- 1879 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Özleme ve Sevgi/li/ye Mektuplar (6)
Mağrur bir düşün alyansına gözyaşı damlıyor sevgili, dalgalara kapılsın anılar
Yangın duvarı aşamadıkça kendini yakarmış, umarsız sözcüklerin girdabında hatıralar
Her sevda Anka olup sevgilinin yoluna bakarmış, bu çelişkili kürede tükenirken aşklar
Kendi gerçeğimizin sahnesinde gönlümüz yaralı, ateşin yanmadığı sahnede yalan oyunlar
Yüreğime vakitsiz yuva yapan kuş gibidir aşk. Onu asla üşütmem, çekip gitmesine izin vermem. Mevsimlerin hırçın rüzgârı yamandır, geceler uzun, gündüzler ayazdır, bekleyişlerin kapısını zemheri de olsa örtmem. Okşayamasam da kanatlarını, saramasam da çığlıklarını ben aşk’ım aşktan da öte, sevdayım sevgiden öte. Yaşamak benim için mütevazı bir yolculuk, düşlerle harman olur, sözlerle savrulurum ve bu çelişkili kürede sonsuzluğa bırakacak sözlerimle gururluyum.
Ah sevgili!.Nedeni çok, belki de hiç yok. Ama biz o çoğul ırmakların engin düş limitlerini kendi varlığımızla tırmanabildiğimizde ve gerçeğimizle iç içe olmayı bırakıp yine özümüze, yani sözümüze dönebildiğimizde daha hassas duruşmaların o sitemkâr, o hicazkâr koltuklarına yığılıveriyoruz işte böyle. Bir ışıktır belki bizi birbirimize yakınlaştıran, yüreğimizdeki isyan nidalarını bize yansıtan. Her ne olursa olsun, yüreğimizde ne kadar dava olursa olsun yargıcı da biz, kadısı da biz, dadısı da biz oluruz, birbirimizi bekledikçe.
Bir yığın soruya yanıt aradığımız böylesi durumlarda, adımızla, sanımızla ve varsıl cümlelerle kurguladığımız isyanımızla ‘Evet, haklıymışım’ diyebilmeyi bunun için istemez miyiz! Mağrur bir düşün alyansına ne kadar gözyaşı damlarsa o kadar hazin ışıldarmış ve çevresine o kadar aşkla gülümsermiş. Mağrur bir alyansa bakıyorum şu an, ötelerden kendisine biçilen birkaç düğünlük elbiseyle yüreğime gülümseyen, ’Nasıl olmuşum aşk adamı’ deyiveren ve ben daha aklımdan bile geçirmeden ellerime uzanan o düş perisine ‘ölümden gayrı çok şey yakışır’, bilmez miyim sanırsın’!
Cümleler kendi içerisinde bunun için anlam arar anlamsızlığına, bunun için parmaklarımız tuşlara her dokunuşunda iç çığlığımızı serer mutluluğun urganlarına, bunun için yakarı olup sarılırız biz gecelerin utançlı yastıklarına. Bu izdüşümü, yalnız tepelerin rüzgârlı bayırlarında kim bilir kaç kez asmaya çalıştığım, o mor sehpanın çelimsiz ayaklarında aşk diye direnen o kadın çığlığını ne güzel de ifade etmişsin hiç de söz etmemişken ben. İşte böyle sevgili, aşk olanın halinden âşık olan anlıyor galiba.
Sonsuzluğun pulsuz mektuplarını saklarken yüreğimizde biz, o soğuk damgayla hissedilmesi kolay olmayan ve tüm evrende serilmiş o postların altından çekilerek oyuna dâhil edilen insanız işte. O yok oluşların yolunda derviş misali aslında hep var olan ve sevgiyle yaratılan dünyadan yalan esintileriyle poyraza yollanan biz, simyanın gücünü tutarak kanatlarımızda, aşka kanatlanıyoruz ruhumuzdaki çırpınışlarla ve o yoksul bedenlerimizden içeriye düşerek dünyalı olduğumuzu da hatırlıyoruz.
Yakarıyla düğümlendiğimiz ve iç çekişlerimizle demlendiğimiz bu hayat ovalarında kimi yağmur, kimi de kar düşer saçlarımıza, avuçlarımıza akar ılık bir su, vakit aşk olur. Düşler sağarız yaşamın irinli memesinden, yangın karı eritmez, güneş yağmuru kurutmaz, işte o an aşk bekleyiş olur. Dumur gönlümüzün yanık tarlalarında bir gül büyür sessiz, içimizdeki karanlık yoldaşımız, göğsümüzdeki sızı ıslığımız olur.
Dalgalı denizlerin köpüklü kulelerinde sevişmeye hasret özlemleri çıkarınca yürek dehlizimizden uykuyla uyanıklık arasında bir düşün sancılarıyla sarsılırız. Düşünürüz, unuttuğumuz ne diye yaşamda. Sevgiye ve aşka dair ne varsa yazmak isteriz. Sevdanın bütün yıldönümleri hercai mevsimlerle dolanır yüreğe, renkli bir çini gibi dolanır göğsümüzün mabedine. Biz ki, yataklarına sığmayan deli nehirler gibi akarken düşlerin körfezlerine okşanmak ister ellerimiz, koklanmak ister saçlarımız ve haşhaş bekleyişlerin sığınağında birbirimizi özledikçe bir geliş türküsü söyler, parmaklarımızı gecenin kaktüs saçlarına sabırla dolarız.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.