Susmak Ve Dinlemek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Zamanın akıp giden yalnızlığında
Soluksuz kalan bedenler ve bedenlerle birlikte boşluğa itilen yaşamlar.
Parkın biraz eskimiş bazı yerleri ve kenarları dökülmüş tahta ile yapılan bankında oturuyorum.Kışın verdiği soluksuz yaşam parkta bulunan ağaçları,kurumuş çiçek dallarını ve hemen arkamda bulunan tarihe eşiklik etmiş görkemli ama yorgun sur’ları esir almıştı.
İki yaşam arasında kendini yaşatmayı bilen tarihi surlar şehrin ortasını bir şerit gibi çizmiş şehri ikiye bölmüş ama ayırmamıştı.
Parkın banklarında oturan yaşını almış ihtiyarlar ve parkın içinde dolaşan gençler ve çocuklar yaşamın zaman boşluğunda vakit öldürüyorlardı.
Herbirinin kafasında belirsizlik,anlam verememezlik ve farklı hayaller vardı,tıpkı benim gibi.Herkesin zamanı umursadığını sanmıyordum.Onlarda zamanı akışına bırakıp sadece o anı yaşayanlardı.
Anları yaşamak,anlamak hangimiz anları yaşıyoruzki! doya doya yada içten içe.Anı yaşamak istediğimiz anda kafamızı binbir kuşku ile kurcalayan yaşamın zorlukları ve nedensizlikleri ile anlar sadece dakika ile yaşanır olmuştuk.Birini severiz,aşık oluruz,hoşlanırız ama bunu sadece platonik ile yaparız.İçten içe hergün içimizi yediğimiz yarım kalmışlık anlar bizleri nedenleri bilmediimiz kuyulara atıp boşluğa yuvarlanmamıza neden oluyordu.
Parkın dili olsada konuşsa içini dökse ve bizde dinlesek nelere kulaklık etmiş oluruz nelere.Ama bizler sadece konuşuruz,konuşuruz sürekli konuşuruz ama hiç dinlemeyiz sürekli konuştuğumuz içinde hiçbirşey anlamaz,empati kurmaz ve bencil yaşamayada mahkum oluruz.
Bende sustum yaşamı,rüzgarın iniltili sesini,parkın gizli sırlar taşıdığı yüreğini,surların tarih kokulu kokusunu ve yalnızlığını dinledim.Sadece dinledim sustum ve dakikalarca kulağım yaşamın,parkın,surların ve duvarların yüreklerinde kaldı.Zamanı dinledim dinledikçe anlıyor,kavrıyordum öğrendiklerim kulağımdan beynime enjekte ediyordu.
İnsanların tıklım tıklım doldurdukları herşeyden uzak kendinden bile uzak bencillikleri ile yapayalnız hücrelerine yani betonarme yaşadıkları binalara baktım.Sayısız suretlerin izlerini,sırlarını hem gördüm hemde duydum.Duydukça hem gülüyor hemde üzülüyordum,sayısız ağlayışlar gülüşler,çığlıklar ve sessizlikler duydum sessizliklerin içinde kaybolan zamanın kuraklı boşluğu ve boşlukta zamanla zavallıca yarışan bizlere kulak verdim.
Arabaların karmaşık,bunaltıcı,kahredeci korna sesleri ile kendime geldim yani benim dünyama.
Serdar ÖZDEMİR
16/02/2012/Perşembe