6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1472
Okunma
Hisbe; pek çoğumuzun hiç duymadığı, duyanlarımızın ise üzerinde ya düşünmediği yahut uzunca düşünmediği fakat hayatımızın her alanında ihtiyaç duyduğumuz ama neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmediğimiz bir müessese.
Hisbe; tarih olarak kökü Peygamber Efendimiz(SAV)’in devrinden başlayarak Osmanlı Devletinin son günlerine kadar uygulanmış ve toplum hayatına düzen getirmiş veya getirmeye çaba harcamış bizim milli ve manevi müesseselerimizden birisi…
Hisbe teşkilatı; Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker bağlamında insanların hayatına nizam veren ve “iyiliği emredip, kötülükten men” eden bir müessesenin insanımızın hayatına tatbik edilmesini temin eden kurum ve müessese.
Peki, bu müessese nasıl meydana gelir ve yetki alanları nelerdir?
Hisbe Teşkilatının başlangıcı Asr-ı saadette Peygamberimiz Efendimiz tarafından Medine’de görevlendirilen Şifa binti Abdullah isimli Hz. Ömer (RA)’in yakını olan bir mübarek hatun kişi. Yani İlk Muhtesib, olan kişi Efendimizin tayini ile bir kadın!
Öncelikle Muhtesib: toplum içinde ekonomik sorunu olmayan, toplumda sözü geçen, bilgili, ağırbaşlı, dindar ve halk içinde mümeyyiz bir insan olmalı idi. Yani Ahlaken mükemmel, kimsenin ikramına, rüşvetine ihtiyacı olmayan, tehdit ve şantaj gibi saldırılara pabuç bırakmayacak kadar gözüpek, toplumda sözü dinlenir ve iradesini icra etmeye kadir bir kişi olurdu.
Muhtesib yaptığı hizmet için kimseden ve devletten maaş ve her hangi bir ücret almazdı. Ücret almadığı gibi bu günün pek çok kurum yetkilisi ve devlet memurunun gücünden daha fazla yaptırım gücü vardı. Öylesine yaptırım gücü vardı ki; görevlerini yeteri kadar yapmayan, savsaklayan esnaf, memur ve sanat erbabının üzerinde zor kullanma, ceza verme ve hapse atma yetkileri bile vardı.
Çarşıda Odun satıcısının pahalı odun satması, ihtikâr etmesine müdahale, hastasını sağlığına kavuşturmayan doktor, pişkin ve narhında ekmek yapmayan fırıncı, suyunu yeteri kadar ısıtmayan hamamcı, bozuk mal satan esnaf hep Muhtesibe karşı sorumlu idi. Görevini yapmayan bütün bu meslek erbabını cezalandırma yetkisi vardı.
Hâsılı hayatın her yerinde; bu ahlaken düzgün, çalışkan ve halkın itibar ettiği Muhtesiplere ihtiyaç vardı. Bu gün de böyle bir kurum ve insanlara ihtiyacımız yok mu? Her gün çarşı pazarda yanlışlara dur diyecek, iyiliği emredip, kötülüğü yasaklayacak böyle güzel insanlara bu gün ne kadarda muhtacız.
Dün insanlarımız içlerinde bu kadar güzel ve yanlışları düzeltecek insanları varken kendi hallerinden, hallerinin kötü gidişinden şikayet ediyorlardı.Bu günlerde O günün Muhtesibinin benzeri insanları içimizden bulup nasıl çıkarabiliriz veya hadi bulduk diyelim bu insanların sözünü dinleyecek insanı nereden bulacağız?!
Sokaklarda gasp, hırsızlık, cinayet, saldırı olaylarının ardının arkasının alınamadığını her Allah’ın günü basın, yayın organlarından ve çevremizden duyuyoruz. Hırsızlık ve benzeri olaylara maruz kalmamış kaç insan bulabilirsiniz?
Yakınlarımızda dostlarımız çarşı ve pazarlardaki MOBESE kameralarının azlığından ve olmayışından şikâyet ediyorlar. Yani sokaklarımız, caddelerimiz MOBESE kameraları ile donatıldığında hırsızlıklar ve cinayetler azalacak.Kavgalar azalacak veya ortadan kalkacak!Bütün sorun MOBESE’nin ya olmayışı veya azlığı(!?)
Gerçekten sorgulamamız gereken ise her halde MOBESE’nin yokluğundan ve azlığından önce asıl yüreklerimizdeki mobeselerin olmayışı değil mi? Asıl mobeseleri yüreklerimize kurmalı değimliyiz? Asıl sorunun toplumda kaliteli insanların azlığı değimli, halkın, gençliğin eğitimini gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?
Atalar: “Minareyi çalan kılıfını bulur” demişlerdir. Eğer birileri ahlakını bozmuş, Allah korkusunu yüreğinden kaldırıp atmışsa ve utanma duygusunu unutmuşsa, helal ve haram kavramlarını bilmiyorsa kime hangi Mobeseyi kurarsanız kurun hangi cezaları artırırsanız artırın; olacakların önüne geçemezsiniz.
O zaman toplumda Muhtesib kalitesinde insanların sayısını artıracaksınız ki kanunlarda mobeseler de bir işe yarasın. Aksi halde vay ki bu halimize vay…
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin