gününü kutlamak bir hikayeden bahsetmek kadar esrik olmalıydı. Saatlerce seni düşünüp, anlatamamak olmalıydı. Benim için eşin benzerin olmadığını biliyorsun. Umarım nice mutlu senelerde, hep beraber böyle hikayelere imza atarız. Umarım biz de bir hikaye oluruz...
Yeni yaşın kutlu olsun canım... ’’
Kerem Sümer.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.